Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/2681 E. 2014/4372 K. 10.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2681
KARAR NO : 2014/4372
KARAR TARİHİ : 10.04.2014

MAHKEMESİ : Kaş Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 12/12/2012
NUMARASI : 2012/81-2012/232

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar vekili, 27.08.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; 1947 yılında 3116 sayılı Kanun kapsamında yapılmış orman tahdidi ile orman sınırları dışına çıkartılmış bulunan …..ada 8 ile …..ada 3 parselde kayıtlı taşınmazların 1987 yılında yapılan sınırlama ile orman sınırları içine alındığını ileri sürerek, ikinci tahdidin iptali ile 1947 yılındaki tahdidin geçerlilik kazanması istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, 6100 sayılı HMK’nun 120/2. maddesi uyarınca dava açarken yatırmadığı gider avansını yatırmak üzere davacıya kesin süre verildiği, ancak; davacı tarafın gider avansı tarifesine göre tensip ara kararıyla belirlenen avansı usûlüne uygun tebliğe rağmen belirlenen kesin süre içinde yatırmadığı gerekçesiyle davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davacı vekiline çıkartılan ihtaratlı tebligat ile gerekçeli karar tebligatlarının usûlüne uygun ve uyapta görünen adresine tebliğ edildiği, avukatlara ait adres değişikliğinin mahkemece manuel yapılamadığı, ancak bağlı bulunduğu baro tarafından güncellenmesi gerektiğinden uyapta belirtilen adresine tebligat çıkartıldığından bahisle temyiz talebinin reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından temyiz talebinin reddi kararı temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, orman kadastrosunun iptali istemine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre; davacılar vekili Av. E.. Ö..’un, 06.09.2012 havale tarihli dava dilekçesinde kendi adresinin “Ş…A…K.. Sok. No….., M… B….D Göztepe/Kadıköy” olarak belirtildiği, keza mahkemenin 13.09.2012 tarihli tensip tutanağında da aynı adresin yer aldığı; davacılar vekilinin dava dilekçesi ekinde sunduğu vekâletnamede ise “A…. İ….M…108/8 Beyoğlu/İstanbul” adresinin yazılı olduğu görülmektedir.
Mahkemece, dava dilekçesindeki talep sonucunun iki hafta içinde açık bir şekilde belirtilmesi, aksi hâlde davanın açılmamış sayılacağı ve gerekli gider avansını iki hafta içinde yatırması, aksi takdirde davanın usûlden reddedileceği ihtarlarını da içeren 13.09.2012 tarihli “Tensip Tutanağı” davacılar vekiline, vekâletnamede yazılı adrese tebliğe çıkarılmış ve işçisi olduğu belirtilen Özkan V… imzasına 05.10.2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Mahkemece, tahkikat için duruşma günü belirlenmeksizin ve taraflar duruşmaya davet edilmeksizin 12.12.2012 tarihinde dosya üzerinde yapılan incelemeyle, gider avansının iki haftalık kesin süre içinde yatırılmadığından bahisle “davanın dava şartı yokluğundan reddine” karar verilmiş, bu karar, davacı vekiline tebliğe “İ…. Cad. A… İ…. M… Kat ….Beyoğlu/İstanbul” adresine çıkarılmış ve işçisi Levent S…. imzasına tebliğ edilmiş; kararın, yapılan tebligatın usûlsüz olduğu iddiasıyla temyiz edilmesi üzerine, mahkemece, 26.09.2013 tarihinde, tebligatın usûlüne uygun olduğu gerekçesiyle davacılar vekilinin “temyiz talebinin reddine” dair ek karar verilmiş ve bu karar davacılar vekilinin dava dilekçesinde bildirdiği adrese tebliğe çıkarılmış ve (okunabildiği kadarıyla) 30.10.2013 tarihinde aynı konutta oturan eşi Kamuran Ö…. imzasına tebliğ edilmiştir.
Davacılar vekili, 06.11.2013 havale tarihli temyiz dilekçesiyle, tebligatların dava dilekçesinde ve tensip zaptında yazılı adreslerden başka adreslere çıkarıldığını ve yetkili olamayan kişilere yapıldığını ileri sürerek, mahkemenin 12.12.2012 tarihli kararı ile 26.09.2013 tarihli ek kararının bozulmasını talep etmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddesinin birinci fıkrasında, bir hukuk davasına ilişkin dava dilekçesinde nelerin yer alacağı açıkça sayılmıştır. Buna göre, “Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri” ve “Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri” dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre, dava dilekçesinde bulunması gereken zorunlu unsurlardan birinin veya birkaçının eksik olması durumunda, mahkemece, davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verilir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde, dava açılmamış sayılır.
Öte yandan, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir (HMK. m. 27). Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı”nın en önemli unsurudur. Zira, insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermesi gereklidir. Hukukî dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Yukarıda da değinildiği üzere, hukukî dinlenilme hakkı, temel üç unsurdan oluşmaktadır. Bunlar, bilgilenme hakkı, açıklama hakkı ve dikkate alınma-değerlendirilme hakkıdır. Bunlar, hukukî dinlenilme hakkının üç aşaması olarak da ifade edilmektedir.
Taraflar, mahkeme işlemleri hakkında usûlüne uygun şekilde bilgi sahibi olmalıdır. Taraf, mahkemenin yaptığı işlemler hakkında bilgi sahibi olmazsa, onun gereğini yerine getiremez, karşı koyma imkânı varsa onu kullanamaz, değiştirilmesi veya düzeltilmesi mümkünse bu konudaki haklarını kullanamaz. Taraf, bilgi sahibi olmadığı bir mahkeme işlemi sebebiyle, yapması gereken bir işlemi yapmamışsa, kendisinden bunun sonuçlarına katlanması beklenmemelidir. Aynı şekilde, bir mahkeme işleminden haberdar olmayan tarafın, o işleme veya karara karşı başvurabileceği yollara ilişkin süreyi kaçırmasından da söz edilemez.
Tarafların mahkeme aracılığıyla bilgilendirilmeleri kural olarak tebligat ve davetiyeler yoluyla olur. Tebligat en genel anlamda, yargılamaya ilişkin işlemleri, yargılamayla ilgili kişilere kanunda belirtilen usûle uygun olarak bildirmek için yapılan belgelendirme işlemidir. Tebligatta asıl amaç, bir bildirimin yapılmasıdır. Hukukî dinlenilme hakkının ihlâl edilmemesi için, bildirimin tebligat hukukuna uygun olması gerekir.
Mahkemece, dava dilekçesindeki talep sonucunun iki hafta içinde açık bir şekilde belirtilmesi, aksi hâlde davanın açılmamış sayılacağı ve gerekli gider avansını iki hafta içinde yatırması, aksi takdirde davanın usûlden reddedileceği ihtarlarını da içeren 13.09.2012 tarihli “Tensip Tutanağı”nın ve gider avansının iki haftalık kesin süre içinde yatırılmadığından bahisle “davanın dava şartı yokluğundan reddine” dair 12.12.2012 tarihli kararın davacılar vekiline, dava dilekçesinde bildirilen adrese değil de re’sen nazara alınan vekâletnamede yazılı adrese tebliğe çıkarılmış olması ve kendisinden bunun sonuçlarına katlanmasının beklenmesi, hukukî dinlenilme hakkının ihlâli sonucunu doğuracağından, davacılar vekilinin “temyiz talebinin reddine” dair 26.09.2013 tarihli ek kararın kaldırılarak, 12.12.2012 tarihli kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 10/04/2014 günü oy birliği ile karar verildi.