Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2017/384 E. 2017/2513 K. 28.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/384
KARAR NO : 2017/2513
KARAR TARİHİ : 28.03.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 28/03/2017 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacılar … ve…vekili Av. … ile diğer taraftan davalı Hazine vekili Av. …geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar vekili, 06/02/2013 tarihli dava dilekçesi ile; davacıların 07/10/2008 tarihinde…köyü 43159 ada 1 sayılı parselde kayıtlı taşınmazı 1.051.000,00.-TL bedelle tapuda malik görünen İbrahim …kızları… ve…isimli şahıslar tarafından …16. Noterliğinde düzenlenen 17/09/2008 tarihli 26285 yevmiye nolu vekaletnamedeki yetkiyle…’den satın aldıklarını, emlak rayiç bedeli olan 520.000,00.-TL’yi nakten ödediklerini, satıştan birkaç ay sonra taşınmaz malikleri tarafından davacılar aleyhine …18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/475 sayılı dosyasında tapu iptal ve tescil davası açıldığını, bunun üzerine …Cumhuriyet Başsavcılığına davacılar tarafından suç duyurusunda bulunulduğunu, …5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/45 sayılı dosyasında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından dava açıldığını, …18. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davanın, satışta kullanılan vekaletnamenin sahte olduğunun belirlenmesi nedeniyle kabul edildiğini, davacıların bedelini ödeyerek satın aldıkları taşınmazın tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürerek, şimdilik 576.358,00.-TL’nin Türk Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, sahtecilik davası henüz kesinleşmemekle birlikte, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin kusursuz sorumluluğunda illiyet bağını kesen bir durum olduğu gerekçesiyle davanının reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine göre tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından; malik …’den kalan ancak kızları olan … ve … tarafından tapuda adlarına intikali yaptırılmayan …köyü 43159 ada 1 parsel sayılı taşınmazın …5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/45 sayılı dosyasında sanık olan ve mahkumiyetlerine karar verilen … … ve …tarafından, …’in kimlik bilgileri kullanılarak ancak farklı fotoğraf yapıştırılan sahte nüfus kayıtları ile tapuda … vevi’ye satıldığı; sanıklar hakkındaki dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtayda olduğu ve henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesi ve sicillerin doğru oluşturulmasından dolayı Devletin sorumluluğu Medenî Kanunun 1007. maddesinde düzenlenmiş, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu vurgulanmıştır.
Devletin tapu sicilini düzenli tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından kaynaklanan bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlete ikinci derecede değil, İsviçre’de olduğu gibi birinci derecede sorumluluk yüklenmiştir (Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969, s:512 vd; Prof. Dr. Jale Akipek, Eşya Hukuku, 1972, s:303).
Devletin sorumluluğundan söz edebilmek için tapu sicilinin tutulmasında, sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta; böylece Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır.
Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, yanlış tesciller ve sicile güven ilkesi sonucu, malvarlığına ilişkin hakların yeri doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile açıklanabilir.
Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, sicile tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.
Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.
Tapu müdürü ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücu durumundaki iç ilişkide etkili olmaktadır. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar, sicilin tutulmasına ilişkin yasal düzenlemelerle sınırlı olmayıp bu yasal düzenlemeler dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun; ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun, her iki durumda da ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır (Dr. Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devlet’in Sorumluluğu, Ankara, 1976 Sh. 63 vd). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı, tapu sicilinin tutulmasına ilişkin düzenlemelere uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine de uygunluk gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Davacılar, gerçekte üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde sahte nüfus kayıt örnekleri bulunan kişiden tapu müdürlüğünde gerçekleştirilen resmi senetle satın almış; daha sonra taşınmazın gerçek sahiplerinin açtığı dava sonucu bu tescilin sahte belgelere dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adlarına olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini ödedikleri taşınmaz, gerçek sahipleri adına tapuya tescil edilmiştir.
Tapudaki işlemin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile saptanmıştır. Davacıların zararının kaynağı sahte işlemlerle sağlanan bu yolsuz tescildir ve dosyada, davacıların kasıtlı ya da kusurlu eylemleriyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduklarna ilişkin herhangi bir tespit de bulunmamaktadır.
Ancak; ceza mahkemesi dosyası henüz temyiz aşamasında olup kesinleşmediğinden, mahkemece bu dosyanın kesinleşmesi beklenmeli, dava dışı sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları kesinleştiği takdirde, yolsuz tescil nedeni ile davacıların zarara uğradığı, nedensellik bağının kesildiğinden söz edilemeyeceği düşünülmeli, tapu müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğuna göre bu zarardan Devlet sorumlu tutulmalıdır.
Mahkemece bu husus gözönünde tutularak, ceza mahkemesi dosyasının kesinleşmesinden sonra, gerçekleşen zararın kapsamı da usûlüne uygun olarak seçilmiş bilirkişi kuruluna belirlettirilip, davalı Hazinenin zarardan sorumlu tutulması gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin reddine karar verilmiş olması usûl ve kanuna uygun değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı tarafın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1480,00.-TL vekalet ücretinin davalı Hazineden alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davacı tarafa verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 28/03/2017 günü oybirliği ile karar verildi.