YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7113
KARAR NO : 2014/7855
KARAR TARİHİ : 22.09.2014
MAHKEMESİ : Mutki Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 11/06/2013
NUMARASI : 2011/90-2013/70
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
2006 yılında yapılan arazi kadastrosu sırasında S.. Köyü . ada 1 parsel sayılı 7.316.885,33 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, belgesizden orman niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
Davacı, 29.07.2011 tarihli dava dilekçesiyle; S.. Köyü’nde yapılan kadastro sırasında atalarından kendisine kalan ve uzun yıllardır zilyetliklerinde bulunan 35.000 m2 yüzölçmündeki taşınmazlarının 101 ada 1 nolu orman parseli içinde bırakıldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece; davanın kabulü ile dava konusu Bitlis İli, Mutki ilçesi, S.. Köyü 101 ada 1 parsel sayılı taşımazın, 18/09/2012 tarihli fen bilirkişi kroksinde (A) harfi ile gösterilen 3.703,80 m2, (B) harfi ile gösterilen 3.545,64 m2, (C) harfi ile gösterilen 236,037 m2 ve (D) harfi ile gösterilen 47,036 m2 kısımlarının tapu kaydının iptali ile muris A. A. mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm Hazine ve Orman Yönetimi temsilcileri tafından temyiz edilmiştir.
Dava, 10 yıllık süre içinde zilyetliğe dayalı olarak açılan orman kadastrosuna itiraz ile tapu iptali ve tescil niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu, 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4.maddesine göre yapılmış, dava konusu taşınmazlar orman sınırı içinde bırakılmıştır.
Dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu işlemleri 18.09.2006 – 17.10.2006 tarihleri arasında kısmî ilana çıkartılarak, bu süre içinde itiraz edilmeyen taşınmazlar yönünden 18.10.2006 tarihinde orman kadastrosu kesinleşmiştir. Mahkemece; bilirkişi raporuna ekli krokide (A), (B), (C) ve (D) harfleri ile gösterilen kısımlarının 101 ada 1 nolu orman parseli içinde kaldığı, (B) ve (C) harfleri ile gösterilen kısımlarının ise aktif dere ve dere yatağı içinde kaldığı ve davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de, memleket haritasının yapımına esas alınan hava fotoğrafları incelenmediğinden yapılan orman araştırması ve taşınmazların imar ve ihya durumu, ilk malikinin kim olduğu, kimden kime kaldığı ve davacı tarafından kaç yıldır kullanıldığı mahalli bilirkişi ve tanıklardan sorularak tespit edilmediği için de, zilyetlik araştırması yetersiz olduğu gibi, dereler ve dere yatakları tescile tâbi olmadığı halde, bu nitelikteki taşınmaz bölümlerinin davacı adına tapuya tescile karar verilmesi de doğru olmayıp bozma nedenidir.
Mahkemece, 1958 tarihli memleket haritasının yapımına esas alınan hava fotoğrafları ve 1985-1990’lı yıllara ait memleket haritası ve bu haritaların yapımına esas alınan hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman yüksek orman mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı
kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; orman kadastrosu kesinleştiğine göre, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak kesinleşmiş tahdit haritası ile irtibatlı, taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ölçeğinin kadastro paftasının ölçeğine, yine kadastro paftasının ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Böylesine yapılacak bir araştırma sonucunda taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğunun saptanması halinde ormanlar tapu ve zilyetlikle kazanılamayacağından davanın reddi gerekir. Taşınmazların orman sayılan yerlerden olmadığının saptaması halinde ise, zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının araştırılması gerekir. Öncelikle, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde yol genişletme çalışmaları nedeniyle derenin yatak değiştirdiği ve davacının tescil talep ettiği taşınmazdan geçmeye başladığı iddia edildiğinden, karayolları ve DSİ Genel Müdürlüklerinden yol genişletme çalışmalarının ne zaman yapıldığı, genişlemeden önceki ve sonraki haritaların istenerek dosyaya konulmalı ve derenin yatak değiştirme tarihine kadar zilyetlikle kazanım koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmalıdır.
3402 sayılı Kadastro Kanunun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen ve il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ve ihya olarak kabul edilemez) ve imar – ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı ya da tesbit tutanağının düzenlendiği güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanunun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar ve ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdiri delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden ya da kadastro tesbit tarihinden 15 – 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazların niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir.
Somut olayda; mahkemece, anlatılan biçimde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
O halde; dava konusu taşınmazların orman sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, dava konusu taşınmazlar ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile taşınmazlara bitişik ya da yakın komşu parsellerin, kadastro tespit tutanak örnekleri ve bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtları ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileri ile, yine en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları ile kadastro tespitine itiraz davalarında, tespit tutanağının düzenlendiği tarihten 15 – 20 yıl önce iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita- kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisi ile bir yüksek orman mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla, dava konusu taşınmazlar ile çevresine uygulanıp bu belgelerde dava konusu yer belirlendikten sonra, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak
incelettirilip taşınmazların niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar ve ihya ile zilyetliğin hangi tarihte başlayıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası, pafta düzenlenmemişse dava konusu taşınmazların 23/06/2005 gün ve 9070 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan BÖHHBÜY (Büyük Ölçekli Haritalar ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliği) hükümlerine göre koordinatlı olarak düzenlenecek haritası hem 1/5000 ve hem de 1/25000 ölçeklerinde eşitlenerek kadastro paftası ile düzenlenen harita, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazların konumu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazların gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalıdır.
Yapılacak keşifte, taşınmazların öncesinin ne olduğu, imar ve ihya yapılmışsa hangi tarihte başlayıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmazlar başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, komşu parsel kayıtları getirtilerek uygulamalı, dava konusu taşınmazlar yönünü ne olarak okuduğu saptanmalıdır. Jeoloğ bilirkişiden taşınmazların dere yatağında olup olmadığı, dere yatağından kazanma olup olmadığı, yol genişletme çalışmasından önceki ve sonraki durumu konusunda rapor alınmalıdır.
3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile değiştirilen ikinci fıkrası hükümlerine göre yapılacağı düşünülerek, adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları ve satın alınan kişiler yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazların sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin değişik 10. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden kanunun amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 22/09/2014 günü oy birliği ile karar verildi.