YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8388
KARAR NO : 2014/9933
KARAR TARİHİ : 27.11.2014
MAHKEMESİ : Karaisalı Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/03/2014
NUMARASI : 2013/149-2014/36
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılardan O.. S.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Çekişmeli M. B.Köyü .. ada .. parsel sayılı 2885.80 m2 yüzölçümündeki taşınmaz tarla niteliğinde H.S. adına tapuda kayıtlıdır.
Orman Yönetimi çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kaldığı ve orman sayılan yerden olduğunu ileri sürerek, tapusunun iptali ve davalıların elatmasının önlenmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydının iptaliyle orman niteliğinde Hazine adına tapuya tesciline, elatmanın önlenmesi yönündeki istemin reddine karar verilmiştir. Karar, davalılardan O.. S.. tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali tescil, şerh iptali ve elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre orman kadastrosu yapılmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir. Şöyle ki, dosyaya getirtilen orman kadastro haritası ile hükme dayanak yapılan raporu hazırlayan orman bilirkişinin kullandığı orman tahdit haritası birbirinden tamamen farklıdır. Bu çelişkinin neden kaynaklandığı da mahkemece araştırılmamış ve çelişki giderilmemiştir.
Yörede 3402 sayılı Kanuna göre, kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukukî durumlarını tesbit etmek amacıyla yapılan genel arazi kadastro çalışmasında orman olduğu belirlenen alanların kadastral ada ve parsel numarası verilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda; orman kadastro komisyonunca yapılan orman kadastro çalışmasının, arazi kadastro ekiplerince altlık olarak kullanılmadığı sonucu çıkmaktadır. Zira, arazi kadastro ekiplerince altlık olarak yapılan çalışmada orman olarak belirlenen alanlar çapa bağlanarak ve parsel sayıları verilerek tespitleri yapılıp ve bu şekilde askı ilânına çıkarılmış olsaydılar, bu alanlar içinde yani aynı çap sınırları içinde ve bu çap sınırlarını küçültecek şekilde gerçek veya tüzel kişiler adlarına kadastral parsel tesbit çalışması yapılamaz ve aynı tarihte ilân edilen orman ve arazi kadastro çalışması birbirine uyumsuz değil, tam tersine orman alanları ile gerçek veya tüzel kişiler adına tesbit edilen parseller çapa bağlanıp ayrı ayrı parsel sayıları alarak birbirinden ayrılmış olacaktır. Ancak, somut olayda, yöredeki ormanların kadastral parsel sayıları belirlenmediğinden böyle bir çalışmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede yapılan orman kadastro çalışmasının 3402 sayılı Kanuna göre ilân edildiği tesbit edilse dahi, bu çalışmayı orman tahdidi olarak kabul etmeye olanak yoktur. Çünkü, yukarıda da belirtildiği gibi 3402 sayılı Kanuna göre yapılan çalışmada orman alanlarının kadastral sınırları belirlenmediği için, sözü edilen askı ilânı gerçek veya tüzel kişilerin özel mülkiyete konu taşınmazlarının kadastro tespitlerine ilişkindir. Aksi görüş, orman alanları çapa bağlanarak ve parsel sayıları verilerek tespit edilmeden yapılacak böyle bir askı ilânında; tutanak ve haritalar da ilân edilmediğinden nerelerin orman alanı olduğu belli olamayacağından (ki haritalar ilân edilseydi aynı yerler, haritalarda hem orman alanı hem de kişiler adına tespit edilen parseller olarak gösterilemeyeceğinden, haritaların ilân edilmediği sonucu çıkmaktadır) adlarına kadastro tesbit tutanakları düzenlenen gerçek veya tüzel kişilerin, bu taşınmazlarının aynı zamanda ilân edilen orman kadastro çalışması ile orman alanı içinde tespit edildiğini fark etmeleri ve buna karşı süresi içinde tahdide itiraz davası açma olanaklarını yok etme sonucuna yol açacaktır.
Bu nedenlerle, çalışma kesinleşmiş orman kadastro çalışması olarak kabul edilemeyeceğinden, davacı Orman Yönetiminin orman iddiasının çözümü, usûlüne uygun ilânı yapılmamış çalışma ile hazırlanan tutanak ve haritaların uygulanması suretiyle değil eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarının uygulanması suretiyle mümkün olacaktır.
Bu cümleden olarak, mahkemece, bu durumda yapılacak iş; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yöreye ait en eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi ve bir harita mühendisi yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; kesinleşmiş orman kadastrosu bulunmadığından, yukarıda değinilen diğer belgeler harita mühendisi ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan, krokili, bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı O.. S..’nın temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 27/11/2014 günü oy birliği ile karar verildi.