Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/7142 E. 2014/8761 K. 23.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7142
KARAR NO : 2014/8761
KARAR TARİHİ : 23.10.2014

MAHKEMESİ : Kemer 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/05/2012
NUMARASI : 2011/196-2012/300

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, T. K. 74 ve 77 sayılı parseller ile 76 sayılı parsel U. ve B. ailelerinin arazileri arasında kalan yirmi dönüm tapulama harici bırakılan taşınmazın imar ve ihya ile eklemeli kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla kazanma koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, 15.12.2005 tarih ve 2003/25 – 2005/502 sayılı karar ile davanın kabulüne, teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 30.06.2004 günlü krokide gösterilen 14.096 m2 yüzölçümündeki taşınmazın davacılar adına tesciline karar verilmiş, davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 03.07.2006 tarih ve 2006/3813 E. – 4686 K. sayılı kararı ile (Davanın, kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakılan taşınmazın TMK.’nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri hükümleri uyarınca tescili isteğine ilişkin olduğu, buna göre bir yerin tapuya tesciline karar verilebilmesi için taşınmazın nitelik itibarıyla kazanılmaya elverişli yerlerden olması gereğinin yanında, imar-ihya edilmesi ve imar-ihyanın tamamlanmasından sonra üzerinde koşullarına uygun olarak 20 yılı aşan süre ile zilyet ve tasarruf edildiğinin davacı tarafça kanıtlanması gerektiği genel arazi kadastro çalışmalarının 1971 yılında yapıldığı ve dava konusu taşınmazın bu çalışmalar esnasında tesbit harici bırakıldığı, ancak, ne sebeple kadastro dışı bırakıldığı hakkında bilgi ve belgeye rastlanmadığı bildirildiği, paftaya göre davaya konu taşınmazın Devlet Ormanına bitişik olduğu, Orman Yüksek Mühendisi H.A. tarafından dosyaya sunulan 12.07.2004 tarihli rapora göre davaya konu taşınmazın 3116 sayılı Kanuna göre 1942 yılında yapılan kesinleşmiş orman tahdidi dışında orman sayılmayan yerlerden olduğu, 6831 sayılı Kanun uyarınca 1983 yılında yapılan 2/B uygulaması dışında kaldığı, taşınmazın üzerinde 40-60 yaşlarında dağınık vaziyette 13 adet kızılçam ağacının bulunduğu bildirildiği, daha sonra üçlü ziraatçı bilirkişilerden alınan rapora göre 13 adet kızılçam ağacından 4 adedinin kaldığı diğerlerinin kesildiği anlaşıldığı, mahkemece taşınmazın tesbit dışı bırakıldığı tarihteki niteliği üzerinde durulması, bu hususun kadastro müdürlüğünden tekrar sorulması, gerekiyorsa uzman bilirkişi vasıtasıyla kadastro paftası üzerinde inceleme yaptırılarak taşınmazın tesbit dışı bırakılma sebebi belirlenmesi, orman, çalılık, fundalık gibi sebeplerle tesbit dışı bırakılmış ise TMK.’nun 713/3. maddesi uyarınca Orman Genel Müdürlüğü ilgili kamu tüzel kişisi olarak davaya katılması, varsa savunma ve delilleri alınması, 1942 yılında yapılan orman kadastrosu ile orman sınırları dışında bırakılan yerlerin üzerindeki bitki örtüsü de dikkate alınarak 1744, 2896 ve 3302 sayılı Kanunlar ile 4785 sayılı Kanun gözetilerek orman sayılan yerlerden olabileceği düşünülmesi, bu hususta önceki orman mühendisi dışında dinlenecek yeni bir orman yüksek mühendisi bilirkişiden gerekçeli rapor alınması araştırma sonucunda, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu saptandığı taktirde, ormanların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu ve üzerindeki zilyetliğin süresi neye ulaşırsa ulaşsın kazanılamayacağı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi, şayet orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığı takdirde bu kez zilyetlik yolu ile kazanma koşulları araştırılması, bu sebeple; imar-ihya üzerinde durulması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi) gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak, davanın kabulüne, Tekirova Beldesinde 30.06.2004 tarihli kroki ve 30.06.2008 tarihli fen bilirkişi L. Ü.’nin rapor ve krokisinde (A) ile gösterilen taşınmazın davacılar adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından harca yönelik düzeltilerek onama istemli olmak üzere, davalı Hazine vekili ile Orman Yönetimi vekili tarafından esasa ilişkin temyiz edilmekle, bu kez hüküm Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09.11.2010 gün ve 2010/9816 E. – 13997 K. sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra, bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen bölüm hakkında, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz kazanma koşullarının davacılar yararına gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki, taşınmazın 1972 yılında kesinleşen arazi kadastrosunda orman olarak belirtilerek tesbit dışı bırakıldığından, taşınmazın orman olma durumunun, orman sınırı dışında bırakılmasına ilişkin, paftasında orman kadastro işleminin kesinleşme tarihine kadar devam edeceği ve ormanlar üzerindeki zilyetliğe değer verilemeyeceğinden, taşınmazın Medenî Kanunun 713. maddesi ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre tapuya tescil edilebilmesi için, orman sınırı dışında bırakılmasına ilişkin, orman kadastro işleminin kesinleştiği tarihten, dava tarihine kadar 20 yıldan fazla süre ile kanunda belirtilen koşullar altında tasarruf edilmesi gerekir.
