Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/6828 E. 2014/8910 K. 28.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6828
KARAR NO : 2014/8910
KARAR TARİHİ : 28.10.2014

MAHKEMESİ : Manavgat 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/04/2014
NUMARASI : 2012/294-2014/114

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi 06.12.2012 günlü dilekçede, davalı adına tapuda kayıtlı M. İlçesi, Y. Köyünde bulunan 111 ada 37 parsel sayılı taşınmazın kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı iddiasıyla, dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tescilini, davalının müdahalesinin önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile Yaylaalan Köyü 111 ada 37 nolu parselin tapusunun iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline, elatmanın önlenmesi talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından esasa yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede seri bazında yapılıp 09.06.1972 yılında ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu, 30/05/1991 tarihinde ilân edilerek 6831 sayılı Kanun ve 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca 3302 tahdit çalışması 09/06/1993 tarihinde ilân edilerek kesinleşmiş ve 27.12.2005 yılında ilân edilerek kesinleşen 3402 sayılı Kanunun hükmüne göre yapılan tesis kadastro çalışmaları vardır.
Davacı Orman Yönetimi dava dilekçesi ile ekindeki inceleme raporu ve haritada gösterdiği üzere çekişmeli taşınmazın 1972 yılında yapılan orman kadastro çalışmalarındaki tutanaklara göre orman sınırları içinde kaldığını ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece yapılan keşifte dinlenen, ormancı bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın, 1972 yılında yapılan orman kadastro çalışmalarında orman tahdit sınırı dışında kaldığını, memleket haritası, amenajman haritası ve hava fotoğrafları incelemesinde ise orman sayılmayan yerlerden olduğunu bildirdiği ve ek raporunda tutanaktaki 18 nolu OTS noktasından olan çıkış dikkate alındığında; çıkış Güney- Batı yönde ve devamında da patika ve 19 nolu OTS gelmekte, dolayısıyla bu 3302 uygulaması hattı ve çizimi 1972 yılı orman kadastrosu tutanağına uygun olduğu belirtilmiş olduğu anlaşıldığı, mahkemece dava konusu taşınmazın daha öncesinde yapılıp kesinleşen orman kadastro sınırları dışında kalmakla birlikte MAH incelemesine göre oluşturulan orman sınırının orman tarafında kaldığı, eskinden beri bu kısmın orman vasfında olduğu ve aynı zamanda orman için boşluk niteliğinde de olduğu, sonrasında buraya tapu verilmiş olmasının orman vasfını kaldırmayacağı, öncesi orman olan yerlerin sonradan tapu veya zilyetlik yoluyla kazanılmasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davacı Orman Yönetiminin davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilirkişi tarafından 1972 tarihli orman tahdidi ve 1993 yılında yapılan aplikasyona göre taşınmazın konumu gösterilmediği tutanaklardaki açı mesafe ve değerlere göre taşınmazın tahditteki konumu yine belirlenmemiş, tutanaklar ile harita arasında çelişki olduğu üzerinde durulup, çelişki bulunması halinde tutanaklara değer verileceğinden tüm bu konular bilirkişi raporunda tartışılmamıştır. Bu nedenle; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı ) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu ve fen memurundan oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle yeniden yapılacak inceleme ve keşifte kesinleşmiş tahdit haritası ve tapulama paftası ölçekleri denkleştirilerek sağlıklı bir biçimde zemine uygulanıp, değişik açı ve uzaklıklarda olan en az 4 ya da 5 orman tahdit sınır (OTS) noktasını gösterecek biçimde çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı; bilirkişilere tahdit hattı ile irtibatlı müşterek kroki düzenlettirilmeli ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Ayrıca, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesiyle 3402 sayılı Kanuna eklenen “Kadastro işlemi ile oluşan tesbit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz.” şeklindeki 36/A ve 17. maddeleri ile eklenen “Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır.” şeklindeki geçici 11. maddesi hükümleri uyarınca çekişmeli taşınmazın tapu maliki olan davalı taraf aleyhine vekâlet ücreti dahil yargılama giderlerine hükmedilemeyeceğinden davalı taraf aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı gerçek kişinin temyiz istemlerinin kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 28/10/2014 günü oy birliği ile karar verildi.