YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6179
KARAR NO : 2016/2800
KARAR TARİHİ : 07.03.2016
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi müdahil davacı … Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede, 1994 yılında yapılıp 21.02.1995 ilâ 22.02.1995 tarihleri arasında ilân edilen kadastro sırasında …köyü, 135 ada 34 parsel sayılı 180.700,00 m² yüzölçümündeki taşınmaz, 1938 tarih 186 ilâ 194 tahrir numaralı vergi kayıtlarına dayanılarak meşelik vasfıyla …köy tüzel kişiliği adına tespit ve itirazsız kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir.
Davacı … 04.06.2010 havale tarihli dilekçesiyle, dava konusu 135 ada 34 sayılı parselin 2007 yılında yapılan … kadastro çalışmasında 17 nolu … Kadastro Komisyonu tarafından özel … olarak belirlemesinin ve taşınmazın meşelik vasfıyla köy tüzel kişiliği adına kaydedilmesi işlemlerinin hatalı olduğunu belirterek dava konusu parselin köy tüzel kişiliği adına olan tapu kaydının iptali ile … vasfıyla … adına tescili isteğiyle dava açmıştır.
… Yönetimi ise 18.10.2010 havale tarihli harçlı dilekçesiyle, aynı taleple yani davaya konu parselin … vasfıyla … adına tescili isteğiyle davaya katılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ve dava konusu 135 ada 34 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile … vasfıyla … adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm müdahil davacı … Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, … sayılan yer iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce seri bazda yapılıp 03.05.1969 tarihinde ilân edilerek kesinleşen … kadastrosu ile 09.06.2008 tarihinde ilân edilerek kesinleşen evvelce sınırlaması yapılmış …ların aplikasyonu, sınırlaması yapılmamış …ların kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması vardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3 maddesi “mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak” yazılmasını zorunlu kıldığı gibi; bu zorunluluk, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297 ve 298. maddelerinin de amir hükmüdür. Adil yargılanma hakkının garantileri arasında yer alan “aleni yargılanma ilkesi” ve “hukuki dinlenilme hakkı” da, kararların gerekçeli olmasını zorunlu kılar. Bu prensiplerin amacı, yargılama sürecini ve kararın verilişini kamu denetimine açık tutmak suretiyle adaletin yerine getiriliş biçimini görünür kılmak; kamu eliyle karar verme sürecini denetleyerek kişinin adil yargılanma hakkını güvence altına almak ve adalete güveni korumaktır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/1-c maddesi uyarınca gerekçenin; “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli
vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” göstermesi gerekir. Bir başka anlatımla; gerekçe, hüküm fıkrasında yazılı sonuçlara nasıl varıldığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmasıdır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası birbirine sıkı sıkıya bağlı olup uyumlu bulunması zorunlu olduğu gibi, duruşmada tefhim edilen hüküm sonucuna nasıl ulaşıldığını açıklamayan ifadelerin gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Somut olayda; davacı … ve müdahil davacı … Yönetimi 1994-1995 yıllarında yapılan kadastro ile “meşelik” vasfıyla köy tüzel kişiliği adına tespit ve tescil edilen taşınmazın … sayılan yer olduğu iddiasıyla tapu kaydının iptali ile … vasfıyla … adına tescili isteği ile dava açmışlardır. Ancak mahkemece taşınmazın niteliği meraymış gibi ve mera tahsis kararının iptali isteniyormuş gibi, “…taşınmazın mera olan sicil kayıtlarının iptali ile … niteliğiyle … adına tapuya tesciline ve yine bu yerlerin mera olarak tahsisine ilişkin Uşak Valiliği mera tahsis komisyonu kararının iptaline karar vermek gerekmiş…” şeklinde davanın konusunu oluşturmayan bir hususta gerekçe oluşturulmuş, davanın esasını oluşturan davacı ve davalı arasındaki ihtilafa hiç değinilmemiş, müdahil davacı … Yönetiminin davası hakkında ise gerekçede hiç değinilmediği gibi davası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar da verilememiştir. Mahkemenin kararının yukarıda açıklanan haliyle gerekçe içermediği açık ve tartışmasız olup bu haliyle hukuki denetimin yapılamayacağı açıktır.
O halde, mahkemece yapılacak iş: Taraflarca sunulan tüm deliller ile yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporundaki açıklamalar da değerlendirilerek yukarıdaki ilkeler karşısında tüm delilleri birlikte değerlendirmek, sonucuna göre her bir taleple ilgili kabul ve ret sebeplerini içeren, tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün ve özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297 (Mülga HUMK’nın 381, 388 ve 389.) ve 27. maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; müdahil davacı … Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 07/03/2016 günü oy birliği ile karar verildi.