Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/2409 E. 2016/621 K. 20.01.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2409
KARAR NO : 2016/621
KARAR TARİHİ : 20.01.2016

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişiler vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı gerçek kişi vekili 16/11/2009 hâkim havale tarihli dilekçe ile, B.. köyü 576 parsel sayılı taşınmazın, vekil edenler adına tapuda kayıtlı olduğunu, Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin … E. – … K. sayılı kararı ile taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle 1309,41.-m²’lik kısmının tapusunun iptal edildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 8000.-TL tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesini talep etmiştir.
Davalı H.. vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişiler vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; B.. köyü 576 parsel sayılı 4560 m² yüzölçümündeki taşınmazın yapılan tapulama sırasında çapa bağlanarak kişiler adına tespit edildiği, tapu sicilinde davacılar adına kayıtlı iken H.. tarafından açılan tapu iptal davasında Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/05/2007 gün ve … E. – … K. sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne karar verilerek, taşınmazın 1309,41 m²’lik kısmının tapusunun iptaliyle tescil harici bırakılmasına karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden de geçerek 11/11/2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK’nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ”Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 – 383 E. – 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 – 349 E. – 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi, tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davacılara ait tapu kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle kısmen iptal edildiği, her ne kadar kıyıların özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek, tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, daha sonra satış yoluyla davacılara intikal ettiği, tapunun kısmen iptal edilmesinde TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 41. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 72. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 66. maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK’nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esas olup, iş bu dava da tapu iptaline ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde açıldığından, davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişiler vekilinin temyiz itirazlarının kabulü hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine20/01/2016 günü oy birliği ile karar verildi.