Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/5089 E. 2014/9188 K. 06.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5089
KARAR NO : 2014/9188
KARAR TARİHİ : 06.11.2014

MAHKEMESİ : Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/11/2013
NUMARASI : 2002/322-2013/496

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve asli müdahiller tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar, tapu kayıtları ve miras hakkına dayalı olarak kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazlarının adlarına tescili istemi ile TMK’nın 713. maddesi uyarınca tescil davası açmışlardır.
İtiraz edenler Ş.. D.. ve arkadaşları, 14.10 2002 tarihli dilekçeleri ile davacıların açtığı tescil davasına itiraz ettiklerini bildirmişler ve davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacıların ve asli müdahiller Ş.. Ö.. ve K.. Ö..’ın davalarının reddine, davaya itiraz edenlerin itirazlarının kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve asli müdahiller tarafından temyiz edilmiştir..
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, TMK’nın 713. maddesi uyarınca açılan tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman tahdidi yapılıp yapılmadığı anlaşılamamaktadır.
Mahekemece, dava konusu taşınmazlar yönünden yapılan kadastro işlemlerinin ve bu işlemler neticesinde tutulan tutanakların kesinleşmesinden itibaren, 10 yıllık hakdüşürücü süre sonrasında bu davanın açıldığı, davaya konu taşınmazlarla ilgili davacı ve asli müdahiller ile itiraz edenler arasında görülen müdahalenin men’i davasında keşif yapılmış olması, bu taşınmazlarla ilgili bu davada da keşif yapılması halinde dahi davanın “red” kararı ile sonuçlanmasının değişmeyeceği düşünüldüğünden davacıların davasının reddine, itirazcıların itirazının kabulüne karar verilmişse de; yeterli inceleme ve araştırma yapılmamış, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülmüştür. Şöyle ki; davacılar, dava açarken 30.12.1976 tarih ve 69,70, ….77 sıra nolu tapu kayıtlarına dayanmış; mahkemece, dayanılan bu tapu kayıtlarının sıra numaraları parsel numarası gibi algılanarak bu taşınmazlar hakkında kadastro tutanağı tutulduğu, tutanakların kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesi ile hüküm kurulmuştur. Halbu ki; dava konusu taşınmazların yörede yapılan arazi kadastrosu sırasında tescil harici bırakıldığı, temyize konu dosyanın eki olan; bu dosyanın davacıları ve katılanları ile itiraz edenler arasında görülen asliye hukuk mahkemesinin 1999/115 E – 2001/445 K sayılı müdahalenin men’i dosyasından anlaşılmaktadır. Dolayısı ile bu taşınmazlar için 10 yıllık hakdüşürücü süre sözkonusu değildir. Zira, taşınmazlar tapuda kayıtlı değildir. Mahkemece dava nitelendirmesi yanlış yapılmış, tapusuz taşınmazların tescili için açılan dava, tapu iptali ve tescil davası olarak nitelendirilmiş; taşınmazlar başında inceleme ve araştırma yapılmasının sonucu değiştirmeyeceği gerekçesi ile davanın reddi yolunda hüküm kurulmuştur.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen ve il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ve ihya olarak kabul edilemez) ve imar – ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı ya da tesbit tutanağının düzenlendiği güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanununun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar – ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdirî delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden ya da kadastro tesbit tarihinden 15 – 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazların niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir.
Somut olayda mahkemece, anlatılan biçimde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
O halde mahkemece, dayanılan tapu kayıtlarının ilk oluşumundan itibaren tüm geldi ve gitti kayıtları ile dayanılan tapu kaydının kadastro sırasında başka parsellere revizyon görüp görmediği araştırılarak, revizyon görmüş ise dayanılan tapu kaydının revizyon gördüğü tüm parsel tutanakları ile davalı ise dava dosyaları, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde arazi kadastrosunun hangi tarihte yapıldığı vekesinleştiği, dava konusu taşınmazların hangi vasıfla tescil harici bırakıldıkları, dava konusu taşınmazların bulunduğu alanı komşuları ile birlikte gösterir orijinal kadastro paftası, bu paftadan tespit edilen komşu taşınmazlara ait kadastro tutanakları, tespitlerine esas tutulan belgeler, davalı ise dava dosyaları, tapuda kayıtlı ise tapu kayıtları, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bu tahdide ilişkin işe başlama işi bitirme tutanakları, askı ilanı, taşınmazların bulunduğu alanı gösterir orman tahdit haritası, taşınmazların bulunduğu alana yakın noktada bulunan orman sınır noktalarına ilişkin çalışmaları içerir orman tahdit tutanakları, yine en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları ile M.K.’nın 713. maddesine dayanılarak açılan davalarda dava tarihinden, kadastro tespitine itiraz davalarında ise tesbit tutanağının düzenlendiği tarihten 15 – 20 yıl önce iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita-kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisi ile bir orman mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla, dava konusu taşınmazlar ile çevresine uygulanıp bu belgelerde dava konusu yer belirlendikten sonra, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip taşınmazların niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar