YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/16446
KARAR NO : 2016/4033
KARAR TARİHİ : 05.04.2016
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki yapılan tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı … vekili Av. … … tarafından istenilmekle, tayin olunan 05/04/2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı … vekili Av. … … ile geldi, diğer taraftan gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili Av. … 06/09/2013 tarihli dava dilekçesiyle … köyü 35 parsel sayılı taşınmazın tapuda vekil eden adına kayıtlı iken … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… E. -…/… K. sayılı ilamıyla 878,92 m²’lik bölümünün tapu kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle iptal edildiğini, iptal edilen bu bölüm için herhangi bir tazminat hükmedilmediğini belirterek TMK’nın 1007. maddesi uyarınca fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 500,00.-TL tazminatın davalı …den alınmasına karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında harcını yatırmak suretiyle tazminat miktarını 442.036,64.-TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … vekili, hukuken geçerli olmayan bir hakkın kaybı nedeni ile tazminat talep edilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne; 442.036,64.-TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tapu kaydının gerektiği gibi tutulmaması nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkindir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; … köyü 35 parsel sayılı 2240 m² yüzölçümündeki taşınmazın 1955 yılında yapılan tapulama sırasında çapa bağlanarak kişiler adına ev ve ahır niteliğiyle tespit edildiği, halen tapu sicilinde intikal ve satışlar sonucu davacı şirket adına kayıtlı iken … tarafından açılan tapu iptali davasında … Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/12/2011 gün ve …/…-… sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne karar verilerek 878,92 m²’lik bölümünün tapusunun iptaliyle … adına tesciline dair verilen karar, temyiz edilmekle, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 16/05/2012 gün ve …/… E. – … K. sayılı kararıyla “… adına tapuya tesciline” ilişkin ibaresi çıkartılıp yerine “tapudan terkinine” ibaresinin yazılarak hükmün düzeltilerek onandığı, taraflarca karar düzeltmeye gidilmemesi nedeniyle hükmün 11/09/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK’nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ”Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 – 383 E. – 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 – 349 E. – 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi, tapu
işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davacıya ait taşınmazın tapu kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle kısmen iptal edildiği, her ne kadar kıyılar özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tesbiti yapılarak tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, daha sonra satış ve intikaller ile davacının sahip olduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur.
Hemen belirtilmelidir ki, Medenî Kanunun 1007. maddesinde sözü edilen zarar gerçek zarar olup, burada gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise, aynı durumun yeniden tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
Dava konusu taşınmaz mal arsa niteliğinde olup, bedelinin zararın oluştuğu değerlendirme tarihi olan, tapunun iptaline ilişkin kararın kesinleştiği 11/09/2012 gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması gerektiği gözetilmeden dava tarihine göre hesaplanmış olması, taşınmaz üzerindeki binaların değerinin bayındırlık birim fiyatlarına göre değil de bilirkişilerce kişisel tecrübeye göre belirlenmiş olması nedeniyle hükme dayanak alınan rapor yeterli olmadığı gibi emsal alınan taşınmazın tapu kaydı ve satışına ilişkin belgeler dosya arasında bulunmadığından denetlenememektedir.
Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re’sen emsal celbi yoluna gidilmesi ve yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak emsal karşılaştırması ve üzerinde bulunan yapının da bayındırlık birim fiyatlarına göre yıpranma payı düşülmek suretiyle taşınmazın değerini belirleyen rapor alınması ve değerlendirme tarihi olan 2012 yılında dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi, doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı …nin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100,00.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı …ye verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK’nın 297/1-ç ve aynı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 05/04/2016 günü oy birliği ile karar verildi.