Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/17065 E. 2017/4801 K. 31.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/17065
KARAR NO : 2017/4801
KARAR TARİHİ : 31.05.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Yörede 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesine göre yapılan kadastro çalışmalarında, ….Köyü 101 ada 1 sayılı taşınmaz orman niteliğiyle tespit edilerek Hazine adına tapuya kaydedilmiştir. Davacı gerçek kişiler, ayrı ayrı zilyetliğe dayanarak, taşınmazlarının arazi kadastrosu sırasında adlarına tesbit edilmeyerek orman olarak tespit edildiğini ileri sürerek tapunun iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece davalar birleştirildikten sonra yapılan yargılama sonucu, çekişmeli taşınmazın tapuda orman niteliği ile Hazine adına kayıtlı 101 ada 1 sayılı orman parseli sınırları içinde bulunduğu, orman kadastrosunun kesinleştiği, kesinleşmeden sonra zilyetliğe dayanarak tapu iptal ve tescil davasının dinlenmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 10 yıllık süre içinde zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde, orman kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi gereğince yapılmıştır.
Mahkemece, taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu ve 6831 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince zilyetliğe dayanılarak 10 yıllık süre içinde dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, karar usul ve kanuna aykırıdır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5304 sayılı Kanunla değişik 4. maddesi uyarınca orman kadastrosunun yapıldığı, arazi kadastro ekiplerince orman sınırlaması esas alınarak çekişmeli yer hakkında 101 ada 1 parsel numarasıyla kadastro tespit tutanağı düzenlendiği, askı ilânının yapıldığı, 30 günlük süre içinde dava açılmadığından tespitin kesinleştiği, davacılar vekilinin 2010 yılında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine tutunarak eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre değil 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi
hükmü uyarınca yapıldığından hak düşürücü sürenin de 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde düzenlendiği şekilde olacağından, somut olayda 6831 sayılı Orman Kanunun 11. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanunun 4/3. maddesinde; “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır ve bu durum ekip tarafından iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Buna

karşılık iki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilân edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur” şeklinde iken 22/2/2005 tarihli ve 5304 sayılı Kanun ile sözü edilen üçüncü fıkra değiştirilmiş ve aynı maddeye dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Bu değişiklikte üçüncü fıkra “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak; bu çalışmalarda kadastro ekibine Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren 7 gün içinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir” şeklini almış, Eklenen beşinci fıkra ise “Çalışma alanındaki ormanların bu ekipçe sınırlandırılma ve tesbitleri yapılarak otuz günlük kısmî ilâna alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır” şeklindedir.
3402 sayılı Kanunun getirdiği bu düzenleme ile orman kadastro ekipleri ile arazi kadastro ekiplerinin birbirine aykırı ve çelişkili işlemler yapması önlenmek istenmiş ve memleket kadastrosunun bir an önce tamamlanması hedeflenmiştir. Ayrıca bu şekilde orman sınırının belirlenmesi durumunda orman kadastro işlemlerinin ikmal edilmiş sayılacağı açıklanmakla bu konuda ikinci bir kadastro yapılması önlenmiştir. Kadastro Kanununun 4. maddesine göre yapılan çalışma sonucu belirlenen orman sınırları esas alınmak kaydı ile arazi kadastro ekiplerince 3402 sayılı Kadastro Kanununun izleyen maddelerine göre işlem yapılır. Bu şekilde yapılan kadastro tespitlerinin sonuçları 3402 sayılı Kanunun 11. maddesine göre 30 gün süre ile ilân edilir. Anılan Kanunun 12. maddesine göre 30 günlük ilân süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir. Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca yapılan orman kadastrosunda yukarıda açıklanan bu prosedür dışında, başka bir prosedür uygulanacağına dair 6831 sayılı Orman Kanununda ve diğer yasal mevzuatlarda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Kanun koyucu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılan kadastro işlemi ile bir yerin niteliğinin orman ya da kültür arazisi olarak belirlenmesi durumunda sonuçlarının ilânı ve hak düşürücü süreler ve bu sürelerde yapılacak itirazlar bakımından hiç bir fark öngörmemiştir. Yine arazi kadastro komisyonlarınca yapılan genel arazi kadastro tespitleri sırasında bir yerin niteliğinin orman, mera veya yayla olarak tespit edilmesi ile kültür arazisi olarak tespit edilmesi arasında uygulanması gereken usûl ve ilân süresi ile hak düşürücü süreler yönünden bir fark bulunmadığı ortadadır.
Kadastro tespit işlemi gerek 4. maddeye, gerekse takip eden diğer maddelere göre yapılsın her halükarda uygulanacak olan kanun 3402 sayılı Kadastro Kanunudur. 3402 sayılı Kanunda tespit edilen taşınmazın niteliğine göre farklı hak düşürücü sürelerin uygulanmasını öngören açık bir hüküm ya da bu konuda 6831 sayılı Orman Kanuna atıfta mevcut değildir.
Her ne kadar 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesinde “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tâbidir” hükmüne yer verilmiş ise de özel Kanun niteliğindeki 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanabilmesi için, bu kanuna göre oluşturulan orman kadastro komisyonlarınca bu kanundaki usûl ve esaslara göre saptanan orman kadastro komisyonu kararının bulunması ve bunun kanunda yer alan itiraz süresi içerisinde askı suretiyle ilân edilmesi gerekir. Oysa ki, olayımızda tamamen 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki usûl ve esasları ile ilân süreleri dikkate alınarak yapılan bir tespit bulunmaktadır. Bu durumda da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde yer alan hak

