YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5030
KARAR NO : 2014/6664
KARAR TARİHİ : 19.06.2014
MAHKEMESİ : Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/11/2013
NUMARASI : 2011/716-2013/782
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Konya İli, Selçuklu İlçesi, S. Mahallesi, S. Mevkiinde bulunan 2489 parsel sayılı taşınmaz, yörede 1986 yılında yapılan kadastro çalışmalarında, davalılara ait 1937 tarih ve 323 sıra nolu vergi kaydının uygulanması ile davalıllarca bir bütün olarak zilyet edilen ve davalılar adına kayıtlı bulunan 2488 parsel sayılı taşınmazın miktar fazlası olarak 16.500 m2 yüzölçümü ve tarla vasfıyla Hazine adına tesbit edilmiştir.
Dava konusu 2489 parsel ile dava dışı 2488 parselaslında bir bütün olup, 1937 tarih, 323 tahrir noılu vergi kaysdına istinaden zilyetliklerinde bulundurduklarını iddia eden M. B., A. B. ve Halil Büyükaslan isimli kişilerce Konya Kadastro Mahkemesine süresinde kadastro tespitine itiraz davası açılmış, ve mahkemesince yapılan yargılamada ölen davacıların mirasçıları davaya dahil edilmiş ve; Konya Kadastro Mahkemesi’nin 1987/102-98 Esas ve Karar sayılı ilâmı ile davacıların davsının kabulü ile dava konusu 2489 sayılı parselin tapulama tutanağı ve komisyon kararının iptaline, 2489 parsel sayılı taşınmazın 8/24 hissesinin dosya davacılarından Mustafa oğlu M. B. adına, 8/24 hissesinin A. B. mirasçıları adına, 8/24 hissesinin Halil Büyükaslan mirasçılarının feragati nedeniyle Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin incelemesi üzerine 1990/16615 Esas ve 1991/11332 Karar sayılı ilâmı ile onanarak bu şekliyle tapuya kaydedilmiştir.
Davacı Orman Yönetimi 24.11.2011 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; “dava konusu 2489 parsel sayılı taşınmazın kesinleşen orman sınırları içinde kaldığını ileri sürerek, davalı taşınmazın tapusunun iptali ile orman vasfıyla Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen tahdide dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu ilk kez 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi hükmüne göre 2003 yılında yapılarak 23.06.2006 tarihinde tamamlanmış, ilân edilmek suretiyle 18.04.2008 tarihinde valilik onayına sunularak sonuçlandırılmıştır. Yörede 1986 tarihinde yapılıp kesinleşen genel arazi kadastro çalışması bulunmaktadır.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarına göre orman sayılmayan yerlerden olduğu ayrıca Konya Kadastro Mahkemesi’nin 1987/102-98 Esas ve Karar sayılı ilâmından; davalı taşınmazın, senetsizden kazanılan, tarla vasfında ve özel mülkiyete konu yerlerden olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmüştür. Şöyle ki; davacı Orman Yönetimi tarafından, kesinleşmiş tahdide dayalı olarak dava açıldığına göre sorunun kesinleşmiş tahdit harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenmesi gerekirken, mahkemece bu husus gözardı edilerek çekişmeli taşınmazın eski tarihli memleket haritalarındaki konumu dikkate alınarak hüküm kurulmuş olduğu görülmüştür.
