YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/733
KARAR NO : 2014/2327
KARAR TARİHİ : 24.02.2014
MAHKEMESİ : Fethiye Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 27/01/2012
NUMARASI : 2010/395-2012/65
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında … Köyü 111 ada 4 ve 6 parsel sayılı sırasıyla 1256,30 m² ve 887,58 m² yüzölçümündeki taşınmazlardan kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 4 sayılı parsel kargir iki katlı ev, ahır ve tarla niteliğiyle birleşen dosya davacısı-davalı M.. G.. adına, 6 parsel ise, kargir iki katlı ev, ahır ve tarla niteliğiyle davalı H.. D.. adına tesbit edilmişlerdir.
Davacı Orman Yönetimi, çekişmeli taşınmazların 1948 yılında 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp kesinleşen orman tahdit sınırları içinde kaldığı, aplikasyon sırasında 1948 yılında yapılan ilk tahdide uyulmadığı iddiasıyla, dava konusu taşınmazların orman tahdit sınırları içinde kalan bölümlerinin kadastro tespitinin iptal edilerek orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tescili istemiyle dava açmıştır.
Davacı M.. G.. ise, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak 111 ada 6 sayılı parselin bir bölümünün kendisine ait olduğu iddiasıyla dava açmıştır.
Mahkemece, 1086 sayılı HUMK’nun 45. maddesi gereğince davalar birleştirilerek yapılan yargılama sonucunda, davacı-davalı M.. G..’ın davasının kısmen kabulüne, davacı Orman Yönetiminin davasının ise kabulüne ve dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin iptal edilerek 111 ada 4 parsel sayılı taşınmazın krokide (A) harfi ile gösterilen 486,14 m² yüzölçümlü, 111 ada 6 parsel sayılı taşınmazın ise aynı krokide (C) harfi ile gösterilen 55,56 m² yüzölçümlü bölümlerinin son parsel sayısıyla orman niteliği ile Hazine adına, 111 ada 4 parsel sayılı taşınmazın krokide (B) ve 111 ada 6 parsel sayılı taşınmazın krokide (E) harfleriyle gösterilen sırasıyla 770,16 m² ve 106,81 m² yüzölçümlü bölümlerinin birleştirilerek son parsel sayısıyla birleşen dosya davacısı-davalı M.. G.. adına, 111 ada 6 parsel sayılı taşınmazın krokide (D) harfi ile gösterilen 725,21 m² yüzölçümlü bölümünün ise yine son parsel sayısıyla davalı H.. D.. adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş; davacı Orman Yönetimi vekilinin temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 10/02/2010 tarih ve 2009/16297 – 2010/1534 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle: “Hükme dayanak yapılan orman bilirkişisi raporunun yetersiz olduğu, bu sebeple yöntemine uygun şekilde orman tahdit haritasının uygulanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği”ne değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davaların kısmen kabulüne ve dava konusu …. Köyü 111 ada 4 ve 6 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali ile taşınmazların 30.11.2011 havale tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (A) ile gösterilen 953,24 m² yüzölçümlü bölümünün 111 ada 4 parsel sayısıyla, aynı krokide (A1 ve A2) ile gösterilen sırasıyla 162,34 m² ve 163,80 m² yüzölçümündeki bölümlerin ise birleştirilerek toplamda 326,14 m² yüzölçümüyle son parsel sayısıyla orman vasfıyla Hazine adına, aynı krokide (B) harfi ile gösterilen 303,06 m² yüzölçümlü bölümünün tarla niteliğiyle ve son parsel sayısıyla birleşen dosya davacısı-davalı M.. G.. adına, aynı krokide (B1) ile gösterilen 561,44 m² yüzölçümündeki bölümünün ise, tarla niteliğiyle ve son parsel sayısıyla davalı H.. D.. adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 3116 sayılı Kanuna göre 1948 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra 10.07.2009 tarihinde ilân edilerek kesinleşmeyen sınırlaması yapılmamış yerlerde orman kadastrosu, tüm ormanlarda aplikasyon ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; çekişmeli taşınmazların bulunduğu yörede davanın devamı sırasında 10.07.2009 tarihinde ilân edilerek kesinleşmeyen sınırlaması yapılmamış yerlerde orman kadastrosu, tüm ormanlarda aplikasyon ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır. Hükme dayanak yapılan bilirkişilerden dairenin iade kararıyla alınan ek raporda, çekişmeli taşınmazların krokide (A) ile gösterilen bölümlerinin 1948 yılında 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp