Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/11100 E. 2015/10711 K. 05.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/11100
KARAR NO : 2015/10711
KARAR TARİHİ : 05.11.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/07/2015
NUMARASI : 2014/127-2015/105
DAVACI : M.. B..
DAVALI : İ.. Y..
Taraflar arasındaki davada İzmir 7. Asliye Hukuk ve İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, taraflar arasındaki istisna akdine aykırılıktan dolayı eser sahibinin uğradığı zararı tazmin amacıyla açtığı alacak davasından ibarettir.
Asliye Hukuk Mahkemesince, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin fikri mülkiyet haklarını kapsayan bir yapım sözleşmesi olduğu, sözleşmenin 3. maddesinde “İşbu sözleşme ile birlikte yazar, yazmış, düzenlemiş ya da çevirmiş olduğu eserin dağıtım, satış ve tanıtım haklarını İ.. Y..’na vermiş bulunmaktadır. İ.. Y.., Yazar’ın eseriyle ilgili kısa alıntılar yapmaya, kendi internet sitesinde ve/veya anlaşmalı olduğu internet sitelerinde, dergi, televizyon ve gazetelerde, eseri uygun bulunduğu şekilde tanıtma yetkisine, e-kitap olarak hazırlayıp satışa sunma hakkına sahip bulunmaktadır.” şeklinde düzenleme olmakla, davacı iddiası dikkate alındığında, taraflar arasındaki ihtilafın 5846 sayılı FSEK kapsamına göre belirlenmiş haklara ilişkin olduğu bu durumda uyuşmazlığın İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince ise, davacı tarafından yayınevine devredilmiş çoğaltma veya yayma hakkı bulunmamakta olup, yayınevinin sözleşmede belirtilen miktarla sınırlı olarak kitabı basmak ve satmakla yükümlü olduğundan ve bu haliyle, dava konusu alacak, âdi alacak (sözleşme alacağı) niteliğinde olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiştir.
Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunun temel kavramı “Eser”dir. Nitekim 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun(FSEK’in) “Tanımlar” başlığını taşıyan 1/B/a maddesinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eseri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tarif edilmiştir. Tariften de anlaşılacağı gibi bir eserin, yasa karşısında eser niteliğini kazanabilmesi için iki unsur gereklidir. Birincisi objektif unsur ki yasa bunu mahsul (ürün) olarak belirtmiştir. Buna göre eser, evvela temellüke, tasarrufa elverişli maddi bir varlık olarak var olmalıdır. İkincisi de, subjektif unsur olup eserin sahibinin özelliğini taşıyan bir fikir ve sanat eseri olmasıdır. O halde, bir eserden bahsedebilmek için, ortada “Sahibinin” hususiyetlerini taşıyan bir fikir ve sanat “mahsulünün” bulunması gereklidir.(Prof. Dr. Fırat Öztan; Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, sayfa 81 vd.)
Diğer yandan, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun “Amaç” başlıklı 1. maddesi; “Bu Kanunun amacı fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.” hükmünü, aynı Kanunun “Kapsam” başlıklı 1/A maddesi ise” Bu Kanun, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleriyle bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitlerini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitlerini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını, bu haklara ilişkin tasarruf esas ve usullerini, yargı yollarını ve yaptırımları ile Kültür Bakanlığı’nın görev, yetki ve sorumluluğunu kapsamaktadır.” hükmünü içermektedir.
Aynı Kanunun 2 ve devamı maddelerinde, fikri ve sanat eserleri; ilim ve edebiyat eserleri, müzik eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri, işlenme eserler ve derlemeler olarak gruplara ayrılır.
Bir eserin sahibi olanlar manevi ve mali haklara sahiptirler.
Manevi haklar; umuma arz yetkisi, eserde adının belirtilmesini istemek ve eserde değişiklik yapılmasını engellemek şeklinde özetlenebilir.
Maddi haklar ise; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma (kiralamak, ödünç vermek, satmak, dağıtım yapmak) hakkı, temsil hakkı, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma hakkı ve pay ve takip hakkı şeklinde ifade edilir.
Bu haklara sahip kişiler genel olarak bizzat eseri meydana getirenlerdir. Bu kişilerden bu hakları miras yoluyla kazananlar veya sözleşme yaparak devralanlar da mali ve manevi hakları koruyabilirler.
2001 ve 2004 değişiklikleri ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa dahil edilen bağlantılı hak sahipleri de çeşitli haklara sahiptirler. Eser sahibinin izni ile; bir eseri yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçılar, bir eserin icrasını ve diğer sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcıları, radyo ve televizyon kuruluşları ve filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları bağlantılı hak sahipleridir.
Bağlantılı hak sahipleri; eserlerde isimlerinin belirtilmesi, değişiklik yapılmasını engelleme, mali hakların izinsiz kullanımlarını yasaklama, işaret, ses veya görüntülü araçlarda kamuya sunulmasını yasaklama haklarına sahiptirler.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na (FSEK’e) göre, yukarıda belirtilen hakların; eser veya bağlantılı hak sahipleri veya devrettikleri diğer hak sahibi kişilerden izinsiz kullanılması ve saldırıya konu olması hallerinde; eser sahibi tarafından, eser sahibinin tespiti davası, saldırının tespiti davası, saldırının kaldırılması davası, saldırının önlenmesi davası, maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir.(Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku, dördüncü bası, sayfa 97 vd.)
5846 sayılı FSEK’ın 76. maddesi hükmü gereğince; bu Kanunun düzenlediği hukuksal ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak, bunun için öncelikle, davacı yanın, davada “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine” dayanması gereklidir.
Somut olayda ise, davacıya ait “Sen sen değilsin” adlı kitabın basılmamasından doğan; kitap basım bedeli 3500.-TL’nin, kitabın basılmamasından doğan kazanç kaybı olan 1000.-TL tazminatın ve 2000.-TL cezai şartın davalı taraftan tazmini talebinden ibaret iken yargılama sırasında yayınevi tarafından kitabın basıldığı ancak davacı tarafa haber verilmediği öğrenildiğinden ayrıca sözleşmelin 14. maddesinde belirtilen satış takip sistemi bilgisinin davacıya verilmemesinden ve yine buna bağlı olarak sözleşmenin ilgili hükümlerinin ifâ edilmemesinden doğan ve davacının yaklaşık 2 yılına tekabül eden manevi zararının tazminine yönelik 5000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsili isteminde bulunmuştur.
Burada şunu da belirtmekte yarar vardır: Borçlar Kanununun 355. maddesindeki eser kavramıyla, Borçlar Kanununun 58. maddesindeki imal kavramı arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, eser kavramını, Borçlar Kanununun 58. maddesindeki imal kavramıyla sınırlamak mümkün değildir.
Bu kapsamda, genellikle emek unsuru ağır basan bir çalışma ürünü olup bütünlük arz eden ve ekonomik değeri olan her hukuksal varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın bir eser sayılmaktadır.
Eser sözleşmesinin açıklanan tanımı ve unsurlarına göre, yanlar arasında ileri sürülen temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal niteliğince bir “eser” sözleşmesi (istisna akdi) olduğu ve eldeki davada da bu sözleşmeye dayalı olarak tazminat ve cezai şart alacağı istendiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda davalı, yukarıda FSEK kapsamında unsurları açıklanan bir eserin henüz sahibi olmamasına ve davanın “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine” dayanmadığının belirgin olmasına göre, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun koruyucu hükümlerinden yararlanamaz. Diğer bir ifade ile olaya 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur. Dolayısıyla Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin görev alanına giren bir olgunun varlığından söz edilemeyeceğinden uyuşmazlığın İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 05/11/2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.