Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/2970 E. 2016/991 K. 26.01.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2970
KARAR NO : 2016/991
KARAR TARİHİ : 26.01.2016

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kadastro Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi … … … mirasçıları …, … …, … … ve … … … tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Çekişmeli 226 parsel, 1955 yılında yapılan kadastro tespitinde 9.501.250 m² olarak ölçülmüş ve Vakıflar’a ait 28.09.1938 tarih 39 nolu tapu ile gerçek kişilere ait Ağustos 1324 tarih 5, 8, 9 ve 10 nolu tapuların aynı yere ait bulunduğu iddiası nedeniyle tapu uygulaması mahkemeye ait olmakla, malik hanesi boş olarak tapulama mahkemesine gönderilmiştir.
Yerel mahkeme, 23.01.1968 günlü ilk kararında gerçek kişilere ait Ağustos 1324 tarih 5 ve 8 nolu tapulara dayanılarak … … tarafından Vakıflar aleyhine açılan 1942 tarih 303 nolu men’i müdahale davasında tapunun Kepez Kahvesindeki çifte sarnıçlardan kuzeye doğru olan kesime ait olduğu saptanmış, bu karar davanın tarafı olan … … için kesin hüküm, diğer davacılar için bağlayıcı delil olduğundan davalarının reddine karar verilmiş; ayrıca, gerçek kişilerin tapu kaydının uyduğu kesimin 1942 tahdidi içinde kaldığından bu kesiminde orman olarak tesciline, sadece 5 nolu tapu kapsamında kalan 11031 m² yerin tapu malikleri adına tapuya tesciline, parselin kalan miktarının da Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmiştir. Bu karar Vakıflar dışındaki taraflarca temyiz edilmiştir. 7. Hukuk Dairesinin bozma kararında özetle; “O… Y… sair temyiz itirazlarının reddine, ancak 5 nolu tapu kapsamında bulunan (x) harfli bölümün tahdit içi olduğu belirtilmiş olup, tahdit içi ise, Tapulama Kanununun 46. maddesi uygulamasının zorunlu olduğu açıklanmıştır. Tapu malikleri gerçek kişilerden … … ve Vakıflar arasında 8 nolu tapu kaydının kapsamını belirleyen men’i müdahale davası bu kişi için kesin hüküm teşkil ettiğinden bu noktayı hedef tutan temyiz itirazlarının yerinde görülmediği; diğer tapu maliklerini ise, bu kesin hükmün bağlamayacağını, tapu kaydının kapsamının tekrar belirlenmesi, Vakıflar ile O… Y… arasındaki orman tahdidinin iptali ile ilgili davanın da bu taraflar için kesin hüküm olduğu davanın tarafları dışındaki üçüncü kişiler açısından 1942 tahdidinin kesinleşmiş sayılacağının da unutulmaması ve 8 nolu tapunun ilk tesisinde üç sınırı mevcutken intikal sırasında yön verilmiş olması ve dördüncü sınır ilave edilmesi ve maliklerince bu hususun benimsenmiş olduğu olgusu üzerinde durulması” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak verilen kararda, 1942 tahdidinin iptali ile ilgili Vakıflar ve O… Y… arasındaki 1947 tarih 208 sayılı hakem kararının davanın taraflarını bağladığı, diğer kişiler yönünden tahdidin kesinleştiği, 1976 yılında yapılan orman tahdidinin davanın devamı sırasında yapıldığından kesinleşmediği, ancak bu hattın içinde kalan alanın tamamen kızılçam ormanı olduğu, gerçek kişilerin dayanağı olan 1324 tarih 8 nolu tapu, … … … Vakfından tarla nitelikli olup, 600 dönüm ve sınırları yön göstermeksizin N… P… Y…, S…, K… G… B.. B.. sınırlarını gösterir iken, 1324 Y. tarih 8 no İle … … …’ye intikal sırasında tapu sınırlarına yön tayin edilmiş ve buna göre Doğusu N.. P.. Y.., Batısı K.. G.. B.. B.., Kuzeyi T.., Güneyi ise, Ç… S.. ve Orman olarak belirlenmiş, sonraki tüm intikal ve satışlarda tapuda başkaca değişiklik olmamıştır. Tapunun doğu, batı ve kuzey sınırları zeminde bulunmakta ve taraflarca da tartışmasızdır. Tartışma konusu olan güney sınırda yer alan Ç.. S..’