Mahkemece davalı tapu malikleri tarafından, 2006 yılında ilân edilen ve kesinleşen orman kadastrosunun iptali amacıyla dava açılıp açılmadığı araştırılmadan ve davacı Orman Yönetiminin davasının kesinleşmiş tahdit haritasının uygulanması ile çözülmesi gerektiği düşünülmeden ve davalı Hazine tarafından karşılık bir dava olmadığı halde, çekişmeli taşınmazın öncesi itibariyle orman olmadığı gerekçesi ile Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle; mahkemece, davalılar tarafından daha önce orman kadastrosuna itiraz davası açılıp açılmadığı belirlenmeli, açılmış bir dava var ise bu davanın sonucu beklenmeli ve o davanın sonucuna göre bir karar verilmeli, açılan bir dava yoksa sorunun kesinleşmiş tahdide göre çözümlenmesi gerektiği düşünülmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 19/06/2014 günü oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu Konya İli, Selçuklu İlçesi, S. Mahallesi, S. Mevkiinde bulunan 2489 parsel sayılı taşınmaz 1986 yılında yapılan arazi kadastrosu sırasında davalılara ait 1937 tarih ve 323 sıra nolu vergi kaydının uygulanması ile davalıllarca bir bütün olarak zilyet edilen ve davalılar adına kayıtlı bulunan 2488 parsel sayılı taşınmazın miktar fazlası olarak 16.500 m2 yüzölçümü ve tarla vasfıyla Hazine adına tesbit edilmiştir.
Davalılar tarafından açılan kadastro tespitine itiraz davasında yapılan keşifte bilirkişiler tarafından yapılan inceleme ve toplanan delillere göre dava konusu yerin vergi kaydı sınırının yanlış uygulanması nedeniyle hazine adına yazıldığı belirlenmiş ve Konya Kadastro Mahkemesi’nin 1987/102-98 Esas ve Karar sayılı ilâmı ile davacıların davasının kabulü ile dava konusu 2489 sayılı parselin tapulama tutanağı ve komisyon kararının iptaline, 2489 parsel sayılı taşınmazın 8/24 hissesinin dosya davacılarından Mustafa oğlu M. B. adına, 8/24 hissesinin A. B. mirasçıları adına, 8/24 hissesinin Halil Büyükaslan mirasçılarının feragati nedeniyle Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin incelemesi üzerine 1990/16615 Esas ve 1991/11332 Karar sayılı ilâmı ile onanarak bu şekliyle tapuya kaydedilmiştir.
Davacı Orman Yönetimi 24.11.2011 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; “dava konusu 2489 parsel sayılı taşınmazın kesinleşen orman sınırları içinde kaldığını ileri sürerek, davalı taşınmazın tapusunun iptali ile orman vasfıyla Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen tahdide dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu ilk kez 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi hükmüne göre 2003 yılında yapılarak 23.06.2006 tarihinde tamamlanmış, ilân edilmek suretiyle 18.04.2008 tarihinde valilik onayına sunularak sonuçlandırılmıştır. Yörede 1986 tarihinde yapılıp kesinleşen genel arazi kadastro çalışması bulunmaktadır.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarına göre orman sayılmayan yerlerden olduğu, ayrıca Konya Kadastro Mahkemesi’nin 1987/102-98 Esas ve Karar sayılı ilâmından; davalı taşınmazın, senetsizden kazanılan, tarla vasfında ve özel mülkiyete konu yerlerden olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2008 yılında bitirildiği anlaşılan orman kadastrosu esnasında yukarıda belirtilen mahkeme hükmü dikkate alınmaksızın orman kadastrosu yapılmış, dava konusu yer orman içine alınmış 24 Kasım 2011 tarihinde de orman kadastrosu içinde kaldığı ve orman niteliğinde olduğunda bahisle kişilerin mahkeme kararı ile kazandıkları taşınmazın tapusunun iptali için Orman İdaresi tarafından kadastro mahkemesine iş bu dava açılmıştır.
