YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6838
KARAR NO : 2014/8167
KARAR TARİHİ : 30.09.2014
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı… mirasçısı… vekili ile mirasçı çocukları… … ve … … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 06.05.2009 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereğince yapılan çalışmalar sonucunda 3288, 3289, 3290 ve 3291 parsel numarası ile orman sınırı dışına çıkartılarak ham toprak niteliği ile Hazine adına tescil edilen, kullanıcı olarak davacının adının yazıldığı taşınmazlar ve bu taşınmazlar ile bütün olarak kullanıldığı iddia edilen Temmuz 935 tarih, 5 ve 6 nolu tapu kaydında ismi geçen malik … ‘ın mirasçılarından satın aldığını iddia ederek kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak müvekkili adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davacının davasının feragat nedeniyle reddine, TMK’nun 713/6. maddesi uyarınca davalı Hazine vekilinin talebinin kabülü ile, bilirkişi raporunda A, B, C, D ve E olarak gösterilen yerlerin tahdit sınırları içerisinde kaldığından, orman olarak hazine adına tapuya tesciline ve 3289, 3290, 3291 ve 3288 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının beyanlar hanesine “orman olduğunun” şerhinin düşülmesine karar verilmiş, hüküm davacı … … mirasçısı … … vekili ile mirasçı çocukları … … ve … … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili ile tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede ilk orman tahdidi 1941 yılında 3116 sayılı kanuna göre yapılmıştır. Daha sonra 30.11.1979 tarihinde ilan edilen ve kesinleşen 1744 Sayılı kanunun değişik 2. madde uygulaması ile 13.12.1989 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 2/B uygulaması yapılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına göre; davacı vekilinin mahkemeye verdiği 17.04.2013 havale tarihli dilekçesinde, 6292 sayılı Kanunun 7 ve 9. maddelerinde geçen “davalardan vazgeçileceği, davaların durdurulacağı”na dair hükümlerden bahisle, “netice” kısmında “İş bu davadan vazgeçiyoruz. Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasını, Hazine ve Orman Yönetimine vekâlet ücretine hükmedilmemesini vekâleten arz ve talep ederim” ifadesi yer almaktadır. Aynı tarihli son celsede de davacı vekili “dilekçemiz doğrultusunda davamızdan vazgeçiyoruz, feragat ediyoruz, yargılama giderleri üzerimizde bırakılsın, karşı tarafa da vekâlet ücreti verilmemesi gerekmektedir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davalı Hazine vekili, davacı vekilinin (davadan vazgeçmeye ilişkin) yazılı beyanını kabul etmediğini, dava konusu yerlerin tahdit sınırları içerisinde kaldığını, bu nedenle TMK m. 713/6 maddesi uyarınca orman olarak Hazine adına tapuya tesciline ve 3288, 3289, 3290 ve 3291 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının beyanlar hanesine “orman olduklarına” dair şerh düşülmesine karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiş; diğer davalı Orman İdaresi vekili ise, önceki beyanlarını tekrar ettiklerini ifade etmiştir.
Mahkemece, davacının davasının feragat nedeniyle reddine, harç ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalılar Hazine ve Orman İdaresi lehine 1320.- TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiştir.
Karar tarihinden (17.04.2013) sonra davacı asıl E.. U.. vefat etmiş, veraset ilâmı dosyaya ibraz edilmiş, buna göre davacının mirasçılarının İ.. U.., C.. U.. ve N.. U.. olduğu anlaşılmış ve verilen kararı, mirasçı İ.. U.. vekili ile diğer mirasçılar C.. U.. ve N.. U.. vekili temyiz etmiştir.
