Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/5260 E. 2014/8245 K. 13.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5260
KARAR NO : 2014/8245
KARAR TARİHİ : 13.10.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02/05/2013
NUMARASI : 2012/361-2013/172

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yöentimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Çekişmeli Bahçeköy Beldesi . parsel sayılı 205 m² yüzölçümündeki taşınmaz, arsa niteliği ile davalı gerçek kişi adına tapuda kayıtlıdır. Orman Yönetimi, çekişmeli taşınmazın yörede 1938 yılında 3116 sayılı Kanun gereğince yapılan orman kadastro sınırları içinde kaldığı, 1950 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile muhafaza ormanı statüsüne alındığı, 1744, 2896 ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2. madde ve 2/B madde uygulamalarına konu olmadığını ileri sürerek, davalı adına olan tapunun iptali ile orman niteliğinde Hazine adına tescili, davalının elatmasının önlenmesi ve üzerinde bulunan yapıların yıkımı istemi ile dava açmıştır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 27/03/2012 gün ve 2011/16300 E. 2012/4607 K sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle: [Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki, tüm dosya kapsamından, yörede henüz 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre orman kadastrosunun yapılmadığı, Orman Yönetiminin kesinleşen orman kadastrosuna göre dava açtığı ve mahkemece yapılan keşifte, uzman orman bilirkişi kurulu tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak, 02 Eylül 1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanununa Göre Orman Kadastrosu ve Aynı Kanunun 2/B Maddesinin Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 54. maddesi uyarınca hazırlanan Orman Kadastrosu Teknik İzahnamesinin 49. maddesinde yazılı “orman sınır noktası ve hatların uygulanmasında tutanaklardan, orman kadastro haritasından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon, röper noktalarından yararlanılacağı, sınırlama tutanakları ile orman kadastro haritaları arasında çekişme olduğunda ölçü değerleri ve tutanaktaki ifadeler arazinin durumuna göre inceleneceği, hangisi daha çok uyum gösteriyorsa ve gerçek duruma uygun ise o esas alınacağı” hükmü ile 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin “Teknik İşler” başlıklı Dokuzuncu Bölümde yazılı esaslar gözönünde bulundurularak uygulama yapılması gerektiği, davaya konu taşınmaz ile aynı orman kadastro sınır hattı içinde bulunan. parsel sayılı taşınmaz hakkındaki Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/581 E. sayılı (Dairemizin 2008/1800 Esas) ve yine 59 sayılı kadastro parselinden ifraz edilen . parsel sayılı taşınmaz hakkındaki Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/583 E. sayılı (Dairemizin 2008/17581 Esas) ve yine 40 sayılı kadastro parselinden ifraz edilen . parsel sayılı taşınmaz hakkındaki Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/496 E. Sayılı (Dairemizin 2008/13365 Esas) ve yine 40 sayılı kadastro parselinden ifraz edilen .parsel sayılı taşınmaz hakkındaki Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/362 sayılı (Dairemizin 2009/2683 Esas) sayılı dosyalarında düzenlenen karara dayanak alınan bilirkişi raporlarında memleket haritasındaki bulgularla desteklenerek yapılan uygulama sonucu oluşturulan orman kadastro sınır hattı ile temyize konu dosyada yapılan bilirkişi uygulaması sonucu oluşturulan hattın uyumlu olmadığı anlaşılmaktadır.
Orman kadastrosuna esas alınan hava fotoğrafları ve memleket haritaları ile desteklenen orman kadastro tutanaklarındaki anlatımlara değer verilerek uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Tutanaktaki anlatımlardan orman sınır hattının belirlenmesi sırasında kişilere ait tarım alanları ile ormanın o günkü doğal sınırlarının esas alındığı anlaşılmaktadır. Bu sınırın belirlenmesinde en doğru yol gösterici ise yine o tarihteki hava fotoğrafına yansıyan orman ve tarım alanlarının görüntüleridir.
