Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/7671 E. 2014/10799 K. 19.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7671
KARAR NO : 2014/10799
KARAR TARİHİ : 19.12.2014

MAHKEMESİ : Espiye Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 12/02/2014
NUMARASI : 2012/127-2014/8

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı M.. B.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı Z.. B.. vekili, Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği 16/12/2008 havale tarihli dava dilekçesinde; paydaşı bulunduğu Espiye İlçesi, .. Köyü, … Mevkiinde bulunan 13.09.1988 tarih ve 8 sıra numara ile tapuda kayıtlı müvekkiline ait taşınmaza davalının haksız ve dayanaksız müdahale ettiğini, davalının ürünlerini toplayarak bu haksız ve dayanaksız elatmasını halen sürdürdüğünü, taşınmazın hissesinin davacıya 1986 yılında ölen eşi A. B..’dan intikal ettiğini ileri sürerek, davalı tarafından yapılan müdahalenin men’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece yörede kadastro çalışmaları başladığı gerekçesi ile görevsizlik kararı verilerek, dosya Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.
Giresun İli, … İlçesi,… Köyü 143 ada 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 14 ile 144 ada 1 ve 57 sayılı parseller davacının da dayandığı 13.09.1988 tarih ve 8 sıra numaralı tapu kaydı kapsamında kaldığı, ancak, Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/293 Esas sayılı dosyasında davalı olduklarından malik haneleri boş bırakılmak sureti ile tespitleri 3402 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince yapılmıştır.
Mahkemece askı ilânları yapıldıktan sonra yapılan keşifte davacı vekili; dava konusu edilen tapu kaydı içerisinde kalan diğer taşınmazların haricen kişiler arasında bölündüğünü ve uzun süredir bu şekilde kullanılmaya devam ettiğini, kadastrodan önce kullanılan şekli ile taşınmazların kadastro zamanında parsellere ayrıldığını, bu nedenle ihtilaflarının 143 ada 4, 143 ada 5 ve 144 ada 1 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olduğunu taşınmazların müstakilen müvekkili adına yazılmasını talep ettiğini, tapu kaydı içerisinde kalan diğer parsellere ilişkin herhangi bir taleplerinin olmadığını, harici taksime herhangi bir itirazlarının bulunmadığını ifade etmiştir.
Mahkemece, davacının davasının kabulüne, dava konusu Giresun İli, .. İlçesi, … Köyü 143 ada 5, 144 ada 1 ve 143 ada 4 parsel sayılı taşınmazların Z.. B.. adına tapuya kayıt ve tesciline, 143 ada 4 parsel sayılı taşınmazın beyanlar hanesine taşınmaz üzerinde yer alan bir katlı betonarme kargir evin davalı M.. B..’a ait olduğunun şerh edilmesine, dava konusu olmadıkları anlaşılan Giresun İli, … İlçesi, … Köyü 143 ada 2, 143 ada 3, 143 ada 6, 143 ada 7, 143 ada 8, 143 ada 9, 143 ada 10, 143 ada 11, 143 ada 14, 144 ada 57 parsel sayılı taşınmazların kadastro komisyonunca kesinleştirme işlemleri tamamlanmak üzere kadastro müdürlüğüne geri çevrilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından 143 ada 4 sayılı parsele yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, müdahalenin men’i davası olarak açılmışken dava konusu taşınmazlar hakkında tutanak düzenlendiğinden kadastro tesbitine itiraza dönüşmüştür.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu, 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi hükmüne göre yapılmış, çekişmeli parseller orman alanı dışında bırakılmıştır.
Mahkemece, zirai bilirkişi, yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına göre dava konusu taşınmazların tarım arazisi olduğu dayanak sabit sınırlı tapu kaydı kapsamında kaldığı ve zilyetlikle de kazanma koşullarının oluştuğu, davalı tarafça temyize konu edilen 143 ada 4 sayılı parselin davacının zilyetliğinde olduğu ve tapu kaydı, paylaşım ve zilyetliğe dayalı olarak 20 yılı aşkın süredir davacının kullanımında olduğu, davalının sözkonusu taşınmaz üzerine ev yaparak müdahalede bulunduğu belirlenerek taşınmazın davacı adına tapuya tescili ve üzerinde bulunan evin davalı gerçek kişiye ait olduğunun şerhi yönünde hüküm kurulmuştur.
