Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2016/5634 E. 2017/3104 K. 11.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5634
KARAR NO : 2017/3104
KARAR TARİHİ : 11.04.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 12/01/2011 tarihli dava dilekçesinde, mevkii ve hudutlarını yazdığı 1829,50 m² yüzölçümündeki taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olmadığını, 25 yılı aşkın zamandır zeytinlik vasfında tasarrufunda bulunduğunu, adına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının oluştuğunu belirterek, TMK’nın 713/1. maddesine göre tescil talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, …. beldesi, …. mevkiinde bulunan, Doğusu; 6547 numaralı parsel, Batısı; 8301 numaralı parsel, Güneyi; … … zeytinliği, Kuzeyi; 8461 numaralı parsel ile çevrili teknik bilirkişinin 05.11.2012 tarihli raporuna ekli krokisinde (A) ile gösterilen 1799,26 m² taşınmazın Mehmet oğlu, 1940 doğumlu, … adına zeytinlik vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmekle hüküm Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 19/09/2013 gün ve 3476 E. – 8142 K. sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararı özetle; “Mahkemece çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan, zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğu ve davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile edinme koşulları oluştuğu belirlenerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hükme yeterli değildir. Şöyle ki; dava, MK’nın 713. maddesi gereğince tapuda kayıtlı olmayan taşınmazın tescili talebine ilişkin olduğuna göre, MK’nın 713/4. maddesi gereğince davanın konusunun ilânı zorunludur. Mahkemece bu doğrultuda gerekli ilânlar yaptırılmamıştır. Yine, hükme dayanak yapılan orman bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, çekişmeli taşınmazın tahdit haritası dışında kaldığı, tarım alanları içinde orman sayılmayan yerlerden olduğu açıklanmakla birlikte 3116 sayılı Kanuna göre yapılan ilk orman kadastrosuna ilişkin çalışma tatanakları ve tahdit haritası ile 1744 sayılı Kanuna göre 1976 yılında yapılarak dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması ile 1987 yılında 3302 sayılı Kanuna göre yapılan 2/B uygulaması çalışma tutanakları ve haritaları getirtilmemiş, orman bilirkişinin tahdit haritası ve tutanaklarını ne şekilde uyguladığı ve taşınmazın tahdit haritası ile topoğrafik pafta ve memleket haritasındaki konumu net olarak anlaşılamamıştır. Komşu parsel taşınmazlarına uygulanan dayanak tapu kayıtları keşifte uygulanmamış, çekişmeli taşınmazın yönünü ne olarak okudukları tesbit edilmemiştir. Ayrıca, çekişmeli, taşınmaza komşu hükmen tescil ile oluşan ve dosyası bu dosya içinde bulunan 8461 parsel sayılı taşınmaza ait dosyada bulunan 14/11/2003 havale tarihli fen bilirkişi raporuna ekli krokide; temyize konu bu dosyada dava konusu edilen alanın …. zeytinliği olarak gösterilmesine rağmen, bu husus yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulmamış, davacı … ile …. arasında akdî ya da irsî ilişki bulunup bulunmadığı saptanmamıştır.
Bu nedenle; öncelikle, MK’nın 713/4. maddesi gereğince; ”Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunmalı”, diğer taraftan, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen ve il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ve ihya olarak kabul edilemez) ve imar – ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanununun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar ve ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdirî delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden 15 – 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazın niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir.
Bu nedenle; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu fen memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle yeniden yapılacak keşifte yukarıda açıklandığı şekilde uygulama yapılmalı,
Yapılan araştırma, inceleme ve uygulama sonucunda çekişmeli yerin kesinleşen orman tahdit haritası dışında orman sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde bu kez dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile taşınmaza bitişik ya da yakın komşu parsellerin, kadastro tesbit tutanak örnekleri ve bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtları ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileri ile, yine en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları ile dava tarihinden 15 – 20 yıl önce iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, çekişmeli taşınmazın konumu, imar ihya ve zilyedliğin hangi tarihte başlayıp tamamlandığı belirlenmeli, bundan sonra toplanan delillerin sonucuna göre bir karar verilmelidir.” şeklindedir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne, (A) harfi ile işaretli 1799,26 m² taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 3116 sayılı Kanuna göre 1948 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra 1744 sayılı Kanuna göre 1976 yılında yapılarak dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması ile 1987 yılında 3302 sayılı Kanuna göre yapılan 2/B uygulaması vardır. Genel arazi kadastrosu işlemi, 17.06.1957 tarihinde yapılmış ve sonuçları 11/01/1964 ilâ 13/02/1964 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşmiştir. Çekişmeli taşınmaz, bu çalışmada çalılık olarak tespit harici bırakılmıştır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak uzman orman bilirkişi tarafından orman kadastrosuna, eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırma sonucunda çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve adına tescil kararı verilen davacı yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu belirlenerek yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince harç alınmasına yer olmadığına 11/04/2017 gününde oy birliği ile karar verildi.