Mahkemece raporu hükme esas alınan bilirkişilerce, değinilen yöntemle araştırma yapılmış, çekişmeli taşınmazın memleket haritası ve hava fotoğrafına göre konumu yöntemince belirlenmiştir. Ancak, bu belgeler değil, orman kadastro haritasının uygulanması ile ortaya çıkan sonuç esas alınarak rapor sonucu düzenlenmiş, mahkeme tarafından da bu doğrultuda karar oluşturulmuştur. Oysa, daha evvelce açıklandığı üzere uyuşmazlığın çözümünde en doğru yol gösterici ilk orman kadastrosunun yapıldığı tarihi taşıyan hava fotoğrafı görüntüleridir. Bu nedenle; mahkemece, dosya yeniden aynı bilirkişilere verilerek kendilerinden evvelce yaptıkları araştırma ve uygulamaya göre taşınmazın hava fotoğrafına yansıyan görüntülerinin açıklattırılması, bu belgelerde taşınmazın koyu renkli orman alanında kaldığının belirlenmesi halinde, davacı Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşünülmelidir. Bu şekilde orman olduğu belirlenen taşınmazın, 1958 yılında orman olduğu gözönünde bulundurulmadan arazi kadastro ekiplerince hata ile ikinci kere kadastrosunun yapılıp yeniden yolsuz olarak (T.M.Y.1025) tapuya tescil edildiği, ancak, 766 sayılı Kanunun 46/2 ve 3402 sayılı Kanununun 22/1. maddesi hükmüne göre ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı, T.M.Y.’nın 1026 (İsviçre M.K. 976) maddesi gereğince herhangi bir süreye bağlı kalmaksızın iptal edileceği, somut olayda 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi hükümlerinin uygulama olanağının bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının malikine davalıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıçtan itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai), mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı, başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olacağı, bu tür kayıtlarda Türk Medeni Kanununun1023 (T.M.Y. 931, İsviçre M.Y. 974) maddesindeki “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı gözönünde bulundurularak ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.] denilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı Orman Yönetimi vekili tarafından; orman bilirkişi raporlarına yaptıkları itirazların mahkemece kabul edilmediği, dava konusu taşınmazın bulunduğu aynı orman tahdit hattı üzerinde İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyalarında ve gene aynı OS noktaları üzerinde İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve tapuların iptaline karar verilen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen bir kısım dosyalardaki OS noktaları ile bilirkişilerce düzenlenen haritalardaki OS noktaları arasında farklılık bulunduğu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre çalılık olan yerlerin orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdığı ve orman sayıldığı, taşınmazın orman tahdit sınırları içinde kaldığı, eksik ve hatalı inceleme sonucu oluşturulan bilirkişi raporlarına dayanılarak karar verildiği gerekçesi ile temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen orman kadastrosuna dayalı tapu iptali ve tescil, elatmanın önlenmesi ile yıkım istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde; 1938 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, 1976 yılında yapılan tahdidin aplikasyonu, 29/12/1989 tarihinde ilân edilen 3116 sayılı Kanuna göre tahdidi, 6831 sayılı Kanuna göre orman kadastrosu, aynı kanunun 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde uygulaması ve 2896 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulama çalışmaları yapılmış ormanlarda, 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulama çalışmaları ile henüz sınırlandırması yapılmamış ormanların orman kadastro ve 2/B madde uygulama çalışmaları ile 1959 yılında ilân edilen arazi kadastro çalışmaları vardır.