Dava konusu olayda çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, dava konusu yerde daha önceden yapılan arazi kadastrosu çalışması ile 2008 yılında bitirilen orman kadastrosu çalışmalarının ikinci kadastro sayılıp sayılmayacağı, davacı yanın aynı taşınmazla ilgili olarak daha önce açtığı davada verilen mahkeme hükmünün bu dosyadaki talep yönünden kesin delil teşkil edip etmeyeceği, mahkeme ilamları dikkate alınmadan yapılan orman kadastro işlemlerinin hukuki korunma görüp görmeyeceği, tahdite dayalı açılan davalarda kişinin tahditin iptali için karşı dava açmasının zorunlu olup olmadığı ve bu halde davalının önceden kazandığı mahkeme kararını ve tapu kaydını defi olarak ileri sürmesinin yeterli olup olmayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle arazi kadastrosundan sonra yapılan orman kadastrosunun ikinci kadastro olup olmadığı değerlendirilecek olursa; Orman Kanunu’nun özel kanun olması, arazi kadastrosunun yapılış yöntemi ve kadastro ekibin oluşumu orman kadastrosunun özel ve teknik bilgi gerektirmesi, orman kanunlardaki “orman kadastrosu orman kadastrosu komisyonları tarafından yapılır” şeklindeki kesin düzenleme karşısında orman kadastrosunun ikinci kadastro olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.
Davalı tarafın, aynı taşınmazın arazi kadastrosu esnasında vergi kaydı miktar fazlası olduğu gerekçesiyle, tarla niteliği ile hazine adına tespiti üzerine açtığı davada, taşınmazı adlarına tescil ettirmiş olması davada ormanın taraf olmaması nedeniyle kesin hüküm olarak değerlendirilmese bile bu dosyadaki talep yönünden kesin delil teşkil edeceği dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde kişinin anayasa ile teminat altına alınan ancak ulusal yargı organları tarafından yeterince hukuki koruma göremediği için AİHM kararları ile teminat altına alınan mülkiyet hakkı ihlal edilecektir.
Orman kadastrosu yapıldığı sırada, orman kadastro komisyonunun mahkeme kararını dikkate almadan orman kadastrosu yapmış olması halinde, orman kadastrosunun iptaline yönelik bir dava bulunmadığı gerekçesiyle, komisyonun yaptığı işleme üstünlük tanımak gayrimenkulün aynına ilişkin olduğu için zamanaşımına bile uğramayan bir mahkeme ilamını tanımamak anlamına gelecektir. Ayrıca sırf dava konusu yerin orman tahdidi içinde kaldığı gerekçesiyle, davanın kabul edilerek tapunun iptal edilmesi halinde, müteakiben 10 yıllık sürede davalıların tahdidin iptali davası açması halinde dava konusu yerin orman tahdidi içine alınma koşullarını taşımadığı gerekçesiyle tahdit de iptal edilebilecektir. Bu kez de tapu iptal davasının sonucu hukuken ortadan kalktığı için mahkemenin bu kararı hükümsüz hale gelecek ve kaos doğacaktır. Bu da hukuki güvenilirlik ilkesini ciddi şekilde zedeleyecektir.
Somut olayda yapılması gereken, davalının karşı dava açma şartını aramaksızın maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Orman kadastrosundan önce bir tapu varsa, hem de somut olayda olduğu gibi mahkeme kararı sonucu oluşmuş bir tapu varsa ve orman kadastro komisyonunca bu husus dikkate alınmadan tahdit yapılmış ise; mahkemece tapunun iptaline karar verilmeden tapunun oluşumunun hukuka uygun olup olmadığı ve hukuki değerini yitirip yitirmediği mutlaka değerlendirilmelidir. Nitekim yerel mahkemece bu değerlendirme yapılmış eski tarihli hava fotoğrafından elde edilen memleket haritasında dava konusu yerin özel mülkiyete konu olabilecek açıklık alana tekabül ettiği belirlenmiş, üç kişilik ormancı bilirkişi heyeti de dava konusu yerin orman olmadığını rapor etmişlerdir. Bu durumda, mahkeme kararına ve tapu kaydına itibar edilmeden yapılan ve orman tahdidi içine alınmaması gereken bir yeri tahdit kapsamına alan orman tahdit çalışmasına itibar edilmemesi ve davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
Açıklanan nedenlerle mahkemenin kararının ONANMASI gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun BOZMA düşüncesine katılmıyorum.