YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/9325
KARAR NO : 2017/4299
KARAR TARİHİ : 11.05.2017
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı 03.06.211 tarihinde açtığı dava ile; davacılar adına tapuda kayıtlı bulunan …. mahallesi 64 ada 60 parsel sayılı taşınmazın Hazine tarafından açılan dava sonucu; Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/203 E – 2003/244 K. sayılı ilamı ile taşınmazın 192 m2 kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle 192 m2’lik kısmın tapusunun iptaline karar verildiğini ve karşılığında davacılara hiçbir bedel ödenmediğini belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 40000,00.- TL taşınmazın dava tarihinden işleyecek kanuni faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesi üzerine yerel mahkeme hükmü Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24.12.2012 tarih ve 2012/7877 – 28147 Esas ve Karar sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; “Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; davacıların 1993 yılında satın almak suretiyle iktisap ettikleri dava konusu taşınmazın 192 metrekarelik bölümünün tapu kaydının kıyı kenar çizgisinde kalması nedeniyle, Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.09.2004 tarihinde kesinleşen 2000/203 E. – 2003/244 K.sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine davacıların 03.06.2011 tarihinde tazminat istemli iş bu davayı açtıkları anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.” Hükmü yer almakta olup burada, Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin 818 sayılı Borçlar Kanununun 41 ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 60. maddesindeki zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK’nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir.
Bu itibarla, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146) maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esastır.
Bu durumda; mahkemece, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemiyle açılan davada, zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilip, davacının gerçek zararının tespiti için, öncelikle dava konusu taşınmazın arsa mı yoksa arazi vasfında mı olduğu belirlenip, bu konuda taraflara delillerini ibraz etmek üzere süre verildikten sonra, mahalinde yapılacak keşif sonucunda, taşınmaz arsa vasfındaysa emsal
karşılaştırması yapılarak; arazi vasfında ise gelir metodu esas alınarak dava tarihindeki değerinin tespiti için, alınacak bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, doğru görülmemiştir.” görüşüyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; açılan davanın kabulüne, 68.459,52.- TL’nin dava tarihi olan 03.06.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararların, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar usul ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş, konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 Esas – 2016/1 K.sayılı kararı ile “Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı YİBK’nın değiştirilmesine gerek olmadığına” karar verilmiştir.
Buna göre, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle, davacının ıslah talebi dikkate alınarak karar verilmesi doğru değildir.
Bundan başka davacı vekili dava dilekçesi ile 40.000,00.-TL tazminat talep etmiş, ise de, davalı Hazinenin harçtan muaf olmasını gerekçe göstererek peşin/nisbi harç yatırmamıştır.
Şöyle ki; tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır” hükmüne yer verilmiştir.
Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481, 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. – 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, dava değeri üzerinden nisbi tarifeye göre dava harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi dava harcının alınması gerekir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek, dava harcı tamamlanmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece; yürürlükteki harçlar tarifesi uyarınca dava edilen değer üzerinden dava harcını ödemesi konusunda davacıya usulünce süre verilip harç tamamlanırsa dava edilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken, harcı tamamlanmayan dava dilekçesine değer verilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün açıklanan nedenden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 11/05/2017 günü oy birliği ile karar verildi.