Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/5342 E. 2014/9273 K. 10.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5342
KARAR NO : 2014/9273
KARAR TARİHİ : 10.11.2014

MAHKEMESİ : Hekimhan(Kapatılan) Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 18/06/2013
NUMARASI : 2011/4-2013/32

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

3402 sayılı Kadastro Kanununun (5831 sayılı Kanun ile eklenen) geçici 8. maddesine göre yapılan ek kadastro çalışmaları sırasında A. Köyü .. parsel sayılı 6884,19 m² yüzölçümünde taşınmaz, ham toprak niteliğiyle Hazine adına tesbit edilmiştir.
Davacılar H.. K.. ve arkadaşları, .. parsel sayılı taşınmazın kendilerine ait olduğu iddiasıyla dava açmış, mahkemece; dava konusu taşınmazın A.K.’ın zilyetliğinde iken onun vefatından sonra çocukları olan davacılara kaldığı, davacıların taşınmazı atalarının eklemeli zilyetliği ile 30-40 senedir tarım arazisi olarak kullandığı; ancak, dava konusu taşınmazın Hekimhan Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/50 Esas sayılı dosyası ile kamulaştırılmasına karar verildiğinden, davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın M.. H.. adına tapuya kayıt ve tesciline, taşınmazın davacılar K.. K.., M. K. M. K., H.. K.. ve Mustafa Şatır Kılıç adına mülkiyetinin tesbitine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Yörede 766 sayılı Kanuna göre yapılıp 1984 yılında kesinleşen genel arazi kadastrosu, 19/08/2008 tarihinde ilân edilen orman kadastrosu ve 2/B çalışması ile 5831 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen geçici 8. maddeye göre yapılan ek kadastro çalışmaları bulunmaktadır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, dava konusu taşınmazın D.S.İ. kamulaştırma sahası içinde kaldığı, davanın ilgisi nedeniyle Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne yaygınlaştırılmaması doğru olmadığı gibi, orman araştırması yapılmaması ve zilyetlikle imar ve ihya koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususları da usûlünce belirlenmemiştir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi usûl ve kanuna aykırıdır.
Bu nedenle, mahkemece; öncelikle, ilgisi yönünden davasını Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne yaygınlaştırması için olanak verilmeli, yaygınlaştırıldığı takdirde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün delilleri sorulmalı ve toplanmalı, orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilân tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneği ile hem eski tarihli, hem de dava tarihinden 15 – 20 yıl önce düzenlenmiş memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; orman tahdit haritası ve tapulama paftası ölçekleri denkleştirilerek yerine uygulanıp taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı, bilirkişilere tahdit hattı ile irtibatlı kroki düzenlettirilmeli, yine taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) eski ve tesbit tarihten 15-20 yıl önce düzenlenen memleket haritası ölçeğinin kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte kroki düzenlettirilmeli, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskopik yöntemle ve üç boyutlu olarak incelettirilip taşınmazın niteliği belirlenmeli, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle; yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte, tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, taşınmazın baraj suları altında kalıp kalmadığı, baraj suları altında değilse zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; taşınmaz tesbit tarihinden önce baraj suları altında kalıyor ise o tarihe kadar, aksi takdirde tesbit tarihine kadar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri tutanak içeriği ile çeliştiği takdirde, 3402 sayılı Kanunun 30/1. maddesi gereğince tesbit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenerek çelişkinin giderilmesine çalışılmalı, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacılar yanında, murisler yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri dikkate alınarak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, taşınmazla ilgili önceden alınan bilirkişi raporları da değerlendirilmek suretiyle, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 10/11/2014 günü oy birliği ile karar verildi.