Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2016/13127 E. 2018/7220 K. 08.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13127
KARAR NO : 2018/7220
KARAR TARİHİ : 08.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili 29/05/2015 havale tarihli dilekçesinde özetle;… mahallesi, 132 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davacının mülkiyetinde iken … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/5811 E.- 2015/186 K. sayılı ilamı ile 614,58 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle tapusunun iptaline karar verildiğini belirterek şimdilik 500,00.TL tazminatın dava tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 25.11.2015 tarihli sözleşme ile davacı alacağını …’na temlik etmiş, temlik alan da 19.04.2016 tarihinde tamamlama harcını yatırmıştır.
Mahkemece davanın kabulü ile 123.453 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacı …’na verilmesine, … yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkeme kararı belli bir şekle uygun olarak yazılmalıdır. Kararın nasıl yazılacağı konusundaki şekil 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde gösterilmiş olup, bunlar arasında en önemli unsurlardan biri kararların gerekçeli olmasıdır. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
Mahkeme kararının gerekçeli olması hususu 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde belirtildiği gibi aynı zamanda Anayasanın 141. maddesinin de amir hükmü gereğidir. Bu nedenlerle; mahkeme kararları tarafların iddia ve savunmalarının özetini, tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri mutlaka kapsamalıdır. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez. Ayrıca kararda maddi olguların
mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi halde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir.
Bu anlatımlar ışığında somut olaya gelince; kararın gerekçe bölümünde işin esasıyla ilgili herhangi bir gerekçe bulunmamaktadır. Kararda aynen “İlk alınan bilirkişi raporunda bedel 118.000 TL belirlenmiştir. İtiraz üzerine belirlenen yeni bedel 123.453 TL dir. İkinci rapor doğrultusunda hüküm kurulmuştur.” denilerek neden itiraz üzerine belirlenen rapordaki değer üzerinden hüküm kurulduğu dahi açıklanmamıştır. Gerekçesiz şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de, taşınmazın arsa mı arazi mi vasfında olduğu araştırılmamış, bilirkişi raporlarında taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilerek emsal metoduna göre değer belirlendi ise de tazminat istemine dayanak yapılan taşınmazın değerlendirme tarihi olan 13/05/2015 tarihi itibari ile imar planı içinde olup olmadığı, imar planı içindeyse imar planının hangi tarihte yapılıp kesinleştiği, DOP kesintisi yapılıp yapılmadığı, imar planı içinde değilse de değerlendirme tarihi itibariyle belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı, belediye sınırları ve meskun saha içinde olup olmadığı araştırılmamış, değerlendirme tarihi itibari ile taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilse dahi bilirkişilerce somut emsal olarak alınan taşınmaza ilişkin güncel tapu kaydı, imar planı içinde yer alıp almadığı, imar planı içinde ise DOP kesintisi yapılıp yapılmadığı, değerlendirme tarihi itibari ile m² emlak değerleri araştırılmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 08/11/2018 günü oy birliği ile karar verildi.