düşürücü sürenin uygulanması gerekir. 3402 sayılı Kanunda bu hususu düzenleyen açık bir hüküm bulunması nedeniyle aynı kanunun bir maddesinin aynı olaya uygulanması ve diğer bir maddenin gözardı edilip uygulanmaması düşünülemez. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/D maddesinde açıklanan Özel Kanunun uygulanması koşulları somut uyuşmazlıkta mevcut değildir.
Taşınmazın kadastrosunun 3402 sayılı Kanuna göre yapılması, Kadastro Kanununda, bu Kanuna göre yapılan kadastro tespitlerinde 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki usûl ve esasların uygulanacağının belirtilmesi, zilyetliğe ve/veya vergi kaydına dayalı olarak kadastrodan önceki nedenlerle açılan davalarda 30 günlük hak düşürücü sürenin uygulanıp, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde ki 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmamasının kanuna, Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine ve hukukun genel ilkelerine aykırı olması yanında; ilgili kanunun bir maddesinin uygulanıp, diğer bir maddesinin uygulanmaması şeklinde yapılan bir uygulama ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinin yok sayılması mümkün değildir. Tesbit işlemi hangi kanuna göre yapılıp kesinleşmişse iptalinde de aynı kanun hükümlerinin uygulanmasının gerekmesine göre, davacının 30 günlük askı ilân süresinin bitiminden sonra başlayan 10 yıllık hak düşürücü süre içinde gerek tapulu ve gerekse tapusuz taşınmazlar yönünden ayrım yapılmaksızın dava açabileceğinde kuşku yoktur.
Diğer taraftan 1961 Anayasasında mülkiyet hakkı Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler başlıklı üçüncü kısımda 36. maddede düzenlenmişken 1982 Anayasasında mülkiyet hakkı daha da güçlendirilerek, dokunulmaz, vazgeçilemez, devredilemez nitelikteki temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısımda 35. madde de düzenlenmiştir. Bundan amaç, mülkiyet hakkına gerek kişilerin gerekse Devletin azami ölçüde özen göstermesidir. 3402 sayılı Kadastro Kanunda ve diğer kanunlarda 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilân süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, sıınırlayıcı hüküm bulunmadan kişinin Anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı ilânına çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınması doğru değildir. Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2006 gün 2006/20-619 E. – 2006/665 K. sayılı ilamıda bu yöndedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de 22.05.2013 gün ve 2012/108 E. – 2013/64 K. sayılı ilâm ile 31/8/1956 tarihli 6831 sayılı Orman Kanununun, 5/11/2003 tarihli 4999 sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6. maddesiyle değiştirilen 11. maddesinin birinci fıkrasındaki “Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir” biçimindeki üçüncü ve dördüncü cümlelerini Anayasanın 13, 35 ve 36. maddelerine aykırı görerek iptallerine karar vermiştir. Karar 12.07.2013 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmış, yayımdan itibaren 6 ay sonra yürürlüğe gireceği düzenlenmiş olup, 13.01.2014 günü itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26/2/2014 tarihli 6527 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 01.03.2014 gün ve 28928 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiş ve 6527 sayılı Kanunla, 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesinin somut davayı ilgilendiren birinci fıkrası, “Orman kadastro komisyonlarınca alınan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar askı suretiyle otuz gün süre ile ilân edilir. Bu ilân ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir.
Tutanak ve haritalara karşı itirazı olanlar; askı tarihinden itibaren otuz gün içinde kadastro mahkemelerinde, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemelerde dava açabilirler. İlân süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar kesinleşir. Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanak ve haritaların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanarak Hazine hariç itiraz olunamaz ve dava açılamaz” şeklinde değiştirilmiştir.

Getirilen bu yeni düzenlemeyle 6831 sayılı Kanuna göre yapılan orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten itibaren on yıllık süre içerisinde tapuya dayalı olsun veya olmasın kadastrodan önceki sebeplere dayalı olarak dava açılabilecektir. Böylelikle gerek 6831 sayılı Kanun hükümlerine gerekse 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi hükmüne göre yapılan orman kadastrosuna itirazda hak düşürücü süreler yönünden paralellik sağlanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5304 sayılı Kanunla değişik 4. maddesi uyarınca yapıldığından hak düşürücü sürenin de 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde düzenlendiği şekilde olmalıdır.
Bu durumda davacılar vekilinin 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi uyarınca kadastro öncesi hukuksal nedenlere tutunarak 30 günlük askı ilân süresinden sonra 10 yıl içinde eldeki davayı açtığı anlaşıldığından, mahkemece tapu kaydı koşulu aranmaksızın işin esasına girilerek taraf delilleri toplanmalı oluşacak sonuca göre, hüküm kurulması gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda anlatılan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 31/05/2017 günü oy birliği ile karar verildi.