Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/393 E. 2014/5242 K. 08.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/393
KARAR NO : 2014/5242
KARAR TARİHİ : 08.05.2014

MAHKEMESİ : Karabük Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 02/08/2013
NUMARASI : 2013/152-2013/40

Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı M.. D.. ve davalı Hazine vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı M.. D.., Eflani Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verdiği 08/06/2007 havale tarihli dava dilekçesinde mevkii ve sınırları yazılı bulunan tahminen 15.000 m2 yüzölçümündeki tapusuz taşınmazın davalı köyün şikayeti üzerine Eflani Kaymakamlığı tarafından köy orta malı olduğu gerekçesiyle aleyhine men kararı verildiğini, dava konusu taşınmazın 40 yılı aşkın zilyetliğinde bulunduğunu açıklayarak davalı köy tüzel kişiliğinin dava konusu taşınmaza müdahalesinin men’ine ve taşınmazın tarafına teslimine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ….. Köyü Tüzel Kişiliği temsilcisi, dava konusu taşınmazın köy merası olduğunu, men kararından sonra davacının aleyhine kamu davası açıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davacının dava konusu taşınmaza malik olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 09/02/2010 gün ve 2010/5637-590 sayılı kararıyla onanmış, davacının karar düzeltme isteminde bulunması üzerine bu kez; [dava dosyası içine konulan Gökçebey Kadastro Müdürlüğünün mahkemeye hitaben yazdığı 18.11.2009 tarih ve 844 sayılı yazıya göre, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde kadastro çalışmalarının tamamlanarak taşınmazla ilgili 115 ada 27 ve 95 sayılı parseller olarak kadastro tutanaklarının tanzim edildiği ve eldeki dava ile davalı olduğu gerekçesiyle sözü edilen kadastro tutanak ve eklerinin 18.11.2009 tarih ve 841 sayılı yazıyla Eflani Kadastro Mahkemesine gönderildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 27/1. maddesi hükmüne göre “mahalli hukuk mahkemelerinde görülen kadastro ile ilgili ve henüz kesinleşmemiş bulunan taşınmaz mala ilişkin davalar hakkında o taşınmaz mal için kadastro tutanağı düzenlendiği tarihte bu mahkemelerin görevi sona erer ve davalara ait dosyalar mahkemesine kendiliğinden devrolunur”. Aynı Kanunun 26/son maddesi hükmüne göre de, “Kadastro Mahkemesinin yetkisi her taşınmaz mal hakkında kadastro tutanağının düzenlendiği günde başlar”.
Açıklanan kanun hükümleri uyarınca; uyuşmazlık hakkında görevsizlik kararı verilmek suretiyle dava dosyasının görevli Kadastro Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu]na değinilerek karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin 09.02.2010 gün, 5637-590 Esas ve Karar sayılı onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün görev yönünden bozulmasına karar verilmiş.Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra, görevsizlik kararı verilerek dosya kadastro mahkemesine gönderilmiş, davacı gerçek kişinin kadastro mahkemesinde aynı parsellere yönelik açtığı dava eldeki dava ile birleştirilerek yapılan yargılama devam ederken Eflani Kadastro Mahkemesinin yetkisinin kaldırılması ile dosya Safranbolu Kadastro Mahkemesine gönderilmiş, Safranbolu Kadastro Mahkemisinin de kapatılması üzerine dosya Karabük Kadastro Mahkemesine gelmiş, mahkemece davanın ve bu dava ile birleşen 2010/4 Esas, 2011/12 Karar sayılı dosyadaki davanın ayrı ayrı reddi ile, Karabük İli, ….İlçesi, ….Köyü,115 ada 27 sayılı parsel olarak sınırlandırılan ve yüzölçümü 4770,50 m2 olan kısmın hak sahibi olduğu anlaşılan M.. oğlu M.. D.. adına tespit ve tesciline,115 ada 95 sayılı parselin taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan ve krokisinde (A) harfi ile gösterilen 8561,79 m2’lik alan ile birlikte mera olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline kaydedilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından 115 ada 95 sayılı parsele yönelik, davalı Hazine vekili tarafından 115 ada 27 sayılı parsele yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki; dava konusu taşınmazlardan 115 ada 95 sayılı parsel 358433,09 m2 olduğu halde, mahkemece, kararda 8561,79 m2’lik kısmının mera olarak sınırlandırılarak özel siciline kaydına karar verilmiş, gerisi hakkında sicil oluşturulmamıştır. Kadastro hakimi 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi gereğince parselin tümü hakkında sicil oluşturmakla görevlidir. Çekişmeli 115 ada 27 ve 95 sayılı parseller, ziraat bilirkişi raporuna göre, ekonomik olarak kültür bitkileri yetiştiriciliğine uygun olmayan,makineli toprak işlemeye elverişsiz küçük bir kısmı hariç evveliyatında toprak işlemesi yapılmadığı, tarım arazisi vasfı taşımadığı, ancak otlak olarak değerlendirilebileceği, genel olarak zayıf karakterli mera vasfı taşıdıkları bildirildiği halde 115 ada 27 sayılı parsel hakkında zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olup olmadığı, davacı gerçek kişi yararına imar ihya ve zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılmamış, 2007 yılında davacı aleyhine meraya tecavüz nedeniyle verilen idarî men kararı ve krokisi zeminde yöntemince uygulanmamış, men kararına konu olan yer ile dava konusu yerlerin aynı yer olup olmadığı tam olarak saptanıp fen bilirkişi krokisinde gösterilmemiş; ayrıca, dava konusu taşınmazlar asliye hukuk mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek kadastro tutanakları malik hanesi açık olarak kadastro mahkemesine aktarılmıştır.  Bu nedenle; 3402 sayılı Kanunun 30/2. madde hükmüne göre kadastro mahkemesince re’sen yapılacak araştırma ile taşınmazların niteliği ve maliklerinin belirlemesi zorunlu olduğu halde çekişmeli taşınmazların orman sayılan yerlerden olup olmadığının tesbiti için tahdit haritası, eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarına dayalı olarak usûlüne uygun orman araştırması yapılmamış, yapılan mera araştırması da taşınmazların mera niteliğinde olup olmadıklarını belirleme noktasında yetersizdir. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz.