3116 sayılı Kanuna göre sadece Devlet Ormanları belirlenmiş olduğundan, 4785 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13.07.1945 tarihinden önce yapılan sınırlandırmalar sonucu orman sınırı dışında kalan taşınmazların, orman niteliği ve hukukî durumunu saptamakta yeterli değildir. Bu nitelikteki taşınmazların orman olup olmadığının 4785 ve 5658 sayılı Kanun hükümleri gözetilerek yapılan çalışma ile orman sınırı dışında bırakılma işleminin kesinleşme tarihine kadar orman sayılacağı, yani dava konusu taşınmazın tesbit tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre orman sayılan yerlerden olması nedeniyle tesbit dışı bırakılarak orman olduğunun belirlenmesi olgusu karşısında, taşınmazın orman olmadığı, ancak, yörede 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümleri gözetilerek yapılıp kesinleşecek orman kadastro sınırı dışında kalması halinde kabul edilecektir ve kadastro sınırı kesinleşmesi tarihi zilyetliğin başlangıcına esas olacağından yörede henüz 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümleri gözetilerek yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmadığından, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümleri gözetilerek yapılacak orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar taşınmaz orman sayılan yerlerden olma özelliğini sürdürecek ve o tarihe kadar süren zilyetliğe değer verilemeyecektir (Yüksek H.G.K.’nun 18.02.1998 gün, 1998/8-15 E.- 1998/129 K. ve 2000/8-1264 E.- 2000/1250 K.sayılı ve 24.10.2001 gün, 2001/8-964 E.- 751 K., 2004/8-242 E.- 2004/292 K. sayılı kararları).
Mahkemece anılan yönler gözetilerek çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede yapılıp, 08/03/1972-07/04/1972 tarihleri arasında ilân edilen genel arazi kadastrosunda, taşınmazın orman niteliği belirtilerek kadastral paftaya işlendiği, yörede henüz 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümleri gözetilerek yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmadığından, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümleri gözetilerek yapılacak orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar taşınmaz orman sayılan yerlerden olma özelliğini sürdüreceğinden, dava konusu taşınmazın, Medenî Kanunun 713. maddesi ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre tapuya tescil edilebilmesi için kanun önünde kabul edilebilir yasal zilyetlik süresinin, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümleri gözetilerek yapılacak orman kadastrosu ile orman sınırı dışında bırakılmasının kesinleşmesi ile başlayacağına, temyize konu davanın açıldığı tarihte, kanunun öngördüğü 20 yıllık hukukî edinme süresi henüz başlamadığına göre, davacı kişi yönünden zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleştiğinden sözedilemez. Anılan yönler gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olduğu”na değinilmiştir.
Hazine, 25.05.2012 tarihli duruşmada dava konusu taşınmazın Hazine adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davacıların davasının reddine, Hazinenin talebinin kabulüne ve dava konusu T.da bulunan 30.06.2008 günlü fen bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen 14096 m²’lik yerin 2/B niteliğiyle davalı Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, imar-ihya ve eklemeli kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davaya konu taşınmazın bulunduğu yerde arazi kadastrosu 1971 yılında yapılmış, davaya konu yer tesbit harici bırakılmıştır. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1942 tarihinde yapılarak kesinleşen orman kadastrosu vardır. Daha sonra 30/5/1976 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşen ilk orman kadastrosunun aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulaması vardır.
