Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2016/2975 E. 2016/3516 K. 28.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2975
KARAR NO : 2016/3516
KARAR TARİHİ : 28.03.2016

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davadan dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 03…..2015 gün ve 2015/10908 – 2015/10316 sayılı ilâmıyla bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde davacı gerçek kişiler ile davalı Hazine vekilleri tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Dairemiz kararı, karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, usûl ve kanuna da uygundur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirine uymayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE, aynı Kanunun 442. maddesi uyarınca takdiren 262.00.- TL para cezasının Hazine ve davacılardan ayrı ayrı, Harçlar Kanunu uyarınca 60.80.- TL ret harcının davacılardan alınmasına …/03/2016 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

(Karşı Oy)

KARŞI OY YAZISI

Sayın çoğunluğun, karar düzeltme talebinin reddine ilişkin görüşüne aşağıdaki gerekçelerle kısmen katılmıyorum.
Düzeltilmesi istenen Dairemizin 03…..2015 gün ve 2015/10908 – 10316 sayılı bozma ilâmındaki 2. bendin …, … ve …. paragraflarındaki görüşlere katılmadığımdan, mahkemenin kararının değişik gerekçeyle bozulması düşüncesindeyim.
Orman niteliğinde olduğu veya kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle mülkiyet hakkından yoksun bırakılan kişilerin zararının tazmini gerekir. Bu zararın miktarının
hangi ilkelere göre belirleneceği önemli bir sorundur. Mülkünden mahrum bırakılan kişiye makul bir tazminat ödenerek mağduriyeti giderilmelidir. Ancak, bu tazminat haksız zenginleşmeye yol açmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da taşınmazın değeri ile orantılı makul bir meblağ ödenmeksizin mülkiyetten yoksun bırakmanın genel itibariyle mülkiyet hakkına aşırı müdahale niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.
Taşınmazlar, tapu kaydı iptal edilmeden önce, malikleri tarafından herhangi bir şekilde kullanılmakta ise o kullanım şekli veya uygulama imar planındaki niteliğine göre taşınmazın değerinin belirlenmesi ve zararın makul ölçüde gederilmesi daha kolaydır. Ancak, somut olayda olduğu gibi malikleri tarafından herhangi bir şekilde kullanılmamış ve orman niteliğinde olduğu için de kullanımı mümkün olmayan taşınmazların değerinin ya arsa olarak emsal satışlar ya da arazi olarak gelir metoduna göre belirlenmesi ve bu miktar tazminata hükmedilmesi hakkaniyete uygun olmamaktadır. Kamulaştırma Kanununda belirlenen kriterlerin tazminat hesabında uygulanması farklı hukukî kurumlar olmaları nedeniyle kanaatimce uygun değildir.
Devletin, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğunun tehlike sorumluluğu olduğu, HGK’nın 2007/4-212 E. – 261 K. sayılı ilâmında kabul edilmiştir. Tapu sicilinin tutulması sonucu meydana gelen zarardan sorumlu olan Hazine, bu durumda bir kurtuluş kanıtı sunarak sorumluluktan kurtulma imkanına sahip değildir. Bu nedenledir ki, böyle bir sorumlulukta tazminat yükümlüsünün bir hakkaniyet indiriminden faydalanması gerekir. AHİM kararları da makul bir tazminat ödenmesi gereğine işaret etmektedir.
Davacılar (miras bırakanları) dava konusu taşınmazlardan kadastro tespiti ile malik olan … mirasçılarından 07.04.1978 tarihinde pay almışlardır. Ancak, bu tarihte taşınmazların tahdit içinde kaldığı iddiası ile … aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davası derdesttir. Taşınmazın tapu kaydında bu dava ile ilgili şerh olup olmadığı da araştırılarak davacıların tazminat talep hakları olup olmadığı belirlenmeli, şerh olmadığının anlaşılması halinde, dava konusu taşınmazın tapu kaydı, ormanların (çevrenin) korunması amacıyla hem ulusal hem de uluslararası bir yükümlülüğü yerine getirmek amacıyla iptal edildiğinden, devletlerin yanında kurum ve kişilerin de bu konuda hak ve yükümlülükleri bulunduğundan, zarar miktarı belirlenirken bu yönler gözetilmeli, denkleştirme yapılarak makul zarar tazmin edilmelidir.
Bu durumda, taşınmazların yüzölçümleri, kıymetini etkileyecek diğer nitelik ve unsurları, bunların ayrı ayrı değerlerini, vergiye esas değerleri, resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, davalıların (miras bırakanlarının) taşınmazı edinirken ödedikleri bedel veya harcadıkları emeği de nazara alınarak taşınmaza kıymet takdiri yapılmalı ve ekolojik dengenin korunması için devletlerin, kurumların ve kişilerin yükümlülükleri dikkate alınarak denkleştirme suretiyle uygun bir tazminata hükmedilmesi kanatinde olduğumdan bozma ilâmının gönüllü bir alıcı ile satıcı arasındaki satım ilişkisinde dikkate alınabilecek ilkelere göre taşınmaza arsa veya arazi olarak değer takdiri yöntemiyle gerçek zararın belirlenmesine ilişkin bozma gerekçesine katılmıyorum.