Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/2747 E. 2014/5924 K. 02.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2747
KARAR NO : 2014/5924
KARAR TARİHİ : 02.06.2014

MAHKEMESİ : Demre(Kapatılan) Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 26/03/2013
NUMARASI : 2012/15-2013/3

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı H.. H.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Kadastro sırasında dava konusu Belören Köyü 161 ada 9 parsel sayılı 19059,23 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak ölü Ümmügülsüm Kocaer adına tespit edilmiştir.
Davacı H.. H.., taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu, edinme koşullarının gerçekleşmediğini öne sürerek dava açmıştır.
Mahkemece davanın reddine, dava konusu taşınmazın Ümmügülsüm Kocaer mirasçısı Mustafa Kocaer ve paydaşları adına tapuya tesciline karar verilmiş; davacı H.. H.. tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 18/01/2012 gün ve 2011/1373-124 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Dosya içinde mevcut dava konusu taşınmaza ait olduğu belirlenen fotoğraflar gözönüne alındığında ziraatçi bilirkişi raporunun taşınmazın niteliği konusunda yeterli açıklamayı içermediği görülmektedir. Bu durumda; toprak yapısı, bitki örtüsü ve taşınmazın öncesinin tarla olarak kullanılıp kullanılmadığı hususunda üç kişilik uzman ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınması gerektiği kuşkusuzdur. O halde mahkemece, doğru sonuca ulaşılabilmesi için mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve üç kişilik ziraat mühendisleri kurulu huzuruyla keşif yapılarak keşif sırasında dinlenilecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın öncesinin ne olduğu, taşınmaz üzerindeki zilyetliğin başlangıcı, sürdürülüş biçimi, kimden kime ve ne suretle intikal ettiği ve ne şekilde kullanıldığı, öncesinde tarla olarak kullanılıp kullanılmadığı, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması halinde imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, imar ve ihyaya konu edilmiş ise ihyanın hangi tarihte başlayıp ne zaman bitirildiği, etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, üç kişilik ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulundan taşınmazın eğimi, toprak yapısı, bitki örtüsü, taşınmazın zemin durumu itibariyle hakim unsurunun toprak mı yoksa taşlık niteliğinde mi olduğu ile ilgili ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmeli…” denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine, çekişmeli taşınmazın kararda gösterilen tespit maliki mirasçıları adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı H.. H.. tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3116 sayılı Kanun gereğince yapılan orman kadastrosu 13.07.1948 tarihinde ilân edilerek kesinleşmiştir.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu ve davalılar adına edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de 24/09/2010 tarihinde taşınmaz başında yapılan keşifte bilgisine başvurulan orman bilirkişi raporunda tahdit haritası ile kadastro paftası çakıştırılmadığı ve uygulanan memleket haritasının dayanağı hava fotoğrafı getirtilip uygulanmadığı için taşınmazın orman olup olmadığını ve hukuki durumunu belirlemeye yeterli ve kanaat verici değildir. Ayrıca taşınmazın dosya içerisinde bulunan fotoğraflarında halen taşlık görünümünde olup ziraat bilirkişi kurulu raporuyla uyuşmamaktadır.
Kural olarak bir yerde, 4785 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13.07.1945 tarihinden sonra yapılıp kesinleşen orman kadastrosu varsa o yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığının kesinleşen orman kadastrosu harita ve tutanaklarının uygulanması sonucu belirlenecektir.
Ne var ki; H.. H.. tarafından taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiasıyla dava açıldığına göre, dava konusu taşınmazın yalnızca kesinleşen orman kadastrosu sınırları dışında kalması yeterli olmayıp zilyetlikle kazanılması koşullarının bulunup bulunmadığının ve ayrıca 6831 sayılı Kanunun 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Kanunla değişik 7. maddesi gereğince “sınırlandırma sırasında orman olduğu halde orman sınırları dışında kalmış orman” olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
O halde, mahkemece, orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilân tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneği ile hem eski tarihli, hem de tesbit tutanağının düzenlendiği tarihten 15 – 20 yıl önce düzenlenmiş memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, orman tahdit haritası ve tapulama paftası ölçekleri denkleştirilerek yerine uygulanıp taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı, bilirkişilere tahdit hattı ile paftadaki kroki düzenlettirilmeli, yine diğer resmî belgeler çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) en eski ve tesbit tutanağının düzenlendiği tarihten önce düzenlenen memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte kroki düzenlettirilmeli, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskopik yöntemle ve üç boyutlu olarak incelettirilip taşınmazın niteliği belirlenmeli, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte, tarım uzmanı bilirkişi olarak üç kişilik ziraat bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılıp, davalı taşınmazdan toprak numunesi aldırılıp toprak yapısı hususunda inceleme yaptırılıp, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi mi yoksa taşlık mı olduğu belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; taşınmazın öncesinin ne olduğu, imar ve ihya yapılmışsa hangi tarihte başlayıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı H.. H..nin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 02/06/2014 günü oy birliği ile karar verildi.