Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/768 E. 2014/1968 K. 17.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/768
KARAR NO : 2014/1968
KARAR TARİHİ : 17.02.2014

MAHKEMESİ : Perşembe(Kapatılan) Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 04/07/2007
NUMARASI : 2005/189-2007/123

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Kadastro sırasında … Köyü 156 ada 121 parsel sayılı 4431,84 m² yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle “ağaçlık” niteliğiyle davalı gerçek kişiler adına tesbit edilmiştir.
Davacı Orman Yönetimi, taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece, davanın reddine ve dava konusu 156 ada 121 parsel sayılı taşınmazın kadastro tesbiti gibi tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre yapılmış, çekişmeli taşınmaz bu işlemde orman kadastro sınırları dışında bırakılmıştır.
Mahkemece, orman ve ziraatçı bilirkişilerin taşınmazın orman sayılamayan yer olduğu yönündeki raporlarına dayanılarak davacı Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Şöyle ki; hükme dayanak raporu hazırlayan Orman Mühendisi M.. Y..’ın raporuna ekli aplikeli gösterimde çekişmeli taşınmazın 1959 tarihli memleket haritasında tamamen yeşil alanda (orman sayılan alanda) kaldığı görülmektedir. Taşınmazın eylemli durumu da memleket haritasında ki bu durumu doğrulamaktadır. Orman mühendisi, dava konusu 156 ada 121 parselin eğiminin % 45 – 50 arasında olduğunu ve üzerinde 25-40 yaşlarında kılağaçları bulunduğunu, yine ziraatçı bilirkişi A… U.. taşınmazın eğimin % 45-50 eğimli olduğunu ve taşınmazın üzerinin orman menşei ağaçlardan olan kızılağaç ile kaplı olduğunu, yine 28/05/2007 tarihinde yapılan keşifteki hâkim gözleminde, arazinin tamamen ağaçlık olduğu ve üzerinde kızılağaçlar bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca, taşınmaz kadastro tesbiti sırasında da ağaçlık niteliğiyle tespit edilmiştir. Kadastro tesbiti, orman ve ziraat bilirkişilerin beyanları ve keşif tutanağına yansıyan hâkim gözlemine göre, taşınmazın tamamının 25-40 yaşlarında kızılağaçlar ile kaplı eylemli orman niteliğinde olduğu üzerinde herhangi bir kültür ağacı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Ancak, hal böyle olduğu halde, orman bilirkişi; dava konusu parsel ağaçlıklı alan vasfında kullanılmadan önce ziraat arazisi olarak kullanıldığını, dava konusu parselin yaklaşık 40 seneden beri ağaçlıklı alan olarak kullanılmaya başladığı için toprak yüzeyinde ham humus tabası oluştuğunu, yine ziraatçı bilirkişi toprak yüzeyinde orman topraklarında görülen kalın humus tabakasının mevcut olmadığını, mevcut ağaçlar nedeniyle yeni oluşmaya başlamış humus tabakası görüldüğünü beyan ile sonuç olarak ziraat bilirkişi taşınmaz hali hazırda tarım arazisi olmamakla beraber evveliyatında tarım arazisi olarak kullanıldığını ve orman sayılmayan yer olduğunu, yine orman bilirkişi ise dava konusu alan üzerinde bulunan ağaçların yaşları itibariyle 6831 sayılı Kanunu kapsamakta olduğu ve bu haliyle 6831 sayılı Kanunun 1. maddesinin ilk paragrafına göre orman sayılmayan yerlerden olduğunu, 6831 sayılı Kanunun 1. maddesinin (F) bendinde belirtilen koşula uyduğunu ve taşınmazın ziraat arazisi olduğunu beyan etmişlerdir.
Ancak, her iki bilirkişinin raporlarında, % 45- 50 eğimli olan taşınmazın evveliyatında ne şekilde ve nasıl tarım arazisi olarak kullanıldığını raporlarında açıklamadıkları yani taşınmazın evveliyatına ilişkin yaptıkları değerlendirmeler soyut ve dayanaksız olduğu gibi, bir an için taşınmazın evveliyatta yani en az yaklaşık 40 yıl önce tarım arazisi olarak kullanıldığı kabul edilse dahi, bu husus taşınmaza hali hazırda tarım arazisi vasfı kazandırmağı gibi böyle bir tasarruf şeklinin ekonomik amaca uygun olarak iktisap sağlayan süreye ulaşan kesintisiz bir zilyetlik olduğu da kabul edilemez.
Ayrıca, davalı gerçek kişiler yargılama sırasında Mayıs 1971 tarih 179 sıra numaralı 2 dönüm miktarındaki tapu kaydına dayanmışlar ise de, dayanak 2 dönümlük tapu kaydı kadastro sırasında Kazancılı Köyü 145 ada 2 ilâ 23 ve 156 ada 44 ilâ 101, 103, 104 ve 109 ve 127 ilâ 133 ve 155 ada 1 ilâ 12 sayılı parseller olmak üzere 95 adet parsele revizyon görmüştür. Hudutları Molla oğlu, dere, in ve müezzin oğlu olan 2 dönümlük dayanak tapu kaydının mahkemece yapılan uygulaması yetersiz ise de, kaydın hudutları itibariyle dava konusu taşınmazı kapsadığı söylenemeyeceği gibi bir an için çekişmeli parseli kapsadığı kabul edilse dahi gayri sabit hudutlar ihtiva eden dayanak kaydın miktar olarak dava konusu taşınmazı kapsamadığı ve 4785 sayılı Kanun ile devletleşen yerlerden olduğu ve hukukî değerini de yitirdiği sabittir.
Eylemli duruma göre taşınmazın en az 25-40 yıldır tarım arazisi olarak kullanılmadığı anlaşılmasına ve dayanak 2 dönümlük tapu kaydının miktar olarak taşınmazı kapsamadığı sabit olmasına rağmen, mahkemece bilirkişilerin soyut, dayanaksız, yanlış değerlendirmeler ihtiva eden ve eylemli durumla da örtüşmeyecek şekilde taşınmazın ziraat arazisi olduğu yönündeki görüşlerinin hükme esas alınması doğru olmamıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, HMK.nun 282. maddesi hükmü uyarınca hâkim bilirkişi raporlarıyla bağlı değildir. Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Ancak, olayların özelliğine uyduğu, dayanaklarını gösterdiği, inandırıcı olduğu takdirde bilirkişi raporuyla bağlıdır. Bunun dışında istisnalar hariç hangi mercii ve makam tarafından verilirse verilsin anılan niteliklere haiz olmayan bilirkişi raporları bağlayıcı sayılmaz.
Dava konusu taşınmazın kadastro tesbiti, orman ve ziraat bilirkişilerin eylemli duruma ilişkin beyanları ve keşif tutanağına yansıyan hâkim gözlemine göre, taşınmazın 25-40 yaşlarında kızılağaçlar ile kaplı eylemli orman olduğu gözetildiğinde gerek, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. ve gerekse, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 713. maddesinde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap koşullarının davalı gerçek kişiler yararına gerçekleştiğini kabule olanak yoktur.
Bu itibarla, mahkemece değinilen yönler gözetilerek davacı Orman Yönetiminin davasının kabulü ile dava konusu 156 ada 121 parsel sayılı taşınmazın orman niteliğiyle tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek öncesi ve eylemli durumu itibariyle orman vasfında olan taşınmazın özel mülke dönüşmesini sağlayacak biçimde davanın reddi yolunda hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA temyiz harcının istek halinde iadesine 17/02/2014 günü oy birliği ile karar verildi.