Ne var ki; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki; dava konusu taşınmazlar hakkında kadastro tespitinden önce genel mahkemede dava bulunduğundan, 3402 sayılı Kanunun 27 ve 28. maddelerine göre, malik hanesi açık olarak tesbit tutanağı düzenlendiğinden ve parsellerin sınırında orman parseli bulunduğundan, aynı Kanunun 30/2. maddesi gereğince kadastro hâkimi gerekli incelemeyi re’sen yaptıktan sonra, gerçek hak sahibini belirleyerek adına tescil kararı vermesi gerekir. Dava konusu taşınmazların malik haneleri açık bırakıldığından ve dava konusu parsellerin etrafında orman parseli bulunduğundan, Hazine ve Orman Yönetimi davaya dahil edilerek taraf oluşturulmalı, ondan sonra işin esasına girilmelidir.
Öncelikle, Hazine ve Orman Yönetimine duruşma günü tebliğ edilerek husumet yaygınlaştırılıp davada taraf olmaları sağlandıktan sonra davacının dayandığı tapu kayıtları ilk oluştuğu günden itibaren tüm gittileri ile ve kadastro sırasında revizyon gördüğü parsellerle birlikte getirtilip dosyaya konulmalı, orman sınırlandırılması yapılmayan veya sınırlandırılmanın ilk olarak yapıldığı yerlerde, bir yerin orman niteliğinin ve hukukî durumunun 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanun hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. 3116 sayılı Kanun ile sadece Devlet Ormanları belirlenmiştir. 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince aynı Kanunun 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar Devletleştirilmiş; devletleştirilen ormanlardan bazıları sonradan yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanun ile iadeye tâbi tutulmuş; iadenin koşulları aynı Kanunda gösterilmiştir.
Mahkemece, en eski tarihli ve 1980-1990’lı yıllara ait memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı marifetiyle yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; orman kadastrosu kesinleşmiş ise, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak kesinleşmiş tahdit haritası var ise bu harita ile irtibatlı, taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazların öncesinin orman sayılan yerlerden olduğunun saptanması halinde, ormanlardan tapu ve zilyetlik yoluyla yer kazanılamayacağından ve ormanlarda sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceğinden taşınmazların orman niteliği ile Hazine adına tescili gerekir. Dava konusu taşınmazların orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, dava konusu parsellere revizyon gören tapu kayıtları ilk oluştuğu günden itibaren tüm gittileri ile ve kadastro sırasında revizyon gördüğü parsellerle birlikte getirtilip, dayanak tapu kaydı sınırları mahalli bilirkişi yardımıyla komşu parsel tutanaklarından da yararlanarak zeminde tek tek bulunarak fen bilirkişi krokisi üzerine işaretlenmeli, tapu kaydının, 3402 sayılı Kanunun 20. maddesi gereğince zeminde tam ve kesin kapsamı belirlenmeli, miktar fazlası olup olmadığı belirlenmeli, miktar fazlasının zilyetlikle kazanılıp kazanılmayacağı üzerinde durulmalı, tapu kaydında malik olarak gözüken kişiler ile davacı ve davalı kişiler arasındaki irsî ve akdî bağ bulunup bulunmadığı açıklanmalı, sınırlarda adları okunan komşular çizilecek kroki üzerine kadastro tespit malikleri ile bağ kurularak yazılıp, keşfi izleme olanağı saptanmalıdır. Tapu kaydının, dava konusu parsellere uymadığı kesin olarak belirlendiği takdirde, taşınmazların zilyetlik yoluyla kazanılabilecek yerlerden olup olmadığı ve zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, ziraî bilirkişiden taşınmazların tarım arazisi niteliğinde bulunup bulunmadığı yönünde ayrıntılı rapor alınmalı ve zilyetlik tanıkları taşınmazlar başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınmalı, aynı kök muristen intikal eden taşınmazların taksim edilip edilmediği taşınmazlar üzerindeki zilyetlik ve kullanım durumları da gözönünde bulundurularak toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 30/2. maddesi gereğince taşınmazların belirlenecek nitelikleri ile gerçek hak sahibi adına tesciline karar verilmesi gerektiği de gözönünde bulundurularak ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı M.. B..’ın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 19/12/2014 günü oy birliği ile karar verildi.