Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/3050 E. 2014/8864 K. 28.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3050
KARAR NO : 2014/8864
KARAR TARİHİ : 28.10.2014

MAHKEMESİ : Marmaris Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 13/12/2010
NUMARASI : 2009/692-2010/876

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişiler vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında H. Köyü, D. M.190 ada 110 parsel sayılı 1996,41 m² yüzölçümündeki taşınmaz, tarla niteliğiyle Ş.T.ın zilyetliğinde iken, intikal ve harici satışlardan söz edilerek A.. K.. adına tesbit edilmiş, vaki itiraz üzerine kadastro komisyonu tarafından itirazın reddine karar verilerek 30.12.2008 gün 28.01.2009 tarihleri arasında ilân edilmiştir.
Davacı H.. Ş.. vekili 28.01.2009 havale tarihli dilekçe ile; çekişmeli taşınmazın Ş.T. tarafından vekil edenine satıldığından harici satım ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği iddiasına dayanarak tesbitin iptali ile vekil edeni adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Davacılar İ.. D.. ve arkadaşları vekili 27.01.2009 havale tarihli dilekçe ile; dava konusu taşınmazın M.T.a ait olup ölümü ile mirasçıları kaldığı ve taksim edilmediği iddiasıyla, tesbitin iptali ve mirasçılar adına hisseleri oranında tescili istemiyle dava açmıştır.
Yargılamanın devamı sırasında, aynı parsele ilişkin ayrı ayrı açılan davalar birleştirilmiş ve dava Orman Yönetimine ihbar olunmuş, Yönetim vekili 22.11.2010 havale tarihli dilekçe ile de, davalı taşınmazın orman niteliğiyle tesciline karar verilmesi istemiyle davaya katılmıştır.
Mahkemece, davacı gerçek kişilerin davasının reddine, Orman Yönetiminin davasının kabulüne ve taşınmazın tesbitinin iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişiler vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra dava tarihinde kesinleşen, aplikasyon ve 1744 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ve 2896 ve 3302 sayılı Kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.
Kadastro tesbitine itiraz davalarında pasif husumet, yararına kadastro tesbiti yapılan gerçek veya tüzel kişi olup, davanın taraflarının 3402 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca hâkim tarafından re’sen duruşmadan ve davadan haberdar edilmesi sağlanmalıdır.Dava konusu 190 ada 110 parsel sayılı taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle A.. K.. adına tesbit edildiğinden, davada pasif husumet sahibi olan tesbit maliki A.. K..’ye dava dilekçesi ve ekleri ile duruşma tarihini bildirir davetiye tebliğ edilemediğinden iade olunmuş, daha sonra nüfus idaresinden alınan adresine yapılan tebligat da tebliğ edilemediğinden iade olunmuş ve mahkemece 7201 sayılı Kanunun 35. maddesi uyarınca tebligat ise nüfus idaresi tarafından bildirilen adres dışında başka bir adrese ilişkin olarak yapıldığı, davalının kendisi veya vekili aracılığı ile yargılamaya katılmadığı ve yargılamanın davalıya usûlüne uygun tebligat yapılmadan, delil ve savunmalarını bildirmeye imkan tanınmadan sürdürüldüğü ve sonuçlandırıldığı dosya incelemesinden anlaşılmıştır.
Mahkemenin yukarıda anlatılan bu uygulaması, davalıya davaya karşı cevap, savunma ve delillerini bildirme imkânını kısıtlama sonucunu doğurmuş olup, bu uygulama 1982 Anayasası ile güvence altına alınan savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir. Oysa; savunma hakkı, en tâbi Anayasal haklardandır.
Anayasanın 36. maddesine göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılama hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğinde olduğundan, davalıya usûlüne uygun olarak dava dilekçesi ve ekleri ile duruşma tarihi tebliğ edilmeden, delil toplanılması, savunma ve delillerini bildirmelerine olanak verilmeden keşif yapılması ve hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu gibi adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkına da aykırıdır.
Bir davanın görülmesi için taraf teşkili esastır. Hâkimin bu hususu re’sen gözetmesi gerekir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. HUMK.nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme tarafları dinlemeden, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usûlüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Mahkeme hâkimi tarafından dava dilekçesi ve duruşma gününün taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ ettirilmesi ve tüm tarafların katılımlarının sağlanmak suretiyle taraf oluşturulduktan sonra işin esasına girilip yargılamanın sürdürülmesi gerekir. Yukarıda vurgulandığı gibi kanunî ayrıcalıklar dışında yargılamayı yürüten hâkim davanın taraflarını dinlemeden veya iddia ve savunmalarını yapmak üzere kanunî şekil ve şartlara göre çağırmadan, delilleri toplayıp hüküm veremez (1982 Anayasasının 36. ve H.U.M.K.’nın 73. maddeleri).
Bu itibarla, davalı A.. K..’nin tebliğe yarar adresi tereddüte mahal bırakmayacak şekilde belirlenip, 7201 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ ettirilip, bu davadan haberdar olunması sağlanmalı, taraf teşkili tamamlandıktan ve davalının savunma ve delillerini bildirmesine olanak tanındıktan sonra işin esasına girilip hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili yöntemince tamamlanmadan, davalıya savunma ve delillerini bildirmesine olanak tanınmadan, Anayasa ile güvence altına alınan savunma hakkını kısıtlayacak biçimde işin esasına girilerek yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 28/10/2014 günü oy birliği ile karar verildi.