ın parselin doğu sınırını teşkil eden Antalya Burdur yolu üzerinde ve kuzey kesiminde yer alan K.. K… mevkiindeki Ç.. S.. olduğu, çünkü bu sınırda yer alan ormanın da aynı mevkide bulunduğu, daha güneyde orman bulunmadığı, yerel bilirkişiler ve uzman bilirkişiler tarafından doğrulanmış olduğundan, tapunun parselin kuzey kesimine uyduğu kabul edilmiştir. Tapunun uyduğu bu kesim hem 1942 hem de 1976’da yapılan tahdit uygulamalarında kesinleşen ve aynı zamanda eylemli durumda da orman alanı olduğundan 8 nolu tapu maliklerinin davasının reddine karar verilmiş, ancak aynı kişilerin 5 nolu tapu kaydının aynı kesimdeki (x) harfli 11031 m² yere uyduğu Vakıfların da buna ait benzer ilk hükmü temyiz etmediğinden, bir itirazının olmadığı açıklanarak tapu maliklerine tesciline; Vakıflara ait Ağustos 936 tarih 2 nolu tapu, Hicri 982, Miladi 1574 tarihli Vakfiye esas alınarak oluştuğu, bu tapu kaydı parselin gerçek kişilere aynı Vakfiyeden geçen Kepez Üstü bölümündeki yer hariç tüm parsele uyduğundan, parselin kalan bölümü de Vakıflar adına tesciline; tapuda tespitten sonra pay satın alıp, davaya müdahil olan kişiler için ise, görevsizlik kararı verilmiş, hükmün Vakıflar Genel Müdürlüğü, O… Y.., H.., bir kısım tapu malikleri ile bir kısım müdahiller tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 22.03.2001 gün ve …. E. – …. K. sayılı kararı ile Orman Yönetiminin (x) harfiyle işaretli bölüme yönelik, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ise kısmen temyiz itirazları kabul edilmiş, bunlar dışında tüm itirazlar reddedilerek bozulmuştur.
Bozma kararında “1) İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve yöntemine uygun olarak yapılan tapu kaydı uygulaması ile kesinleşmiş orman tahdit haritasının uygulaması ile dayanılan tapu kaydı kapsamı orman sayılan yer olduğundan tapu maliklerinin davalarının reddine, tespitten sonra pay satışına dayanan müdahiller yönünden görevsizliğe ilişkin hükümde bir isabetsizlik bulunmadığından … …, … …, … …, … … … mirasçıları …, …, …, …, …, …, … …, … …, … …, … …, … …, … …, …. …, … …, … …, … … terekesi mümessili, … …, … …, … …, … …, … …, … …, …. … … mirasçıları, … … …, …, …, …, …, … … ve … …’ın temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2) İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, yöntemine uygun olarak yapılan tapu kayıt uygulamaları ile orman uzman bilirkişi kurulu raporlarına göre H…, Vakıflar ve O.. Y… aşağıdaki bentler dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
3) H.. ve O… Y… parselin (x) harfi ile gösterilen 11031 m² bölüme yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Çekişmeli taşınmazın en kuzey noktasında yer alan bu bölüm gerçek kişilerin dayandığı Ağustos 1324 tarih 5 nolu tapu kapsamında olarak tüm tapu maliklerine payları oranında tesciline karar verilmişse de, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin uyulan bozma kararında da belirtildiği gibi, tahdit içinde olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilerek orman lehine bozulmuştur. Üçüncü kişiler yönünden kesinleşen 1942 tahdidine göre parselin kuzey kesiminin tamamen tahdit içinde kaldığı, gibi 1976 yılında yapılan tahdit uygulamasında ve eski tarihli memleket haritasında da, orman olduğu saptanmıştır. Bu olgu karşısında 5 nolu tapu maliklerinin davalarının reddi ile (x) harfli 11031 m² yerin de orman olarak Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
4) V… G.. M… hüküm fıkrasının 9. bendinde karar altına alınan 33250 m² yerin 33650 m², 24 olarak yazılan bölümün 24000 m² olması gerektiğine ilişkin temyizine gelince;
