Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/8268 E. 2015/10637 K. 05.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8268
KARAR NO : 2015/10637
KARAR TARİHİ : 05.11.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ayancık Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/01/2014
NUMARASI : 2011/278-2014/15
DAVACI : Orman Yönetimi
DAVALILAR : Hazine – P.. Köyü Tüzel Kişiliği

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılardan Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

4342 sayılı Kanuna göre yapılan çalışmalarda P.. köyü 1227 ve 1229 parsel sayılı sırasıyla 11280.00 m2 ve 26720.00 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar, mera ve çalılık olarak sınırlandırılmış, 04.05.2009 tarihinde tapuya tescil edilmiş, 2010 yılında idare tarafından yapılan ifraz işlemi ile dava konusu 1227 parsel, 1296 ve 1295 parsellere, dava konusu 1229 parsel ise; 1297, 1298 ve 1299 parsellere bölünmüş, bu parsellerden 1296 ve 1298 parseller kanal vasfı ile Hazine adına tescil edilmiş, 1295, 1297 ve 1299 parseller ise mera vasfı ile kamu orta malı olarak tapuya tescil edilmişlerdir.
Davacı Orman Yönetimi, 18.09.2009 tarihli dilekçesi ile; Kadastro Mahkemesinde açtığı dava ile; taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğunu iddia etmiştir. Mahkemece, davanın 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine, P.. köyü 1227 ve 1229 parsellerin tespit gibi sınırlandırılmasına karar verilmiş, hükmün davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine bozulmasına karar verilmiştir
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 24.05.2010 gün ve ..-.. sayılı bozma kararında özetle; “Mahkemece, davanın 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine, P.. köyü 1227 ve 1229 parsellerin tespit gibi mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmiş ise de; çekişmeli taşınmazların 1987 yılında yapılan arazi kadastrosunda çalılık olarak sınırlandırıldığı, Orman Yönetimi ve gerçek kişilerin itirazı üzerine kadastro komisyonunca itirazlar reddedilerek çalılık niteliği ile tespit harici bırakıldığı ve gerçek kişinin Kadastro Mahkemesinin 1987/.. Esasında açtığı dava sonucunda HUMK’nın 91. maddesi uyarınca davanın feragat nedeniyle reddine ve taşınmazların 3402 sayılı Kanunun 16/B maddesi uyarınca mera olarak sınırlandırılarak özel siciline yazılmasına karar verildiği ve kararın 25.01.1992 tarihinde kesinleştiği, mahkemece, tutanakların kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, her ne kadar dava 4342 sayılı Mera Kanununun 13. maddesinde belirtilen süre içerisinde açılmış ise de; 4342 sayılı Mera Kanunu uyarınca mera komisyonunun yaptığı işlemin hak düşürücü süreyi kesmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, 29.02.1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu 13/5. maddesinde ”Komisyon kararlarına karşı 30 günlük askı ilân süresi ve tebligatı gerektiren hallerde tebliğden itibaren 30 günlük süre içinde asliye hukuk mahkemesine, kadastro yapılan yerlerde ise kadastro mahkemesine dava açılabilir.” hükmü bulunduğundan mera komisyonlarının tespit, tahdit ve tahsis kararlarına karşı açılacak davalara bakma görevinin asliye hukuk mahkemesine ait olduğu, kadastro mahkemelerinin bu davalara bakmakla görevli olmadığı, bu nedenle mahkemece görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının görevli asliye hukuk mahkemesine gönderilmesinin gerektiği” açıklanmıştır.
Bozma kararına uyulduktan sonra dosya görevsizlik kararı ile asliye hukuk mahkemesine aktarılmış, mahkemece davanın hakdüşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş, hükmün Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 29/06/2011 tarih ve 2011/5180-8296 sayılı kararı ile bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma ilâmında özetle; “Mahkemece bozma kararına uyulmuşsa da çekişmeli taşınmazın kadastro tesbitinin askı suretiyle ilânını takiben 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de, çekişmeli taşınmazın kadastro tesbitinin kesinleşmesinden sonra, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süreler dolmuştur.
Ne var ki, 5841 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “iddia ve taşınmazın niteliğine…” ibaresi, bozma kararından sonra, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31-77 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, Anayasa Mahkemesinin aynı gün ve 2009/31-27 sayılı kararıyla da, “…bu madde ve ibarenin, uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiş ve 02 Haziran 2011 günlü ve 27952 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürütmeyi durdurma kararından sonra, çekişmeli parsellerin tapu kayıtlarının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tescili, başka deyişle, “Kamu Malı” iddiasıyla açılan davalarda, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinin uygulama olanağı bulunup, bulunmayacağı konusuna gelince;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 gün ve 2008/7-717 E. – 2008/722 K. sayılı kararında da değinildiği üzere, yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde, çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulsa da, en geniş anlamıyla “kamu malı” kavramı, Devletin veya kamu tüzel kişiliğine sahip idarelerin, kamu hizmetlerini ifa ederken kullandıkları ve yararlandıkları mallardır.
Kamu malı kavramıyla ilgili en açık ve ayrıntılı yasal düzenleme, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde yer almakta, bu maddede “Kamu Malları” başlığı altında, kamunun ortak kullanımına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerler hakkında ayrıntılı düzenlemeler bulunmakta, eş düzenlemelere 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinde (madde 641, 912) ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununda (madde 715,999) yer verilmektedir. 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi de Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanların, kadastro çalışmaları sırasında ne şekilde işleme tâbi tutulacaklarını açıklamaktadır.