ve ihya ile zilyetliğin hangi tarihte başlayıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası, pafta düzenlenmemişse dava konusu taşınmazların 23/06/2005 gün ve 9070 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan BÖHHBÜY(Büyük Ölçekli Haritalar ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliği) hükümlerine göre koordinatlı olarak düzenlenecek haritası hem 1/5000 ve hem de 1/25000 ölçeklerinde eşitlenerek kadastro paftası ile düzenlenen harita, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazların konumu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazların gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalı, dava konusu taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olması veya kesinleşen orman kadastro sınırları dışında kalması ya da orman ve arazi kadastrosunun yapılıp kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıldan fazla süre geçmesi o yerin kişiler adına tescili için yeterli olamayacağından bu şekilde yapılacak inceleme sonucu dava konusu yerin; orman sayılan veya orman rejimine girmiş yerlerden ya da 3402 sayılı Kanunun 16. maddesinde belirtilen özel mülkiyete tâbi olmayacak, kamu mallarından olduğunun belirlenmesi, kamu hizmetine tahsis edilmiş olduğunun anlaşılması, İl, İlçe ve kasabaların nazım veya uygulamalı imar planlarının kapsadığı alanlarda kaldığının saptanması, tescil davalarında, davanın açıldığı; tarihten 20 yıl önce çekilmiş hava fotoğrafları ve bu fotoğraflardan üretilmiş memleket haritaları veya fotogrametri yöntemiyle düzenlenen kadastro paftalarında zilyet ve tasarruf edilmeyen yerlerden olduğunun anlaşılması, tescil harici bırakma işleminin kesinleştiği tarihten tescil davasının açıldığı tarihe kadar 20 yıllık zilyetlik süresinin geçmemiş olması, taşınmazların 6831 sayılı Kanunun 17/2 ve Orman Kadastrosunun Uygulaması Hakkındaki Yönetmeliğin 26/2-a maddeleri kapsamında orman içi açıklık konumunda bulunması, dava konusu taşınmazların veya yakın çevresinin arazi kadastro ekiplerince kadastro paftası üzerinde orman nitelemesi yapılarak tespit ve tescil harici bırakılması, 15.07.2004 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 26. maddesinin ikinci fırkasında yazılı,
a) 4785 sayılı Kanunla devletleştirilmiş orman,
b) 3116 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesine göre kamulaştırılmış orman,
c) 6831 sayılı Kanunun 3. maddesine göre orman rejimine alınmış yer,
d) Aynı Kanunun 13. maddesinin (B) bendine göre orman olarak ağaçlandırılan veya ağaçlandırılacak yer,
e) Aynı Kanunun 24. maddesine göre kamulaştırılan ya da diğer suretle orman yetiştirmek üzere kamulaştırılan yer,
f) Devlet ormanı olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunan yer,
g) Herhangi bir nedenle orman sınırı dışında kalmış orman,
h) Maliye Bakanlığınca orman olarak tahsis edilmiş yerlerden ağaçlandırılmış ya da ağaçlandırılmak üzere planlanmış saha,
ı) Orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alan
Olduğunun belirlenmesi halinde bu tür yerlerin herhangi bir şekilde komisyonlarca sınırlama dışı bırakılmış veya orman sayılmamış olması durumlarında davacının davasının reddine karar verilmelidir
Yukarıda yazılı koşulların somut olayda bulunmaması halinde, yani dava konusu taşınmazların olağanüstü zamanaşımı ile kazanılması mümkün olan yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, davacıların dayandığı tapu kaydı tüm tedavülleri ile birlikte dosyaya getirtilmeli, dayanak tapu kaydı sınırları mahalli bilirkişi yardımıyla zeminde tek tek bulunarak fen bilirkişi krokisi üzerine işaretlenmeli, tapu kaydı 3402 sayılı Kanunun 20. maddesi gereğince zemine uygulanarak, zeminde tam ve kesin kapsamı belirlenmeli, sınırlarda adları okunan komşular çizilecek kroki üzerine kadastro tesbit malikleri ile bağ kurularak yazılıp, keşfi izleme olanağı saptanmalı, komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanmalı; bu taşınmazları sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmazlar başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınmalı taşınmazların öncesinin ne olduğu, imar ve ihya yapılmışsa hangi tarihte başlayıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli,
Somut olayın özelliği gözönünde bulundurularak ayrıca;
a) Taşınmazların eski ve yeni niteliği konusunda jeoloji mühendisinden de ayrıntılı rapor alınmalı,
b) Keşif sırasında taşınmazları çeşitli yönlerinden hali hazır durumunu gösterir renkli fotoğrafları çektirilip onaylanarak dava dosyası içine konulmalı,
c) Davanın açıldığı tarihten önce ya da sonra Hazine yetkilileri tarafından hazırlanan idari tahkikat ve haksız işgal (ecrimisil) tutanakları varsa bu tutanaklar da yerine uygulanıp tutanaklarda ismi yazılı kişiler tanık sıfatıyla dinlenilmelidir.
3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen ikinci fıkrası hükümleri dikkate alınmak suretiyle yapılacağı düşünülerek, adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tespit ve tescil edilen taşınmazlar olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak, gerektiğinde tespit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazların sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tesbit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin değişik 10. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden yasanın amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ve asli müdahiller temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 06/11/2014 günü oy birliği ile karar verildi.