YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5426
KARAR NO : 2014/8262
KARAR TARİHİ : 13.10.2014
MAHKEMESİ : Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/11/2013
NUMARASI : 2011/381 – 2013/589
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 27.02.2009 tarihli dava dilekçesinde; mevki ve sınırlarını bildirdiği K. Kasabası, Köyiçi Mevkiinde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkili lehine oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre müvekkili adına tescilini istemiştir. Daha sonra çekişmeli yer yargılama devam edrken yapılan imar uygulaması sonunda K. Maraş İli, Merkez İlçesi, F. Köyü, . parsel sayılı 1697.29 m2 yüzölçümü ile hisseli olarak M. A. ve Hazine adına . parsel sayılı 0544.45 m2 yüzölçümü ile kerpiç ev ve arsası niteliği ile hisseli olarak S.Ö.ve Hazine adına tescil edilmiştir. Davacı vekili, davasını bu nedenle tapu iptali-tescil davası olarak ıslah etmiştir.
Mahkemece, dava konusu edilen taşınmazın imar uygulamasına tâbi tutulup imar parselleri olarak ayrıldığı, tescil davasının dinlenebilmesi için öncelikle idarî işlem olan imar uygulamasının iptali gerektiği, imar planının iptali davalarına bakma görevinin de idari yargıya ait olduğu gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine ve mahkemenin görevsizliğine ve idarî yargı yerinin görevli olduğunun belirlenmesine karar verilmiş, davacı M.. Ş.. tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.01.2011 gün ve 2010/14645 – 2011/124 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Çekişmeli taşınmaz ve çevresi, yörede 1960 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda nedeni belirtilmeden tapulama harici bırakılmış, davacı tarafından tescili istenilen taşınmaz 2008 yılında idarî yoldan .parsel numarası ve 480.284,58 m2 yüzölçümü ile Hazine adına tescil edilmiş, imar uygulamasında .parseller ile daha birçok parsellere ifraz edilmiştir. Davacı kazandırıcı zamanaşımı TMK.’nun 713.maddesi gereğince tescil isteğinde bulunmuş, mahkemece yazılı gerekçeyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Kural olarak; mülkiyetin belirlenmesine ilişkin tescil, tapu iptali ve tescil davalarına bakma görevi adli yargı yerine aittir. İmar uygulaması sonucu arazilerin şuyulandırılarak tescil işlemi idari niteliktedir. Aynı ada içinde imar uygulaması sonucu oluşturulan bir çok parsel bulunmaktadır. Bu nedenle bu adaya ait imar uygulamasının iptali davada taraf olmayan tüm parsel sahiplerinin haklarını etkileyeceği gibi, imar bakımından da kargaşa yaratacaktır. Bundan ayrı imar uygulamasına ilişkin işlemin kesinleştiği tarihten itibaren idari yargı yerinde dava açma süresi de geçmiştir. Önce imar uygulamasının iptali, daha sonra mülkiyete ilgili davanın açılması öngörüldüğü takdirde hak arama yolu kapanmış olacaktır. Tüm bu nedenlerden ötürü imar uygulamasından önce var olduğu iddia edilen mülkiyete ilişkin uyuşmazlıklar imar uygulaması iptal ettirilmeden adli mahkemelerde görülmesi gerekir. Nitekim H.G.K.’nun 30.05.2007 gün 2007/1-319-324 sayılı kararında “3083 sayılı Kanun hükümlerine göre arazi toplulaştırması sonucu oluşturulan tapu kaydının tescil nedeni idarî işlem ise de, arazi toplulaştırmasından önce taraflar arasında görülen dava sonucu oluşan