Tüm dosya kapsamından yörede henüz 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre orman kadastrosunun yapılmadığı, Orman Yönetiminin kesinleşen orman kadastrosuna göre dava açtığı ve mahkemece yapılan keşifte, uzman orman bilirkişi kurulu tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak, 2 Eylül 1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanununa Göre Orman Kadastrosu ve Aynı Kanunun 2/B maddesinin uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 54. maddesi uyarınca hazırlanan Orman Kadastrosu Teknik İzahnamesinin 49. maddesinde yazılı “orman sınır noktası ve hatların uygulanmasında tutanaklardan, orman kadastro haritasından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon, röper noktalarından yararlanılacağı, sınırlama tutanakları ile orman kadastro haritaları arasında çekişme olduğunda ölçü değerleri ve tutanaktaki ifadeler arazinin durumuna göre inceleneceği, hangisi daha çok uyum gösteriyorsa ve gerçek duruma uygun ise o esas alınacağı” hükmü ile 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin “Teknik İşler” başlıklı Dokuzuncu Bölümde yazılı esaslar gözönünde bulundurularak yaptığı uygulama sonucu, aplikasyon hattının memleket haritasındaki bulgularla desteklendiği, buna göre çekişmeli parselin ifrazen geldisi olan 59 sayılı asıl parselin tamamının 1939 yılında yapılıp kesinleşen ve 3116 sayılı Kanunun 13. maddesi gereğince tapuya tescil edilen Belgrat Devlet Ormanı kadastrosu içinde bulunduğu, 59 sayılı ana parselden imar uygulaması ile oluşan ve dava konusu parselle aynı konumda bulunan daha önce dairede temyiz incelemesi yapılan Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/583 E. – 2006/362 K. Sayılı dosyasında dava konusu olan 40 ada 11, 20034/581 E. – 200/361 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 38 ada 7, 2003/578 E. – 2006/360 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 40 ada 9, 2005/74 E. – 2008/263 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 35 ada 1, 2003/873 E. – 2008/412 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 38 ada 4, 2003/814 E. – 2009/8 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 39 da 1, 2003/580 E. – 2009/7 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 39 da 2 ve 2007/428 E. – 2009279 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 38 ada 1 sayılı parseller ve Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/589 E. – 2008/408 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 38 ada 6, 2003/592 E. – 2009/410 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 40 ada 7, 2003/591 E. – 2008/409 K. sayılı dosyasında dava konusu olan 39 ada 3 ve 2003/823 E. – 2008/411 K. sayılı dosyasında dava konusu olan sayılı parsellerin memleket haritası ile uyumlu bulunan aplikasyon hattı nazara alındığında, orman tahdit hattı içinde kaldığı ve orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle mahkemelerince (998,97 m²’lik kısmının), sayılı parsellerin orman niteliği ile tesciline karar verildiği ve verilen bu hükümlerin dairenin sırasıyla, 2008/17581 E. – 2009/3985 K., 2008/18007 E. – 2009/3986 K, 2008/17582 E. – 2009/3987 K., 2009/1828 E. – 4239 K., 2009/5281 E. – 8607 K., 2009/12440 E. – 14622 K., 2009/12442 E.-14624 K., 2010/8423 E. – 12306 K., 2009/5280 E. – 8608 K., 2009/5278 E.- 8609 K., 2009/5277 E. -8610 K. ve 2009/7723 E.-11398 K sayılı kararları ile onandığı çekişmeli taşınmazın ifrazen geldisi olan 59 sayılı ana parselin tamamının orman tahdidi içinde kaldığı, 1958 yılında bu durum gözönünde bulundurulmadan arazi kadastro ekiplerince taşınmazın hata ile ikinci kere kadastrosunun yapılıp yeniden yolsuz olarak (T.M.K.1025) tapuya tescil edildiği, ancak, 766 sayılı Kanunun 46/2 ve 3402 sayılı Kanunun 22/1. maddesi hükmüne göre ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı, T.M.K.’nun 1026 (İsviçre M.K. 976) maddesi gereğince herhangi bir süreye bağlı kalmaksızın iptal edileceği, somut olayda 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi hükümlerinin uygulama olanağının bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının malikine davalıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıçtan itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai), mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (izhari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihden itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olacağı, bu tür kayıtlarda Türk Medenî Kanunun 1023 (T.M.K. 931, İsviçre M.K. 974) maddesindeki “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı ve (998,97 m²’lik kısmının), sayılı parsellerin orman olarak tesciline ilişkin kararları onanan dosyalarda memleket haritasındaki görünümün aplikasyon ile uyumlu olduğu, parsellerin orman olarak tescili kararlarının onanması ile kesinleştiği ve bunun sonucunda da orman tahdit hattının da, dosyalardaki orman aplikasyon hattının doğru olduğu yönünde kesinleştiği anlaşıldığına göre, dava konusu taşınmaza yönelik Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına uygun düşmeyen bilirkişi raporları sonucunda davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 13/10/2014 günü oy birliği ile karar verildi.