Dosya içeriğinden, çekişmeli taşınmazların bulunduğu bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp yapılmadığı anlaşılamamaktadır. Bir yerde orman kadastrosu yapılmışsa, kural olarak: bir yerin orman olup olmadığı, kesinleşmiş tahdit harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenir. Mahkemece, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede dava tarihinden önce yapılıp kesinleşen bir orman kadastrosunun bulunup bulunmadığı Orman İşletme Müdürlüğünden araştırılarak, bulunması halinde orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilân tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneğinin dosyaya getirtilmesi; önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu ve fen memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, kesinleşmiş tahdit haritası ve tapulama paftası ölçekleri denkleştirilerek sağlıklı bir biçimde zemine uygulanıp, değişik açı ve uzaklıklarda olan en az 4 ya da 5 orman tahdit sınır (OTS) noktasını gösterecek biçimde çekişmeli taşınmazların tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı; bilirkişilere tahdit hattı ile irtibatlı müşterek kroki düzenlettirilmeli,
Yapılacak araştırma sonucunda kesinleşen orman kadastrosunun bulunmadığının anlaşılması halinde ise yöreye ait en eski tarihli memleket haritası ile tespit tarihinden 20 yıl öncesine ait memleket haritası, dayanağı hava fotoğrafları ve topografik haritası getirtilerek ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01/06/1988 gün ve 31/13 E.K.; 14/03/1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13/06/1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; kesinleşmiş orman kadastrosu bulunmadığından, yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, 2007 yılında verilen men kararı krokisi zeminde uygulanıp kapsamı belirlenmelidir.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın öncesinin orman sayılan yerlerden olduğunun saptanması halinde; ormanlarda sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceğinden ve ormanlardan tapu ve zilyetlikle yer kazanılamayacağından, davacı gerçek kişinin davasının reddi ile taşınmazın orman niteliği ile Hazine adına tescili gerekir. Yine, dosyada mera iddiası bulunduğuna göre usulünce mera araştırması yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idarî merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı kanunlar uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı Özel İdare Müdürlüğünden, 4342 sayılı Kanun uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı Mülkî Amirlikten sorulup saptanmalı, yapılmış ve bu yönetimsel işlemler kesinleşmiş ise, mera tahsis haritası ve eki belgeler yerinden getirtilmeli, yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, dava konusu taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek yerel bilirkişi, tanıklar, uzman bilirkişiler ve tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde, dava konusu taşınmaz başında yapılacak keşifte, bölgede mera tahsisi yapılmış ise, mera tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlendikten sonra yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi fen memuru eliyle yerine her iki harita çakıştırılmak suretiyle uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal ya da yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamaya meydan vermeyecek şekilde belirlenmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idarî merciler tarafından mera tahsisi yapılmamış ise yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda tesbit tutanağı bilirkişilerinden olaylara dayalı bilgi alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde, tesbit tutanağı bilirkişileri taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları arasındaki çelişki duraksamasız giderilmeli, öte yandan uzman ziraatçi bilirkişi eliyle taşınmaz bizzat mahkemece görülüp gözlenmeli, taşınmazın fiziksel yapısı, meyil durumu, taş ve toprak unsurundan hangisinin galip olduğu ayrıntılı şekilde keşif tutanağına geçirilmeli, komşu taşınmazın toprak yapısı ile dava konusu taşınmazın toprak yapısı mukayese edilmeli, bu fiziksel olgular da keşif tutanağına geçirilmeli, dava konusu taşınmaza komşu taşınmazın tesbit tutanakları içeriğine göre tesbitlerine bir kayıt ve belge esas alınıp alınmadığı dikkate alınarak, alınmamış ise tutanakların içeriğinde vurgulanan maddî ve hukukî olgularla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, belge esas alınmış ise sözü edilen belgelerin nizalı parsel yönünü ne biçimde ve kimin yeri olarak sınır gösterdiği incelenmeli, davalı olup olmadıkları tesbitlerinin kesinleşip kesinleşmediği incelenip irdelenmeli, taşınmazın mera vasfında olup olmadığı tam olarak belirlenmeli,
Dava konusu taşınmazın orman ya da mera sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, taşınmazın öncesinin ne olduğu, imar ve ihya yapılmışsa hangi tarihte başlanıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, komşu parsel kayıtları getirtilerek mahallinde uygulanmalı, dava konusu taşınmaz yönünü ne olarak okuduğu saptanmalıdır.
3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri gözönünde bulundurularak adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları ve satın alınan kişiler yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin değişik 10. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden kanunun amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi gereğince parsellerin tümü hakkında sicil oluşturulacak şekilde, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı gerçek kişi vekilinin ve davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/05/2014 günü oy birliği ile karar verildi.