kesinleşen orman tahdit haritası içinde kaldığı, daha sonra 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulamasıyla Hazine adına orman rejimi dışına çıkarıldığı açıklanmıştır. Bu durumda dava, aynı zamanda 2/B madde uygulamasına itiraz davasına dönüşmüş olup, 6831 sayılı Kanunun 11/3 maddesi uyarınca Orman ve Su İşleri Bakanlığının davaya dahil edilerek husumetin yaygınlaştırılması gerekmekte ise de, 01/03/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak (konumuzla ilgili hükümleri bakımından) yayımı tarihinde yürürlüğe giren 26/02/2014 tarihli ve 6527 sayılı Kanunun 1. maddesiyle, 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin birinci ilâ dördüncü fıkraları değiştirilmiş olup, bu değişiklikle ilgili bakanlık hasım mevkiinden çıkarılmış olduğundan, bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Bundan başka, dairece iade kararıyla dosyaya getirtilen 10/07/2009 tarihinde ilân edilen orman tahdit haritasına göre, çekişmeli taşınmazların çevresindeki orman alanlarının Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı ve böylece dava konusu taşınmazların orman ile komşuluğunun kalmadığı anlaşılmaktadır. Bozma sonrası keşifte görev alan orman bilirkişilerin belirlediği orman sınır hattı dosya arasındaki orman kadastro haritası ile çelişkili olduğu gibi, dava açıldıktan sonra çekişmeli taşınmazların bulunduğu yörede 10/07/2009 tarihinde ilan edilen aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulaması yapılmasına rağmen bilirkişilerin asıl raporlarında bu durumu gözönünde bulundurmadan rapor hazırladıkları anlaşılmıştır. Mahkemece bu yön üzerinde de durulmamış ve bu husustaki çelişki giderilmemiştir.
6831 sayılı Kanunun değişik 2/B maddesi ile getirilen (bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerin orman rejimi dışına çıkartılacağı) hükmünden, doğal ve gerçek anlamda nitelik kaybının anlaşılması gerekir. Dolayısıyla, her isteyenin ormanlarda doğal olarak bulunan deliceleri aşılaması, bina ya da eklentilerini inşa etmesi, erozyona sebep olacak biçimde araziyi teraslaması ya da orman bitkilerini kökleyip tarım yapmaya teşebbüs etmesi veya 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi gereğince hiçbir zaman kişiler adına tapuya tescil edilemeyecek ve özel mülk olamayacak orman içi açıklığı niteliğinde olan yerlerin kanun maddesinde anlatılan bilim ve fen bakımından nitelik kaybı olmayıp, zorla ve ormanın tahribi sonucu niteliğinin kaybettirilmesidir. Bu yöntem, toprak erozyonu, ormanların ortadan kalkması, doğanın ve çevrenin bozulup yok olması sonuçlarını doğurur.
Kanunda tanımlanan (…bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetme…) kavramında bu tür olaylar amaçlanmamıştır. 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesinin başka türlü yorumu, ormanların bilinçli şekilde niteliğinin kaybettirilmesine, tahribine ve yok edilmesine izin verdiği sonucuna ulaştırır ki, bu durum Anayasanın 169. ve 170. maddelerine aykırı olur. Suç teşkil edecek eylemlerle ve zorlama yolu ile ormanların niteliğinin kaybettirilmesi kanunlarla korunamaz.
O halde; uzman orman bilirkişilerinin, 6831 sayılı Kanunun 2/4. maddesinde sayılan yerlerde 2/B madde uygulamasının yapılamayacağını gözönünde bulundurarak, yukarıda anlatılan eylemler sonucu ormanların yok edilmesinin ve baştan beri 6831 sayılı Kanunun 17. maddesinde anılan orman içi açıklık niteliğinde olan veya sonradan bu hale gelen yerlerin bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetme olarak kabul edilemeyeceğini gözardı etmeden, dava konusu taşınmazların orman bütünlüğünü bozmama, su ve toprak rejimine ve çevresindeki ekosistemlerinin tüm öğeleriyle kendisini yenileyebilme gücüne zarar vermeme, ormancılık çalışmalarının etkenlik, verimlilik ve kârlılık düzeylerini düşürmeme, taşınmazlar üzerinde insan elinin çekilmesi ve olduğu gibi bırakılması halinde yeniden orman haline dönüşüp dönüşemeyeceği gibi koşulları birlikte değerlendirip, dava konusu taşınmazların hangi doğal olaylar ve eylemler sonucu bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybedip kaybetmediğini inceleyerek, bu olguları tartışması ve taşınmazların hangi maddî ve bilimsel olgular sonucu nitelik kaybettiği sonucuna ulaştığını raporunda açıklaması gerekir.
Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama belirtilen bu yönler itibariyle eksik, yetersiz ve çelişiktir.
Bu nedenlerle, mahkemece önceki bilirkişiler dışında bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi ve bir harita mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla yeniden yapılacak keşifte, 05.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren Orman Kadastro Teknik İzahnamesinin 36. maddesinde yazılı “Orman sınır nokta ve hatlarının arza uygulanmasında; tutanaklardan, orman kadastro haritalarından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon ve röper nokta ve krokilerinden yararlanılır, sınırlama tutanakları, ölçü değerleri ve orman kadastro haritaları ile zemindeki durum arasında çelişki olduğunda, tutanaktaki kararlar ile orman sınır noktası ve hatlarının yazılı tarifleri esas alınmak suretiyle ölçü, harita ve zemin kontrolü yapılarak gerçek duruma uygun olanı uygulanır” hükmü ile 20.11.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin “Teknik İşler” başlıklı Sekizinci Bölümünde yazılı esaslar gözönünde bulundurularak uygulama yapılmalı, özellikle ve mutlaka yerel bilirkişi beyanlarına başvurularak yerinde bulunmayan orman sınır noktaları, bulunanlardan hareketle tutanak ve haritalarda yazılı mevki, yer, kişi isimleri ile açı ve mesafelere göre, orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulama tutanak ve haritalarının düzenlenmesinde kullanılan hava fotoğrafları ve memleket haritalarından yararlanılarak, değişik açı ve uzaklıklardaki en az 6-7 adet orman sınır noktası bulunup röperlenmeli, anlatılan yöntemle bulunan ilk orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulaması ile ilgili sınır noktaları aynı ölçeğe çevrilerek, çekişmeli taşınmazların orman kadastrosu aplikasyon ve 2/B madde haritalarına göre konumu genel kadastro paftası üzerinde, ayrı renkli kalemlerle gösterilip keşfi izleme olanağı sağlanmalı, aynı ya da yakın orman sınır hatlarında, dava konusu edilen parseller varsa, bunların tümü birleşik harita üzerinde gösterilerek bilirkişilerden müşterek imzalı rapor ve kroki alınmalı, ilk orman kadastro harita ve tutanakları ile aplikasyon ve 2/B madde harita ve tutanaklarının uyumsuz olması halinde, yukarıda anılan Yönetmelik ve Teknik İzahnamede
yazılı tutanakların düzenlenmesine esas alınan hava fotoğrafı ve memleket haritası ile desteklenen ve gerçek duruma uygun düşen tutanaklara değer verileceği düşünülerek, taşınmazların orman kadastrosundaki durumu tereddütsüz belirlenmeli, çekişmeli taşınmazların tamamen orman kadastro sınırları dışında kaldığı belirlendiği takdirde, taşınmazların ormana komşu olan yönü yargılamanın devamı sırasında 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulamasıyla Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığından bozma öncesi kararların 10/07/2009 tarihinde ilân edilen uygulamayla ortaya çıkan bu yeni durum nedeniyle usulî
kazanılmış hak doğurmayacağı gözetilerek Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmelidir. Çekişmeli taşınmazların kısmen veya tamamen 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi kapsamında kaldığının tesbit edilmesi hâlinde, çekişmeli taşınmazların bulunduğu yörede davanın devamı sırasında 10.07.2009 tarihinde ilân edilerek kesinleşmeyen sınırlaması yapılmamış yerlerde orman kadastrosu, tüm ormanlarda aplikasyon ve 2/B madde uygulaması bulunduğu için, davanın aynı zamanda 2/B madde uygulamasına itiraz davasına dönüşmüş olacağı da gözetilerek, çekişmeli taşınmazların 31.12.1981 yılından önce bilim ve fen bakımından tam olarak orman niteliğini yitirip yitirmediği, yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/02/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.