Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/7133 E. 2014/9646 K. 19.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7133
KARAR NO : 2014/9646
KARAR TARİHİ : 19.11.2014

MAHKEMESİ : Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/11/2013
NUMARASI : 2009/82-2013/712

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

2006 yılında yapılan kadastro sırasında A. Köyü .. ada..parsel sayılı 196171,97 m² yüzölçümündeki taşınmaz, orman niteliğiyle davalı Hazine adına tesbit görüp tapuya tescil edilmiştir.
Davacı, kendisine ait .. ada.. parsel sayılı taşınmaz ile .. ada.. parsel sayılı taşınmaz içinde bulunan taşınmazının eskiden bir bütün halinde iken 1960’lı yıllarda ortasından yol geçmek suretiyle ikiye ayrıldığı ve taşınmazının kalan kısmının .. ada .. sayılı parsel içinde tesbit edildiğini iddia ederek, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak A. Köyü .. ada.. parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile içinde bırakılan taşınmazının adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kabulü ile A. Köyü, . ada .. parsel numaralı taşınmazın M. D. ve Ü.T. tarafından 24/06/2013 tarihinde tanzim edilip dosyaya sunulan karara ekli rapor ve eki krokide (A) harfi ile adlandırılan 4069,62 m2’lik kısmın iptali ile, iptal edilen kısmın taşınmazın bulunduğu yerdeki adanın en son parsel numarası verilmek sureti ile Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1059 E. – 2006/992 K. sayılı veraset ilâmında belirtilen İ. ve E.’tan olma 1908 doğumlu, A. Ş. mirasçılarının adlarına mirasçılık belgesindeki hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince orman sınırlandırması yapılmıştır.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanılarak 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesindeki on yıllık hak düşürücü süre içinde açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın (A) harfi ile gösterilen bölümünün A. Ş. mirasçıları adına tescili yönünde hüküm kurulmuş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir.
Bilindiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, kanun veya kanunda belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 701 ve 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir.
Öteki deyişle; ortaklık, tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi, ortaklıktır.
Değinilen mülkiyet türünde, malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nun 701. maddesinde; “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır.
Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet, kanun veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
M.K.’nun 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural, yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış, bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edilebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarih 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim bu görüş, bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Muvafakat, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce onaylı muvafakat belgesi ibraz edilmesi suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet verilmesi ile sağlanabilir. Bu yolda ortakların tümünün muvafakatı sağlanamazsa, TMK.’nun 640. maddesi hükmü uyarınca miras bırakanın terekesine, görevli mahkemede temsilci atanması için davacıya süre verilir. Temsilci, davacı dışında biri olursa davacının sıfatı biter, davayı temsilci takip eder. Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hâkim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması gerekir. Diğer bir deyişle, inşaî dava niteliğini taşıyan zilyetliğe dayalı tapu iptali ve tescil davasında, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olduğunda; davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi; bu yolla davanın görülebilirlik koşulu yerine getirtildikten sonra esası hakkında hüküm kurulması gerekir.
Hemen belirtelim ki; doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan görüşe göre, asıl olan terekenin paylaşılmamış olmasıdır. Paylaşmaya (taksime) dayanan taraf, bu hukuksal olguyu ispat etmekle yükümlüdür.
Somut olayda; davacı, dava dilekçesinde söz konusu taşınmazın adına tescili istemiyle dava açmış ise de mahkemece yapılan keşifte, dava konusu taşınmazın muris A. Ş.’e ait olduğu ve terekenin henüz paylaşılmamış olduğu belirlenmiş ve hüküm kısmında tüm mirasçılar adına tescil kararı verilmiştir.
Ancak, yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde A. Ş.’in davacı dışındaki mirasçıları tarafından davaya muvafakat edildiği usulünce bildirilmediği gibi terekeye temsilci atanması gerektiği hususu da değerlendirilmemiştir. Her nekadar, dosya içinde bulunan ”TUTANAKTIR” başlıklı, A.Ş. mirasçıları, köy muhtarı, azalar ve şahitlerin imzalarının bulunduğu 01/06/2013 tarihli belgede A. Ş. mirasçıları kardeşleri İ.. Ş..’in eldeki davada temsilci olarak seçtiklerini belirtmişlerse de; bu beyan “duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce onaylı muvafakat belgesi ibraz edilmesi suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekâlet verilmesi suretiyle” usûlünce yapılmış bir muvafakat beyanı değildir.
Bu nedenle; öncelikle, yukarıda açıklanan yöntemle davaya katılmayan mirasçıların olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK’nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülebileceği gözönüne alınarak davacıya eksikliğin giderilmesi için önel verilmeli, bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın esası hakkında bir hüküm kurulmalıdır.
Kabule göre de; mahkemece, 2010 ve 2013 yıllarında iki kez keşif yapılmış, bu keşiflerde görev alan orman bilirkişiler, çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı yönünde birbirinden farklı beyanlarda bulunmuşlardır. Çelişkinin giderilmesi amacıyla mahkemece üçüncü bir keşif yapılması gerekirken, keşif yapılmadan iki keşifte de görev almayan başka bir orman mühendisinden ek rapor alınarak hüküm kurulması da doğru olmadığı gibi zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığı yönünden yapılan araştırma ve ziraat bilirkişi raporu da hüküm kurmaya yeterli değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulüyle hüküm BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine 19/11/2014 günü oy birliği ile karar verildi.