Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2015/10474 E. 2015/10317 K. 03.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/10474
KARAR NO : 2015/10317
KARAR TARİHİ : 03.11.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Şile Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/09/2014
NUMARASI : 2012/72-2014/229
DAVACI : S.. O..
DAVALILAR : Hazine – Orman Yönetimi – Şile Belediye Başkanlığı

Taraflar arasındaki tescil davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan 26/09/2014 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı S.. O.. vekili Av. C.. A.. tarafından istenilmekle, tayin olunan 03/11/2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden S.. O.. vekili Av. T.. A.. ile diğer taraftan Hazine vek. Av. S.. S.. ve Orman Yönetimi vekili Av. I.. H.. S.. K.. geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı vekili, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği G.. köyünde bulunan 2000 m² taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının vekil edeni yararına oluştuğunu iddia ederek Hazineye husumet yöneltmek suretiyle Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre vekil edeni adına tescilini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davalı taşınmazın orman olarak tescil harici bırakıldığı, zilyetlik süresinin dolmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında çekişmeli taşınmazın Medenî Kanunun 713/6 maddesi uyarınca orman niteliğiyle Hazine adına tescilini istemiştir.
Husumet, yargılama sırasında Şile Belediye Başkanlığı ve Orman Yönetimine yaygınlaştırılmış ve Orman Yönetimi vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine; 06/08/2013 tarihli bilirkişi raporunda (S1) ile işaretli 3.002,197 m² yüzölçümlü taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1940 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra 07.09.1987 ilâ 29.02.1988 tarihleri arasında 6831 sayılı Kanuna göre yapılıp 23.12.1988 ilâ 23.06.1989 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen evvelce sınırlaması yapılan ormanlarda aplikasyon ve 2/B uygulaması vardır. Genel arazi kadastrosu işlemi 766 sayılı Kanuna göre 01.09.1966 ilâ 15.12.1969 tarihleri arasında yapılıp 1970 yılında kesinleşmiş çekişmeli taşınmazın bulunduğu alan orman olarak tescil harici bırakılmıştır. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın 1970 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında orman olarak tescil harici bırakıldığı gerekçesiyle davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Şöyle ki; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1940 yılında 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmakta olup, daha sonra 1989 yılında kesinleşen çalışmada ise, 3116 sayılı Kanuna göre yapılan orman kadastrosunun aplikasyonu ile birlikte bu orman sınırı içinde kalan taşınmazda 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B maddesi uyarınca 31.12.1981 tarihinden önce nitelik yitirdiği gerekçesiyle orman sınırı dışına çıkarma işlemi yapılmıştır. Yani, taşınmazın bulunduğu yerde halen 4785 sayılı Kanun hükümleri gözetilerek yapılmış bir orman kadastrosu bulunmamaktadır. Bu durumda; orman sınırı dışında kalan taşınmazın orman olup olmadığı ve hukukî durumu, sadece kesinleşmiş orman kadastrosu harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenemez. Çünkü, 3116 sayılı Kanunda sadece Devlet Ormanlarının kadastrosunun yapılması öngörülmüştür. Bu nedenle; 13.07.1945 tarihinden önce yapılan sınırlandırmalar sonucu kesinleşen orman kadastrosu harita ve tutanaklarının uygulanması ile orman sınırı dışında kalan taşınmazların orman niteliği ve hukukî durumu saptanamayacağından, çekişmeli taşınmazın orman olup olmadığının 4785 ve 5658 sayılı kanunlar ile 6831 sayılı Kanunun 5/11/2003 tarihli ve 4999 sayılı Kanunla değişik 7. maddesi hükümlerine göre (19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Kanunla 7. maddede yapılan ibare değişikliği de nazara alınarak) çözümlenmesi gerekir. 4785 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince, aynı Kanunun 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar hiçbir işleme lüzum olmaksızın devletleştirilmiştir. Devletleştirilen ormanlardan bazıları sonradan yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanun ile iadeye tâbi tutulmuş ve iade koşulları bu kanunda gösterilmiştir.
Ayrıca, 3116 sayılı Kanuna göre yapılıp kesinleşen orman tahdidine ilişkin tüm evraklar getirtilmemiş, hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, ilk tahdit ve aplikasyon haritaları ile kadastro paftası ve en eski tarihli memleket haritası ile dava tarihinden 15-20 yıl öncesine ait memleket haritaları getirtilerek ölçekleri eşitlenmek suretiyle denetime elverişli olarak çakıştırılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın yeri, konumu çevre parsellerle birlikte saptanmamış, rapor ekinde verilen harita ve hava fotoğraflarının tarih ve sayıları belirtilmemiş, hava fotoğraflarına göre taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların sayısı, niteliği, dağılımı belirlenmemiş ve bu hususlar rapor içeriğinde de açıklanmamıştır.
Eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamaz.
O halde; dava konusu taşınmazın orman sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi için, 1940 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılan orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilân tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneği, dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile taşınmaza bitişik ya da yakın komşu parsellerin, kadastro tespit tutanak örnekleri ve bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtları ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileri ile, yine en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları ile TMK’nın 713. maddesine dayanılarak dava açıldığından dava tarihinden 15 – 20 yıl önce iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita-kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisi ile üç orman yüksek mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle yapılacak keşifte, 05.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren Orman Kadastro Teknik İzahnamesinin 36. maddesinde yazılı “Orman sınır nokta ve hatlarının arza uygulanmasında; tutanaklardan, orman kadastro haritalarından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon ve röper nokta ve krokilerinden yararlanılır. Sınırlama tutanakları, ölçü değerleri ve orman kadastro haritaları ile zemindeki durum arasında çelişki olduğunda, tutanaktaki kararlar ile orman sınır noktası ve hatlarının yazılı tarifleri esas alınmak suretiyle ölçü, harita ve zemin kontrolü yapılarak gerçek duruma uygun olanı uygulanır” hükmü ile 20.11.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin “Teknik İşler” başlıklı Sekizinci Bölümünde yazılı esaslar gözönünde bulundurularak uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi beyanlarına başvurularak yerinde bulunmayan orman sınır noktaları, bulunanlardan hareketle tutanak ve haritalarda yazılı mevki, yer, kişi isimleri ile açı ve mesafelere göre, orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulama tutanak ve haritalarının düzenlenmesinde kullanılan hava fotoğrafları ve memleket haritalarından yararlanılarak, değişik açı ve uzaklıklardaki en az 6-7 adet orman sınır noktası bulunup röperlenmeli, anlatılan yöntemle bulunan ilk orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulaması ile ilgili sınır noktaları aynı ölçeğe çevrilerek, çekişmeli taşınmazın orman kadastrosu aplikasyon ve 2/B madde haritalarına göre konumu genel kadastro paftası üzerinde, ayrı renkli kalemlerle gösterilip keşfi izleme olanağı sağlanmalı, aynı ya da yakın orman sınır hatlarında, dava konusu edilen parseller varsa, bunların tümü birleşik harita üzerinde gösterilerek bilirkişilerden müşterek imzalı rapor ve kroki alınmalı, ilk orman kadastro harita ve tutanakları ile aplikasyon ve 2/B madde harita ve tutanaklarının uyumsuz olması halinde, yukarıda anılan Yönetmelik ve Teknik İzahnamede yazılı tutanakların düzenlenmesine esas alınan hava fotoğrafı ve memleket haritası ile desteklenen ve gerçek duruma uygun düşen tutanaklara değer verileceği düşünülmeli; hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip, taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar ve ihya ile zilyetliğin hangi tarihte başlayıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası, pafta düzenlenmemişse dava konusu taşınmazın 23/6/2005 tarihli ve 2005/9070 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Büyük Ölçekli Harita ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliği (BÖHHBÜY) hükümlerine göre koordinatlı olarak düzenlenecek haritası hem 1/5000 ve hem de 1/25000 ölçeklerinde eşitlenerek kadastro paftası ile düzenlenen harita, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın konumunu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazın gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmak suretiyle çekişmeli taşınmazın öncesi ve güncel durumunun niteliği belirlenmelidir.
Anlatılan şekilde yapılan araştırma sonucunda, dava konusu taşınmazın orman sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, taşınmazın öncesinin ne olduğu, imar ve ihya yapılmışsa hangi tarihte başlayıp tamamlandığı, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, keşif sırasında taşınmazı çeşitli yönlerinden hali hazır durumunu gösterir renkli fotoğrafları çektirilip onaylanarak ve taşınmaz fotoğraf üzerinde gösterilerek dava dosyası içine konulmalı, 3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen ikinci fıkrası hükümleri nazara alınarak yapılması gerektiği düşünülerek, adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu müdürlükleri ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda 5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin 10. maddesinin değişik ikinci fıkrası hükümleri nazara alınarak belirleneceğinden, ziraat mühendisinden Kanunun amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili Av. T.. A..’un temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, davanın niteliği gereği davacı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına, taraflarca 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 388/4. (HMK m. 297/ç) ve HUMK’nın 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, temyiz harcının istek halinde iadesine 03/11/2015 günü oy birliği ile karar verildi.