Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/490 E. 2014/3405 K. 24.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/490
KARAR NO : 2014/3405
KARAR TARİHİ : 24.03.2014

MAHKEMESİ : Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/09/2012
NUMARASI : 2009/786-2012/390

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı gerçek kişi, Kahramanmaraş Merkez İlçesi, … Mahallesi, … D.. Mevkiinde bulunan dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği 2200 m² yüzölçümündeki taşınmazı, M.. S.. isimli şahıstan 02.09.2005 tarihli harici satış senedi ile satın aldığını ve zilyet ettiğini, önceki malikle birlikte taşınmazı 35 yılı aşkın süre kullandığını, yararına zilyetlikle edinme koşullarının oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kabulü ile fen bilirkişinin 07.10.2011 tarihli krokisinde (A) harfi ile gösterilen 2806,69 m² yüzölçümündeki taşınmazın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 1996 yılında yapımına başlanıp 16.07.1999 tarihinde ilân edilerek 16.01.2000 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Genel arazi kadastrosu ise 1974 yılında yapılmış ve sonuçları 24.04.1975 ilâ 24.06.1975 tarihleri arasında ilân edilmiş ve kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Dava konusu taşınmaz, hükme esas alınan, orman bilirkişi raporu ekindeki 1956 tarihli memleket haritasında iğne yapraklı orman ağacı rumuzu bulunan yeşil alanda gösterildiği halde, raporun açıklamalar bölümünde, açık alanda kaldığı bildirilmiş, mahkemece bu çelişki giderilmeden hüküm kurulmuştur. 1956 tarihli memleket haritasının yapımına esas alınan hava fotoğrafları da incelenmediğinden, taşınmazın öncesi belirlenememiştir. Dava tarihinden 20 yıl önceye ait hava fotoğrafları ve memleket haritası da incelenmediğinden, taşınmazın 20 yıldır kullanılıp kullanılmadığı ve zilyetlik durumu saptanmamış, orman bilirkişi raporu taşınmazın orman olup olmadığını belirlemede yetersiz olup, bu rapora dayanılarak hüküm kurulamaz.
Bu nedenle, mahkemece, 1956, 1988 ve 2002 tarihli memleket haritaları ve bu haritalarının yapımına esas alınan hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı getirtilerek, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı marifetiyle yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14.
maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; orman kadastrosu kesinleştiğine göre, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak kesinleşmiş tahdit haritası ile irtibatlı, taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde (en yakın kadastro parselleri ile bağlantılı) birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Böylesine yapılacak bir araştırma sonucu taşınmazın orman olmadığının saptanması halinde, dava konusu taşınmazın arazi kadastrosu sırasında niçin tescil harici bırakıldığı sorularak, orijinal kadastro paftası getirtilerek, bu pafta üzerinde taşınmazın yeri gösterilmeli, varsa komşu kadastro parselleri tutanakları getirtilerek, dayanak belgelerde taşınmaz yönünü ne olarak okuduğu araştırılmalı, özellikle uzman bilirkişi fen memurundan keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye elverişli rapor alınmalı, ziraat bilirkişi tarafından taşınmazın toprak örnekleri alınarak, bilimsel analizleri yaptırılarak kaç yıldır tarımda kullanıldığı, taşınmazın üzerindeki ağaçların yaşı, cinsi, sayısı, dağılımı ve taşınmazın toprak yapısı ve mahkemenin keşif tutanağına geçen gözlemini yansıtmaya, taşınmazların niteliğini belirtmeye elverişli ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, taşınmazın niteliği ve zilyetlik süreleri tanık ve mahalli bilirkişilerden sorularak, şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalı, zilyetlik tanıkları taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar gerçek kişi yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı yanında, (murisi) yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanıma Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA 24/03/2014 günü oy birliği ile karar verildi.