YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3817
KARAR NO : 2014/6031
KARAR TARİHİ : 03.06.2014
MAHKEMESİ : Mut Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/12/2011
NUMARASI : 2010/681 – 2011/622
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı M.. Ü.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesiyle; Ocak 1993 tarihli ve 1 nolu tapuda kayıtlı yaklaşık 7000 m² yüzölçümündeki taşınmazının, Narlıdere Köyünde yapılan orman kadastrosu çalışmaları sırasında orman sınırları içerisinde bırakıldığı iddiasıyla işlemin iptali ile taşınmazın orman sınırları dışına çıkarılmasını ve adına tapuya tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 10 yıllık süre içinde tapuya dayalı olarak açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Bölgede, 27.06.2000’de altı aylık ilân sonucu kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamaları bulunmaktadır. Arazi kadastrosu 31/01/2008 tarihinde kesinleşmiştir.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın 1990 tarihli memleket haritasında orman sayılan yerlerden ve orman içi açıklık niteliğinde olduğu, arazi kadastrosunda çalılık veya orman olarak tapulama harici bırakıldığı, bu durumda orman kadastrosu kesinleşene kadar orman sayılacağı, zilyedliğin bu tarihten sonra başladığının kabul edileceği, davanın açıldığı tarihe kadar zilyedlik koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de mahkeme gerekçesi somut olaya uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; dava, orman kadastrosuna itiraz niteliğinde olduğuna göre, uyuşmazlığın çözümü için taşınmazın öncesi itibarıyla orman sayılan yerlerden olup olmadığının tesbiti, öncesi orman ise davanın reddine; değil ise, kabulüne ve taşınmazın orman sınırı dışına çıkarılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Dosya kapsamından, davaya konu (A) işaretli 2160 m2’lik taşınmazın 2007 yılında yapılan arazi kadastrosunda hangi nitelikle tesbit harici bırakıldığı belli olmadığı gibi, hükme esas alınan uzman bilirkişi kurulu raporuna ekli 1957 tarihli hava fotoğrafında açık renkli alanda kaldığı ve orman sayılmayan yerlerden olduğunun açıklandığı anlaşılmaktadır. Davacının dayandığı, kadastroda uygulanamayan kayıt olarak görünen, Ocak 1993 tarih ve 1 numaralı tapu kaydının taşınmaza uyduğu yerel bilirkişiler ve fen bilirkişi tarafından açıklanmış, ancak keşif zaptında sınırlar tam olarak tarif edilmemiş, yerel bilirkişilerle tanıkların “uyar” şeklindeki soyut beyanlarına itibar edilmiş, sınırda komşu parseller bulunduğu halde, kayıtları getirtilerek bu kayıtlar yardımıyla bir denetim ve araştırma yapılmamıştır.
Daha önce 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesinde, orman kadastrosunun kesinleşmesinden sonra tapulu taşınmazlarda tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açabilecekleri öngörülmüşken, maddede yazılı “Bu müddet içinde itiraz olmazsa komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hakdüşürücü süredir” sözleri Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Dolayısıyla somut olayda; artık orman kadastrosunun kesinleştiğinden ve mutlaka tapuya dayalı dava açılması gerektiğinden söz edilemezse de, yine de tapu kaydının taşınmaza uyup uymadığı, uymadığı takdirde zilyedlikle kazanılabilecek yerlerden olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
O halde, doğru sonuca ulaşılabilmesi için önceki bilirkişiler dışında seçilecek bir fen ve bir ziraat bilirkişi yardımıyla yeniden yapılacak keşifte, dayanılan tapu kayıtları ilk oluştuğu günden itibaren tüm gittileriyle getirtilip uygulanmalı, yakın komşu parsellere ait kadastro tespit tutanakları, varsa dayanağı kayıt ve belgeler getirtilip, çekişmeli taşınmaz yönünü ne olarak gösterdikleri belirlenmeli, tapu kaydı uyuyorsa, kapsamı 3402 sayılı Kanunun 20/B ve C maddelerine göre belirlenmeli, uymadığı takdirde, zilyedliğin ne zaman başladığı, kim tarafından, nasıl sürdürüldüğü, ekonomik amaca uygun olup olmadığı araştırılmalı, ziraat bilirkişiden bu konularda bilimsel verilere dayalı rapor alınmalı, oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile usûl ve kanuna uygun olmayan hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 03.06.2014 günü oy birliğiyle karar verildi.