kesin hüküm, toplulaştırma sırasında nazara alınmışsa da, bu konuda açılan dava, toplulaştırma işleminin iptali amacı ile değil, toplulaştırma öncesi mevcut bir hakka dayandığından adlî yargıda görülmesi kabul edilmiştir. Yine H.G.K.’nun 04.03.2009 tarih 2009/8-59-106 sayılı kararında “davacı imar işlemine konu olan Encümen kararının iptalini idari işlemin ortadan kaldırılmasını istemediğine, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğuna göre, ortada mülkiyet uyuşmazlığı söz konusu olduğundan,
uyuşmazlığın idarî yargı yerinde değil adli yargı yerinde görülmesi zorunlu olduğu” H.G.K.’nun 23.06.2010 gün 2010/8-283-340 sayılı kararında “imarın dayanağı olan kadastral çapta davacının hakkının bulunması ve usûlüne uygun olarak imar işleminin tebliğine rağmen idari yargıda imar işleminin iptali için idari yargıda dava açılmışsa, artık adli yargıda kadastral çaptaki hakka dayanılarak iptal-tescil davası açılamayacağına, şayet davacının imarın dayanağı olan kadastral parselde imara yansıtılabilecek bir hakkı bulunmuyorsa, davacının bu hakkının varlığı imar işleminden sonra hukuken saptanmış veya imardan önce saptandığı halde, imar tapusuna yansıtılmamış ise bu hakkın imara yansıtılması için idari yargıdan imarın iptaline gerek olmadığına, çünkü bu halde imara bir itiraz olmayıp, imar sırasında davalı adına eski kadastro çapına göre belirlenen mülkiyet hakkının iptali istendiğinden, davanın adli yargıda görülmesi gerektiği” kabul edilmiştir.
O halde, bu ilkeler gözönünde bulundurularak tescil davasına konu taşınmaz, fiilen hangi imar parsellerini içine alıyorsa bu parsellerin tümünün tapu kayıtlarının getirtilmesi ve davanın tescil davasına konu olan taşınmaz sınırları içinde kalan imar parsellerinin maliki ya da malikleri davaya katılıp taraf oluşturulduktan sonra tüm taraf delilleri toplanıp işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.
Bu nedenle işin esasına girilerek, mahkemece 1961 yılında yapılan arazi kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmaz ve çevresi için düzenlenen 27 – 28 -29-30 numaralı kadastro paftasının orijinal aslından çekilmiş fotokopi örneği getirilmediği gibi, bölgeye ait daha sonraki yıllarda fotogrametri yöntemiyle düzenlenen ve mülkiyet sınırını gösteren kadastro paftası da getirtilmemiştir. Çekişmeli taşınmazın hangi nedenle kadastro harici bırakıldığı mahkemece araştırılmamış ve çekişmeli taşınmaz gibi 1960 yılında yapılan kadastro sırasında tespit harici bırakılan, ancak daha sonra 1999 yılında yapılan orman kadastrosunda orman kadasro sınırı içine alınan taşınmazlarla aynı konumda olduğu gibi dava konusu taşınmazın eğim durumu kesin olarak bilimsel yöntemlerle saptanmamıştır. Çekişmeli taşınmaza en yakın komşu kadastro parselleri paftasından tespit edilerek bu parsellere revizyon gören varsa tapu ve vergi kayıtları getirtilip taşınmaz yönünü ne olarak gösterdiği üzerinde durulmamıştır. Keza imar uygulaması sonucu Hazine adına ihdasen tescil edilen .parsel ile bu parselden imar uygulaması sonunda ifrazen oluşturulan davaya konu . ada. parsel sayılı taşınmazların Hazine ve kişi adına tescil sebebi olan iktisap nedeni üzerinde durulmamış, Hazine lehine bir ecrimisil uygulamasının olup olmadığı sorulup araştırılmamıştır.
