YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/14723
KARAR NO : 2016/1297
KARAR TARİHİ : 09.02.2016
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekilleri Av. … ve İbrahim Coşkun tarafından istenilmekle, tayin olunan 09.02.2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı … ve arkadaşları vek.Av. … … … ile diğer taraftan davalı … vekili Av. … …, davalı … … vekili Av. … … ve davalı … Genel Müdürlüğü vekili Av. … … geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü;
K A R A R
Davacılar vekilleri 15.12.2014 tarihli dava dilekçesi ile, … köyü 115 ada 18 parsel sayılı 15721 m² yüzölçümlü taşınmazın vekil edenler adına tapu sicilinde kayıtlı iken … … açtığı dava sonucu Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.11.2006 gün ve …/… – … sayılı kararıyla kısmen orman niteliğiyle … adına tesciline karar verildiği, kararın temyiz incelemesi sonucu 14.05.2007 tarihinde kesinleştiği; ayrıca taşınmaza baraj yapımı nedeniyle kamulaştırma yapılamadan DSİ tarafından fiilen el konulduğunu belirterek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere TMK’nın 1007. maddesi ve diğer yasal düzenlemeler gereğince 10.000.-TL’nin faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davanın husumet yönünden reddi gerektiği, kadastro tespitiyle özel mülk olarak tapuya kaydedilen taşınmazın başından beri Devlet Ormanı olması nedeniyle tazminata hükmedilemeyeceğini savunmuştur.
Davalı … … vekili, davanın reddini talep etmiştir.
… Genel Müdürlüğü vekili, davada idari yargının görevli olduğu, taşınmazın kısmen kamulaştırılarak bedelinin ödendiğini ve kurum adına tapu kaydının oluştuğu, davacı tapu sicilinin gerektiği gibi tutulmamış olması nedeniyle tazminat istemiş olduğundan kendilerine yönelik davanın husumet yönünden reddi gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; TMK’nın 1007. maddesi uyarınca açılan tazminat davasında davalı sıfatının Hazineye ait olduğu, davacı tarafın iyi niyetle tapu kaydına güvenerek mülkiyet hakkı iktisap etmediği, aksine tapu malikinin ilk tesisinden itibaren taşınmazı ve dolayısıyla öncesinin orman olduğunu bilecek durumda olduğu, AİHM içtihatlarında ve AİHS’de koruma altına alınan bir mülkiyet hakkının mevcut olamaması nedeniyle, Hazineye yönelik davanın esastan, diğer davalılar yönünden pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine yöneliktir.
1) Davacılar vekillerinin, … … ve … Genel Müdürlüğüne karşı açılan davanın husumet nedeniyle reddi yönündeki hükme ilişkin temyiz itirazları yönünden;
Çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle hükmen tapusunun iptal edilmiş olması nedeniyle … …, bu karardan sonra da baraj gölü suları altında kaldığı iddiasıyla da … Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilmiş ise de, 4721 sayılı TMK’nın “sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan tüm zararlardan Devlet sorumludur.” Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü yer almakta olup, anılan yasal düzenleme nedeniyle Orman Yönetimi ve DSİ Genel Müdürlüğüne yönelik davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
2) Davacılar vekillerinin, … karşı açılan davanın esastan reddi yönündeki hükme ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
4721 sayılı TMK.nun sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ”Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin mal varlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle, kadastro işlemleri, tapu kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK’nın 1007. maddesi kapsamındadır. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (aynî) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. – 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. – 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. – 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/05/2007 tarihinde kesinleşen kararıyla orman vasfında olduğu gerekçesiyle çekişmeli taşınmazın tapu kaydının kısmen iptal edildiği, her ne kadar Devlet Ormanlarının özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, 1999 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tespiti düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının tazmininin gerektiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği 17.04.1998 gün 1996/3-1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı ve Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün 1983/6122 sayılı kararı gözetilmek suretiyle belirlenmelidir. Belirlenen nitelik arazi ise, değerlendirme tarihi yani tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleşme tarihi itibariyle net gelir metodu yöntemi ile, taşınmazın niteliği arsa ise, değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek zarar belirlenmelidir.
Bu nedenle, mahkemece taşınmazın niteliği arsa olarak belirlenir ise, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re’sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren, emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin karşılaştırıldığı ve bayındırlık resmî birim fiyatları esas alınıp, yıpranma payı da düşülmek suretiyle değer biçilen rapor alınması, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi,
Taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadıkları, yerleşim alanlarına uzaklıkları, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, iptal kararının kesinleştiği tarihine göre davacıların oluşan gerçek zararının saptanması gerekirken, davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle, davacılar vekillerinin … … ve … Genel Müdürlüğüne karşı açılan davanın husumet nedeniyle reddi yönündeki hükme ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün bu bölümünün ONANMASINA,
2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle, davacılar vekillerinin … karşı açılan davanın esastan reddi yönündeki hükme ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün bu bölümünün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı … … ve … Genel Müdürlüğüne yine 1.100.-TL vekâlet ücretinin davalı … alınarak davacılara verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 388/4. (HMK m. 297/ç) ve HUMK’nın 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 09/02/2016 tarihinde oy birliği ile karar verildi.