Kamu malları üzerinde özel mülkiyet kurulamaz. Bunlar kamu hizmeti yönünden tahsis edildikleri yetkili idarece kamu malı olmaktan çıkarılmadıkları sürece temlik edilemez, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla da edinilemezler. Kamu malı niteliği kazanmış bir taşınmaz özel mülkiyete konu olamayacağından tapuya bağlansa bile Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin 931 ve Türk Medenî Kanununun 1023. maddeleri bu durumda uygulanmaz. (Y.H.G.K. 30.09.1981 gün, E: 1979/1-167, K: 1981/656, 03.12.2008 gün ve 2008/7-717-722). Bu sonuçlara bağlı olarak, Hukuk Genel Kurulunun 21.2.1990 gün ve 1989/1-700 Esas, 1990/101 Karar; 18.10.1989 gün 1989/1-419 Esas, 1989/528 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; kamu malı niteliği taşıyan bir taşınmaz her nasılsa özel mülk olarak tapuya tescil edilmesi bir yolsuz tescil olup, o yerin özde tescile tâbi bulunmama (kamu malı olma) niteliğini değiştirmez (YHGK’nın 26.02.2003 gün ve 2003/12-116 E. – 2003/111 K.; 25.12.2002 gün ve 2002/12-1101 E. – 2002/1113 K. sayılı kararları). Kamu mallarının özel mülkler gibi devir ve temlik edilemezler. Böyle durumlarda, iyiniyet veya tapu siciline güven ilkelerinin uygulama yeri de yoktur (YHGK’nın 11.06.2003 gün ve 2003/13-414 E. ve 2003/410 K. sayılı Kararı).
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 08.05.1987 tarih ve 1986/3 Esas – 1987/4 Karar sayılı ilâmında yer alan “…gerçekten Yargıtay’da yerleşmiş ve kararlılık kazanmış uygulamaya göre 35. maddede yer alan taşınmazların kişi adına tesbit ve tescili halinde bu tescil aleyhine açılacak dava 31. maddedeki süreye tâbi değildir. Bu husus içtihadı birleştirmenin konusu dışında kalmakla beraber şu yön belirtilmelidir ki; eşitlik ilkesi aynı durum ve koşullar altında bulunanların aynı uygulamaya tâbi tutulmalarını ifade eder. Kamu taşınmazları herhangi bir nedenle zuhulen tescil edilse dahi hukuksal mahiyet ve niteliklerini kaybetmezler; kanun koyucu bu nedenlerle de 35. maddedeki sınırlandırmanın tescil mahiyetinde olmadığını hükme bağlamıştır. Bu yolda açılacak davanın dayanağını özel hukuk hükümleri oluşturmaz. O halde, taşınmazların farklı niteliklerine dayanan farklı içtihatlar nedeniyle eşitlik ilkesinin bozulduğundan söz edilemez…” şeklindeki açıklama, somut olayın aydınlanmasına katkıda bulunacaktır. Bu İçtihadı Birleştirme Kararı, 766 sayılı Tapulama Kanununun hak düşürücü süre ve kamu malına ilişkin 31 ve 35. maddeleriyle ilgili olup, kamu mallarında hak düşürücü sürenin uygulamayacağı kabul edilmiştir. Benzeri hükümler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 ve 16. maddelerinde yer almıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.1988 gün ve 1988/1-825 E. – 1988/964 K.; 06.05.1992 gün ve 1992/1-187 E. – 1992/295 K.; 24.03.1999 gün ve 1999/1-170 E. – 1999/167 K.; 22.09.1999 gün ve 1999/1-568 E. – 1999/569 K.; 27.02.2002 gün ve 2002/1-19 E. – 2002/97 K.; 09.06.2004 gün ve 2004/1-335 E. – 2004/354 K.; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 09.12.2006 gün ve 2006/4206 – 4268; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 11.03.2008 gün ve 2008/1911-3034; 20. Hukuk Dairesinin 03.04.2008 gün ve 2008/1564-5261, 27.06.2008 gün ve 2008/4257-9287, 09.10.2008 gün ve 2008/8409- 12530, 20.01.2009 gün ve 2008/15375-519 sayılı kararların da değinildiği üzere, gerek 766 sayılı Kanunun 31/2. maddesi ve gerekse 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde, özel mülkiyete konu olamayacak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında Hazine tarafından açılacak davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye tâbi olup olmadığı konusunda açık bir hüküm bulunmamakta ve özel şahıslar ile Hazine arasında bir ayrım da içermemekte ise de, Hazine tarafından açılacak bu tür davaların (10) yıllık hak düşürücü süreye tâbi olmadığı hususu yerleşmiş Yargıtay Kararları ile istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır.
Açıklanan hususlar gözetilerek, mahkemece yargılamaya devam edilip, her iki tarafın delilleri sorulup, toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.” denilmiştir.
Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile; Pazarcık köyü 1295, 1296, 1297, 1298 ve 1299 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydının iptali ile orman vasfı ile Hazine adına tescillerine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, mera tahsis kararına itiraz ile tapu iptali ve tescil niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 16.05.1950 tarihinde Resmî Gazetede ilânı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması bulunmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından yapılan uygulama ve araştırmada çekişmeli taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğu anlaşılarak yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesiyle 3402 sayılı Kanuna eklenen “Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz.” şeklindeki 36/A maddesi ve 17. maddesi ile eklenen “Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama
giderleri için de uygulanır.” şeklindeki geçici 11. maddesi hükümleri gereğince, bu dava dosyası yönünden davalılar aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesi doğru değil ise de, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple; hükmün 2, 3 ve 4. bentlerinin çıkartılarak yerine “6099 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına ” ibaresinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA 05/11/2015 günü oy birliği ile karar verildi.