Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/16108 E. 2016/2878 K. 08.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/16108
KARAR NO : 2016/2878
KARAR TARİHİ : 08.03.2016

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki yapılan tapu iptali ve tescil, tespit ve tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 08/03/2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden … vekili Av. … ile … vekili Av. …geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, 26/02/2013 tarihli dava dilekçesi ile; … köyü 4000 parsel sayılı 19.691,07 m² yüzölçümündeki taşınmazın öncesinde vekil edenin babaannesi …’nin (…) malik sıfatıyla zilyetliğinde iken ölümü ile önce davacının babası …’ye …’in ölümüyle de davacıya kaldığını, davacının…6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tescil davasının Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/12/2001 gün ve 1998/600-897 sayılı ilâmıyla taşınmazın … olması nedeniyle reddedildiğini ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, daha sonra … tarafından …’a husumet yöneltilerek taşınmazın … niteliğiyle tesciline yönelik dava açıldığını, müvekkilinin bu dosyayı ilk davanın devamı olduğunu düşünerek takip etmediğini, yokluklarında yapılan yargılama sonucu Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/02/2004 gün ve 2003/88-88 sayılı kararıyla çekişmeli taşınmazın … tahdidi dışında olması nedeniyle tarla niteliğiyle … adına tesciline karar verildiğini, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiğini, mahkemenin davacı …nin talebi dışına çıkarak taşınmazın tarla niteliğiyle tesciline karar vermesinin yok hükmünde olması nedeniyle tescilin yolsuz tescil niteliğinde olduğunu, bu nedenle öncelikle çekişmeli 4000 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, bu talep yerinde görülmez ise zilyetlikle edinme koşullarının davacı yararına oluştuğunun tespitine ve 2/B niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde taşınmazın 6292 sayılı Kanun gereğince bedelsiz iadesine, bu dahi mümkün olmazsa fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere taşınmazın rayiç bedeli için şimdilik 10.000.-TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davacının davasının kabulüne, 4000 parsel sayılı taşınmazın 09/12/2013 tarihli bilirkişi rapor ve krokisinde (A) harfiyle işaretli 3273,06 m² ve (B) harfiyle işaretli 3672,10 m²’lik bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, (C) harfiyle işaretli bölüm açısından tazminat talebinin kabulüne 683.945,53.-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, davalı … tarafından hükmün tamamına yönelik, davacı tarafından ise (C) harfiyle işaretli bölüm yönünden temyiz edilmiştir.
Dava terditli olarak açılmıştır. İlk talep tapu iptali ve tescil, ikinci talep mülkiyetin tespiti ve taşınmazın 6292 sayılı Kanun kapsamında bedelsiz iadesi, son talep ise tazminat istemine ilişkindir.
-2-
2015/16108 – 2016/2878
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde … kadastrosu ve 2/B uygulaması 1996 yılında yapılarak kesinleşmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de ulaşılan sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Şöyle ki; dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin (ve bu arada Yargıtay’ın) de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usûlî kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle, kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).
Kesin hüküm; şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.
Şekli anlamda kesin hüküm; sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).
Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.
Hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları: 1086 sayılı HUMK’nın 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması, maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde ise “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanım yapılmıştır.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynı olması; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih; dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise; dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E.-2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E., 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E., 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E., 2010/643 K. sayılı ilamlarında da bu yöndedir.
Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).

Diğer taraftan, hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe de kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.
Somut olayda; davacı …’ın 25/06/1998 tarihli dilekçe ile …, … Yönetimi ve Belediye Başkanlığına husumet yönelterek tapusuz olan çekişmeli taşınmazın adına tescilini istediği, yapılan inceleme neticesinde…6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/12/2001 gün ve 1998/600-897 sayılı ilamıyla çekişmeli taşınmazın memleket haritasında çalılık alanda kaldığı eylemli olarak da üzerinde 70-80 yaşlı münferit meşe, pırnal, meşe gençliği, münferit kızılçam olduğu bu nedenle … sayılan yerlerden sayılacağı gerekçesiyle davasının reddine karar verildiği, hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine 20. Hukuk Dairesinin 06/12/2001 tarih 2002/1792-5389 sayılı kararıyla onandığı, karar düzeltme taleplerinin ise 16/12/2002 tarihinde reddedilerek kesinleştiği, bu kararın kesinleşmesinden sonra …nin …’a husumet yönelterek aynı yerin … niteliğiyle tescilini istediği,…2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/02/2003 gün ve 2003/88-88 sayılı kararıyla davanın kabulüne 19691,07 m² yüzölçümündeki yerin tarla niteliğiyle … adına tesciline karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 09/03/2004 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Eldeki tapu iptali ve tescil davası ile…6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/12/2001 gün ve 1998/600-897 sayılı ve…2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/02/2003 gün ve 2003/88-88 sayılı dosyasının tarafları ve dava konusu aynı olup mahkemece ilk kararda taşınmazın özel mülke konu olamayacak yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın reddine, ikinci kararla da … adına tesciline karar verilmiş olduğundan verilen karar ile davalı … lehine kesin hüküm oluşmuş bulunmaktadır. Bu nedenle tapu iptali ve tescil talebi yönünden davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.
Bundan ayrı; mahkemece (C) harfiyle işaretli bölüm yönünden davacı lehine tazminata hükmedilmiş ise de davacı adına hiçbir zaman tapu kaydı oluşmadığından mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle tazminata hükmedilmesi doğru değildir. Ancak kabule göre de; davacının mülkiyet hakkı tanındıktan sonra taşınmazın davacı adına tescili yerine tazminata hükmedilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ve davalının temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekâlet ücretinin taraflardan karşılıklı olarak alınmasına, taraflarca 6100 sayılı HMK’nın 297/1-ç ve aynı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/03/2016 günü oy birliği ile karar verildi.