İncelenen dosya kapsamına göre, yörede 1942 yılında, 4785 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce orman kadastrosu yapılmış, 1971 yılında genel arazi kadastrosu yapılırken paftada tahdit sınırları gösterilip, dava konusu yerde niteleme yapılmadan tapulama harici bırakılmıştır.
Mahkemece, 20. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak, dava konusu taşınmazın paftasında, orman olarak tapulama harici bırakıldığı ve halen 4785 sayılı Kanun nazara alınarak yapılan orman kadastrosu bulunmadığından, orman sayılan yerlerden olduğu kabul edilerek, davanın reddine karar verilmişse de; dosya içinde yer alan kadastro müdürlüğünün 04.10.2004 gün ve 4528 sayılı yazısında; dava konusu taşınmazın paftasına, belirtme yapılmadan tapulama harici bırakıldığı, ne sebeple tesbit dışı bırakıldığını dair belge ve bilgi bulumamadığından, sebebinin bilinemediği bildirilmiş olduğundan, bu durumda, mahkemece taşınmazın öncesi ve eski tarihli belgelerdeki durumu incelenmeden karar verilmesi doğru olmadığından, Dairenin bozma kararı maddi yanılgıya dayalıdır.
Orman sınırlandırılması yapılmayan veya sınırlandırılmanın ilk olarak yapıldığı yerlerde, bir yerin orman niteliğinin ve hukukî durumunun 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. 3116 sayılı Kanun ile sadece Devlet Ormanları belirlenmiştir. 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar Devletleştirilmiş, Devletleştirilen ormanlardan bazıları sonradan yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanun ile iadeye tabi tutulmuştur. İadenin koşulları kanunda gösterilmiştir.
Mahkemece, yöreye ait en eski tarihli memleket haritası ve bu haritanın yapımına esas alınan hava fotoğrafları ve 1990’li yıllara ait memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak, taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle ve kesinleşmiş orman tahdit haritası ile irtibatlı çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, alınacak raporda hava fotoğraflarında koyu renk gösterilen alanlar ve üzerindeki ağaçların yaşı, cinsi, dağılımı konusunda ayrıntılı rapor düzenlenmelidir.
Böylesine yapılacak bir araştırma sonucunda taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğunun saptanması halinde ormanlar tapu ve zilyetlikle kazanılamayacağından davanın reddi gerekir. Taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığının saptaması halinde ise zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının araştırılması gerekir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen ve il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ihya olarak kabul edilemez) ve imar ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı ya da tesbit tutanağının düzenlendiği güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanununun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar-ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdiri delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden ya da kadastro tesbit tarihinden 15 – 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazın niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir.
Somut olayda, mahkemece, anlatılan biçimde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
O halde; dava konusu taşınmazların orman sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile taşınmaza bitişik ya da yakın komşu parsellerin, kadastro tespit tutanak örnekleri ve bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtları ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileri ile, yine en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları ile kadastro tespitine itiraz davalarında, tespit tutanağının düzenlendiği tarihten 15 – 20 yıl önce iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita-kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisi ile bir orman yüksek mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla, dava konusu taşınmaz ile çevresine uygulanıp bu belgelerde dava konusu yer belirlendikten sonra, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip taşınmazların niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar-ihya ve zilyetliğin hangi tarihte başlanılıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası, pafta düzenlenmemişse dava konusu taşınmazın 23/06/2005 gün ve 9070 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan BÖHHBÜY (Büyük Ölçekli Haritalar ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliği) hükümlerine göre koordinatlı olarak düzenlenecek haritası hem 1/5000 ve hem de 1/25000 ölçeklerinde eşitlenerek kadastro paftası ile düzenlenen harita, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazların konumu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazların gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalıdır.
Yapılacak keşifte, taşınmazın öncesinin ne olduğu, imar-ihya yapılmışsa hangi tarihte başlanılıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, komşu parsel kayıtları getirtilerek uygulamalı, dava konusu taşınmaz yönünü ne olarak okuduğu saptanmalıdır.
3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı kırk ve yüz dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin 3/7/2005 gün ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen ikinci fıkrası hükümlerine göre yapılacağı düşünülerek, adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları ve satın alınan kişiler yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin değişik 10. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden kanunun amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 23/10/2014 günü oy birliği ile karar verildi.