Hükme dayanak alınan 06.12.1996 günlü fen bilirkişi kurulu raporunda 366 özel parselasyon numarası ile gösterilen yerin 33650 m², 529 özel parselasyon numarası ile gösterilen yerin ise, 24000 m² olarak ölçüldüğü anlaşıldığından, bu miktarlar ile tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde eksik miktarlarla Vakıflar adına tapuya tesciline karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.” denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra; mahkemenin 06.03.1997 tarih …. E. – … K. sayılı kararıyla tapu maliklerinin davasının reddine, pay satışına dayanan katılanların davasının da mahkemenin görevsizliğine ilişkin verilen kararın kesinleştiğinin tespitine, 06.12.1996 tarihli bilirkişi raporunda (x) harfiyle gösterilen 11031 m²lik bölümün kesinleşmiş orman tahdidi içinde kaldığından orman niteliğiyle H… adına tesciline karar verilmiş, hüküm … … … mirasçıları …, … …, … … ve … … … tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece temyiz talebini kanunî süre geçtikten sonra yapıldığı anlaşıldığından 14/11/2013 gün ve …. E. – … K. sayılı kararıyla temyiz talebinin reddine karar verilmiş ise de, temyiz edenlere gerekçeli karar tebliğ olunmamış olması nedeniyle temyiz talebinin reddine ilişkin kararın kaldırılmasına karar verildikten sonra, işin esasının incelemesinde;
Temyiz edenler vekili tarafından dosyaya eklenmek üzere sunulan belgeler arasında yer alan, Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.09.2004 gün ve ….-… sayılı veraset ilâmından davacı – davalı … … …’in 11/11/1977 yılında öldüğü, mirasçı olarak oğulları … …, … … ve … … …’i bıraktığı, mirasçılarından … … ile … … …’in mirasçılarının davada taraf iken aynı verâset ilâmına göre 11.05.1989 tarihinde ölen oğlu … … … mirasçısı olan eşi … ile çocukları … …, … … ve … … …’in davada taraf olmayıp davadan ve duruşma gününden haberdar edilmeden tahkikat sona erdirilerek karar verildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2011 gün ve 11/554 E. – 684 K. sayılı kararında da değinildiği gibi, … … …’in öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nın 73. maddesinde gösterilen istisnalar dışında hâkimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceğini öngörmüştür. Buna göre; mahkemece davacı … … …’in ölümüyle mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanunî şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde, iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır.
Öte yandan, HMK’nın 114/1-d maddesi hükmü uyarınca, yargılama süresince tarafların, dava ehliyetine sahip bulunmaları dava şartıdır. Ölümle, taraf ve dava ehliyeti sona ermektedir. 1086 sayılı HUMK’nın 41 ve 6100 sayılı HMK’nın 55. maddeleri gereğince, taraflardan birinin ölümü halinde diğer tarafın istemiyle hâkim davanın takibi için bir kayyım tayin edebilir. Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gereken bir olgudur ve temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın mahkemece re’sen gözetilmesi gereklidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı”nın en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin haberi olmadan yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hukukî dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke olmayıp, tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukukî korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukukî uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilerek, davacı – davalı … … …’in öldüğünün, adı geçenin yukarıda anılan mirasçılarına yöntemince tebliğ edilerek, dava hakkında bilgilendirilmeleri ve davacı – davalı sıfatıyla davayı takip edebilmelerine olanak tanınması gerekirken, bu hususa riayet edilmeksizin yargılamaya devam edilip, tahkikat sona erdirilerek, esas hakkında karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı – davalı … … ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harçlarının yatıranlara iadesine, Yargıtay’da yapılan duruşma nedeniyle taraflar yararına ve aleyhine avukatlık ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 26/01/2016 günü oy birliği ile karar verildi.