YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1711
KARAR NO : 2014/3905
KARAR TARİHİ : 01.04.2014
MAHKEMESİ : Germencik Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/01/2013
NUMARASI : 2012/290-2013/56
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği G……Köyü, K…Mevkiinde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 3398,73 m² yüzölçümündeki taşınmaz hakkındaki davanın kabulü ile davacı M.. Z.. adına tapuya tesciline karar verilmiş; davalılar Hazine ve Orman Yönetiminin temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 03.05.2010 gün ve 2010/4923-5703 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [Dava konusu taşınmaz, yörede 1951 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında fundalık ve çalılık yerlerden olduğu için tapulama harici bırakılmıştır. Mahalli bilirkişi ve tanıklar, davacının, taşınmazı 1964 yılında imar ve ihya ederek kullanmaya başladığını, bu tarihten beri zilyet olduğunu bildirmişlerdir. Ancak, dava konusu taşınmazın güneyinde bulunan komşu 570 sayılı parsel, Germencik Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/79-269 sayılı tescil kararı ile oluşmuş olup, bu dosyanın da davacı M.. Z.. olup, tescil krokisinde ve keşifte, davalı taşınmaz yönü boşluk ve hali arazi olarak gösterilmiş, davacı o davadaki dava dilekçesinde dahi taşınmaz yönünü hali arazi olarak göstermiştir. Bu durum da, çekişmeli taşınmazdaki zilyetliğinin 1993 yılından sonra başladığını göstermektedir. Kaldı ki, mahalli bilirkişi ve tanıkların beyan ettiği gibi zilyetliği 1964 yılında başlamış olsaydı, o davada bu yerin de adına tescilini istemesi gerekirdi. Bu nedenle, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları inandırıcı bulunmamıştır. Bu durumda, davacının zilyetliği 1993 yılından sonra başladığı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla mülk edinme için 20 yıllık zilyetlik süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. O halde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.” denilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı Orman Yönetimi vekili tarafından taşınmazın Hazine adına tescili istemi konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi nedeniyle temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28/06/2012 tarih ve 2012/8492-9703 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak davacı gerçek kişinin davasının reddi yolunda kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; T.M.K.’nun 713’ncü maddesinin altıncı fıkrasında; “Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tesciline karar verilmesini isteyebilirler” denilmiştir. Orman Yönetimi vekili 27.05.2005 tarihli dilekçe ile taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tescil isteğinde bulunduğuna göre, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru görülmediği]ne değinilmiştir.
Hazine vekili, 30/01/2013 tarihli celsede taşınmazın Hazine adına tescilini istemiş ve mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davacı M.. Z..’in (ölü) açmış olduğu davanın reddine, davalı Orman Yönetiminin ve Hazine vekilinin orman vasfıyla tescil isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı Orman Yönetimi vekili ve Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 02.05.1968 tarihinde ilân edilip kesinleşen seri bazda orman kadastrosu bulunmaktadır. Genel arazi kadastrosu işlemi de 1950 yılında yapılmış ve sonuçları 15.04.1951 – 15.05.1951 tarihleri arasında ilân edilmiş ve kesinleşmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman kadastro sınırı dışında kaldığı gerekçesiyle davalı Orman Yönetimi ve Hazinenin tescil isteminin reddine karar verilmişse de yörede orman kadastrosunun 1968 yılında herhangi bir köy ya da belde sınırı esas alınmadan seri usulde yapıldığı ve köyün tamamını kapsamadığı anlaşılmaktadır. Orman kadastrosunun ilânının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değiştirilen 12/3 maddesine dayanılarak çıkartılan ve 19 Ağustos 1974 günlü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Orman Kadastro Yönetmeliğinin “Sınırlama Dışı Kalan Ormanlar İçin Yapılacak İşlemler” başlıklı 128. maddesinin (b) fıkrasında “sınırlaması yapılan devlet ormanının dış ve iç sınırlarına bitişik olmayan Devlet Ormanları hakkında orman kadastro komisyonunca herhangi bir karar verilmiş olmayacağından ve bu gibi Devlet Ormanlarının orman kadastrosu yapılmış sayılmayacağından ıttıla hasıl oldukta hemen orman kadastrosunun yapılması merkezce sağlanır. Bu gibi ormanlarda orman kadastrosu yapılıncaya kadar ilgili kanun hükümlerine göre işlem yapılır” hükmü bulunmaktadır.
Bu durumda; yörede seri usûlde yapılan orman kadastrosunda, Devlet Ormanı olarak sınırlandırılan yerlerin dışında kalan taşınmazlar yönünden kadastro komisyonlarınca inceleme yapılamadığı ve niteliği belirlenmediğinden o yerde orman kadastrosunun yapılmış sayılmayacağı, bir başka anlatımla, o orman serisi dışında kalan yerlerde bir orman sınırlandırılmasının varlığından söz edilemeyeceğinden, bu nitelikte taşınmazların orman olup olmadıkları ve hukuki durumlarının eski tarihli memleket haritası, hava fotoğraflarının uygulanması, üzerindeki bitki örtüsü, toprak yapısı, eğimi ve çevresinin incelenmesi sonucu belirlenmesi gereklidir.
O halde; mahkemece, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve amenajman planı çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 3.3.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; kesinleşmiş orman kadastrosu bulunmadığından, yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler marifetiyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ölçeğinin kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 17. maddesi kapsamında orman içi açıklığı niteliğinde bulunup bulunmadığı belirlenmeli, 4999 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 7/1 ve Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 26/4. maddesi gereğince herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların Devlet Ormanı olarak sınırlandırılacağı, aynı yönetmeliğin 26. maddesinin 2. paragrafı gereğince bu tür yerlerin sınırlama dışı bırakılmış veya orman sayılmamış olmasının bu yerlerin orman olma vasfını ortadan kaldırmayacağı gözetilmelidir. Yapılan inceleme sonunda dava konusu taşınmaz orman sayılan yerlerden olduğu anlaşıldığı takdirde orman niteliğiyle Hazine adına, orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığı takdirde Hazinenin tescil istemi de gözönüne alınarak hali hazır niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 01/04/2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.