Davalı taşınmazların imar planı kapsamına hangi tarihte alındığı saptanarak, 1982 yılında imar planı kapsamına alındığının saptanması halinde zilyetliğin başladığı tarihten taşınmazın imar planı kapsamına alındığı tarihe kadar 8 yıl gibi az bir süre geçtiği ve 20 yıllık kazanım süresinin dolmadığı açıktır. Şayet taşınmazın 1982 yılı nazım imar planı dışında iken 2008 yılında yapılan revizyon imar planı kapsamına alındığının saptanması halinde ise, taşınmazda imar ihya çalışmalarının hangi tarihte başladığı ve hangi tarihte tamamlandığı imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten taşınmazın imar planı içersine alındığı 2008 tarihine kadar kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik süresinin dolduğunun kabulü ile diğer koşullarında varlığı halinde, ancak, gerçek kişi lehine tescile karar verilebileceğinin düşünülmesi, aksi takdirde 3402 sayılı Kanunun 17/2. maddesindeki engel nedeniyle davacı yararına tescile karar verilemeyeceğinin düşünülmemesi doğru bulunmamıştır. Bu nedenle;
3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen ve il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ihya olarak kabul edilemez) ve imar ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı ya da tesbit tutanağının düzenlendiği güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanununun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdiri delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden ya da kadastro tesbit tarihinden 15 – 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile
üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazın niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir. Mahkemece yeniden keşif yapılarak, yukarıda açıklanan hususların araştırılması, eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları incelenerek, çekişmeli taşınmazın konumu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazın gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalı, dava konusu taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğunun anlaşılması halinde zilyetlikle kazanma koşulları araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak, davanın kabulü ile, dava konusu Kahramanmaraş Merkez, F.Köyü (Karacasu Kasabası) .parselin Hazine adına olan 10339/10889 hissenin kaydının iptaline ve bu kısmın davacı M.. Ş.. adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapulama harici bırakılan yerde imar ihyaya dayalı olarak Medenî Kanunun 713/1. maddesi hükmüne göre açılan tescil ve imar uygulaması nedeniyle Hazine adına olşturulan tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 19.04.1999 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır. Merkez İlçe, K.Kasabası, F. Köyünde genel arazi kadastrosu 1960 yılında yapılmış ve sonuçları 17.09.1961 tarihinde kesinleşmiştir. Bu çalışmalarda dava konusu yer tapulama harici (TH) alan olarak bırakılmıştır.
Davacı, 1960 yılında yapılan arazi kadastrosunda tescil harici bırakılan taşınmazın Medenî Kanunun 713. maddesi gereğince adına tescilini istemiyle dava açmış, davanın devamı sırasında taşınmazın içinde bulunduğu alan, . nolu parsel olarak Hazine adına ihdasen tescil edilmiştir. Daha sonra 2009 yılında yapılan imar uygulamasında, . parsel numarası ile 10339/10889 hissesi Hazine adına , 550/10889 hisesi ise S. Ö. adına tescil edildiğinden, dava tapu iptali ve tescile dönüşmüştür.
Kural olarak; davacı sıfatı (aktif husumet ehliyeti) hakkın malikine, davalı sıfatı (pasif husumet ehliyeti) ise o hakka uymakla yükümlü olan kişiye aittir. Gayrimenkul mülkiyetine ilişkin davalarda davalı sıfatı dava tarihinde taşınmaz maliki olan kişiye ( tapu sicilinde malik olarak yazılı olan kişiye) aittir. Husumet konusu, kamu düzenine ilişkin olup H.M.K.’nun 116. maddesinde yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her safhasında ortaya atılabilir ve mahkemece de doğrudan doğruya (re’sen) karşı tarafın, bu yollu bir savunmasının yapılmasına, rızası olup olmadığına bakılmaksızın, incelenerek gözönünde tutulur. Dava konusu .nolu taşınmaz tapuda hisseli olarak Hazine ve S. Ö. adına kayıtlı olduğundan, aralarında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Bu husus, mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurularak öncelikle tapu maliki durumunda olan S. Ö. da davaya dahil ettirilerek taraf oluşturulmalı, ondan sonra işin esasına girilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 13/10/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.