Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/12738 E. 2017/3768 K. 27.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/12738
KARAR NO : 2017/3768
KARAR TARİHİ : 27.04.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R
Davacı vekili 11/04/2014 tarihli dava dilekçesinde özetle; … mahallesi, … caddesinde bulunan 449 ada 5 ve 6 parsel ile 448 ada 40 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları ve tespitleriyle müvekkili adına tapuya kaydının yapıldığını, müvekkilinin … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/53 Esas sayılı dosyası ile kamulaştırmasız el atma nedeniyle bir tazminat davası açtığını, bu dava derdest iken … taşınmazların aslında … arazisi olduğunu, … arazilerinin de özel mülkiyete konu olamayacağı gerekçesiyle tapunun iptali ve … adına tescili olamayacağı gerekçesiyle tapunun iptali ve … adına tescili talebi ile … Asliye Hukuk Mahkemesinde 2002/151 Esas sayılı dosyası ile dava açtığını, bu davanın sözü edilen kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasında, tapu iptali ve … adına tescili davasının sonucunun beklenmeye başlandığını, yargılamanın neticesinde davanın tümüyle kabulüne ve 5, 6 ve 40 numaralı parsellere ait tapu kaydının iptali ile taşınmazların tümüyle … adına tesciline karar verildiğini, bu kararın da müvekkili tarafından temyiz edildiğini, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 06/10/2010 tarihinde Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesinin kararını onadığını, … Asliye Hukuk Mahkemesinin müvekkili aleyhine verdiği kararın 06/10/2010 tarihinde kesinleştiğini, bunun üzerine müvekkilinin 16/02/2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 numaralı protokolünün 1. maddesinde korunan mülkiyet hakkının sözleşmeye aykırı şekilde ihlal edildiği iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduğunu, AİHM’in davacı müvekkili dahil Türkiye’den benzer şikayetlerle yapılmış 83 başvuru dosyasının birleştirilip verilen kararla, Yargıtay Genel Kurulunun kararıyla yeni bir başvuru/hukuk yolunun açıldığını ve artık bu nedenle davacıların ulusal makamlar önünde haklarını arayabilecekleri gerekçesiyle başvurulara ilişkin kabul edilemezlik kararı verdiğini, müvekkili adına kayıtlı taşınmazın tapusunun iptali ve … adına tescili ile zarara uğradığını, bu zararının 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi uyarınca karşılanması gerektiğini, mezkur taşınmazların halen belediye sınırları içinde yer alan değerli taşınmazlar olduğunu belirterek tapu sicilinin hatalı, yanlış ve kusurlu tutularak tapularının iptali nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararın, dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 150.000.-TL tazminatın 06.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 29/04/2015 tarihinde harçlandırdığı ıslah dilekçesi ile … Yönetimi aleyhine açılan davadan feragat ettiklerinden davalı … açısından maddi tazminat talebini 2.666.168,25.-TL’ye yükseltmiş ve artırılan miktara ilişkin davacının maddi durumunun harç yatırmaya elverişli olmadığından bahisle adli yardım talebinde bulunmuşsa da; mahkemece adli yardım talebinin reddine karar verilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulü ile 150.000,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … tahsil edilerek davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, … Yönetimi yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Tazminat isteğine dayanak … mahallesi, 449 ada 5 parsel sayılı 17303, 08 m², 449 ada 6 parsel sayılı 597,77 m2, yüzölçümündeki taşınmazlar arsa vasfı ile, 448 ada 40 parsel sayılı 29773, 25
m2 yüzölçümğndeki taşınmaz ise bahçe ve susuz tarla vasfı ile, 1997 tarihinde yapılan kadastro sonucu davacı adına tespit ve tapuya tescil edilmiş, … tarafından açılan tapu iptal ve tescil istemli dava nedeniyle … Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/01/2010 tarih ve 2009/318-2010/12 sayılı kararı ile; taşınmazların tapu kaydının iptali ile … vasfıyla … adına tesciline karar verilmiş, verilen bu karar temyiz incelemesinden geçerek 10/12/2010 tarihinde kesinleşmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. – 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. – 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. – 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava taşınmazların mülkiyetinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerlerinin tespit edilmesi gerekmektedir.
Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan … payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re’sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan
taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davacıya ait tapu kaydının … olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edildiği, her ne kadar ormanlar özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro tesbit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur. Davacının zararı, tapu iptal kararının kesinleştiği 10/12/2010 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.
Nevar ki; mahkemece dava konusu taşınmazın niteliğini belirlemeye yönelik yapılan araştırmada, değerlendirme tarihi(tapu iptal ve tescil kararının kesinleştiği tarih olan 10/12/2010) belirtilmeden müzekkereler yazılmış, belediye başkanlığınca gönderilen yazıda da; dava konusu parselin imar planı içinde olduğu, imar yasasının 18. maddesi gereğince hazırlaık aşamasında olan bir çalışma olduğu, belediye ve mücavir alan sınırları içinde olup, etrafının meskun olup olmadığının bilinmediği, belediyenin bir takım hizmetlerinden yararlandığı bildirmişse de; bu bilgilerin değerlendirme tarihi olan 10/12/2010 tarihi itibari ile doğru olup olmadığı,taşınmazların hangi imar planı içine hangi tarihte alındığı açıklanmamıştır.
Hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda ise çekişmeli taşınmazların arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek ve emsal incelemesi yapılarak rapor hazırlanmışsa da, bilirkişiler tarafından hazırlanan ek raporda emsal alınan taşınmazın satış tarihi, değerlendirme tarihi olan 10/12/2010 tarihinden daha sonra olup bu satışın emsal alınamayacağı, bu emsale göre taşınmazın değerinin belirlenemeyeceği düşünülmemiştir.
Bu durumda; değerlendirme tarihi itibari ile davaya konu taşınmazın niteliğinin ve değerinin yönetimine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazların tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihte yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 27/04/2017 günü oybirliğiyle karar verildi.