26/04/2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe giren 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”un 7. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca “Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılır…”; aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca “Özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir,…” 6292 sayılı Kanunun “Davalar” başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında “Bu Kanuna göre yapılacak işlemler sonuçlanıncaya kadar 2/B alanları hakkında Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmaz, açılmış ve devam eden davalar durdurulur. Durdurulan bu davalara konu taşınmazlar hakkında hak sahipleri veya ilgilileri tarafından bu Kanunda belirtilen süreler içinde gerekli başvuruların yapılmaması veya başvuru yapılmasına rağmen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde mahkemelerce bu davalara devam edilerek genel hükümlere göre karar verilir.” ve beşinci fıkrasında da “Hak sahipleri veya ilgilileri tarafından taşınmazın satın veya devralınması hâlinde; satışa veya devre konu taşınmazlar hakkında bu kişiler tarafından Hazine aleyhine ya da Hazine tarafından bu kişiler aleyhine açılan ve durdurulan davalarda mahkemelerce verilecek kararlarda yargılama giderlerinin tarafların üzerlerine bırakılmasına karar verilir ve Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmez, verilmiş olan kararlardan henüz infaz edilmeyenlerle Hazine lehine hüküm altına alınan bu alacaklar tahsil edilemez.” hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, 6292 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde; bu bentler kapsamındaki taşınmazlarla ilgili açılmış olan davalardan vazgeçilmesi, âmir bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Burada, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 307. maddesi ve devamında düzenlenen “davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi” olarak tanımlanan “davadan feragat” niteliğindeki bir vazgeçme değil, kanundan kaynaklanan ve davalının rıza ve muvafakatının da aranmadığı, kendine özgü (davanın geri alınması niteliğinde) bir vazgeçme söz konusudur. 6292 sayılı Kanunun 9. maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında ise, açılması gereken davaların açılmamasından, açılmış ve devam eden davaların durdurulmasından söz edilmiştir.
Öte yandan, davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat, davacının netice-i talebinden kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (HMK m. 24/2), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Bunun doğal sonucu olarak, davacı, açmış olduğu davayı feragatle sona erdirebilir (m.24/3).
Uygulamada, davadan feragat bazen, HMK m. 123’deki “davayı geri alma” terimi (ki HUMK m. 185’de “davayı takipten sarfınazar etmek” deyimi kullanılmıştı) ve bu terim ile
aynı anlamda da kullanılan “davadan vazgeçme” terimiyle karıştırılmaktadır. Davayı geri almada (davacının takibinden vazgeçmesinde) davacı talep sonucundan (yani dava konusu yaptığı hakkından) vazgeçmemekte (feragat etmemekte) sadece davasını geri almakta ve onu ilerde tekrar açabilme hakkını saklı tutmaktadır. Oysa feragatta davacı dava konusu yapmış olduğu haktan feragat etmektedir (vazgeçmektedir). Davacı feragat etmiş olduğu davayı tekrar açamaz; açarsa davalının kesin hüküm itirazı ile karşılaşır ve dava reddedilir. (HMK m. 303; m. 311) Bundan başka davadan feragat davalının muvafakatına (rızasına) bağlı olmadığı halde, davacının davayı geri alabilmesi için davalının rızası şarttır.(HMK m. 123).
Somut olay bakımından, 6292 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki taşınmazlarla ilgili açılmış olan davadan söz edilemeyeceğinden, burada 6292 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde bir “davadan vazgeçme”den bahsetmek mümkün değildir.
Davacı vekilinin mahkemeye verdiği 17.04.2013 havale tarihli dilekçesinde kullandığı ifadeleri ve aynı tarihli son celsedeki beyanı irdelendiğinde, amacının dava konusu yapmış olduğu haktan vazgeçmek (feragat etmek) olmadığı, 6292 sayılı Kanun hükümlerine göre bazı hakların kullanılacağından bahisle “davanın takibinden vazgeçmek” istediği, dolayısıyla burada HMK m. 123 anlamında “davayı geri alma”nın söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Davalılardan Hazine vekili, davacı vekilinin “davayı geri alması”na rıza göstermediğinden, yargılamaya devamla işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davacı vekilinin son celsedeki beyanında geçen “feragat” kelimesinden hareketle, davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bu nedenle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı E.. U.. mirasçısı İ.. U.. vekili ile mirasçı çocukları N.. U.. ve C.. U.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 30/09/2014 günü oy birliği ile karar verildi.