YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/161
KARAR NO : 2014/2092
KARAR TARİHİ : 18.02.2014
MAHKEMESİ : Sakarya Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 27/09/2013
NUMARASI : 2013/180-2013/31
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılardan H.. C.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi, 21/05/2013 havale tarihli dilekçesi ile; .. İlçesi, .. Köyü 156 ada 4 sayılı parselin 2/B vasfıyla yapılan tesbitinin iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tapuya kayıt ve tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece; davalı H.. C..’a yönelik davanın husumet yokluğu nedeni ile reddine, diğer davalılar yönünden davanın kabulüne, 156 ada 4 parsel sayılı taşınmaz hakkında 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesine göre yapılan orman sınırları dışına çıkarma işleminin iptaline, taşınmaz orman niteliği ile Hazine adına kayıtlı olduğundan yeniden sicil oluşturulmasına yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davalı H.. C.. tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 2/B madde uygulamasına itiraza ilişkindir
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde, 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 03/07/1978 tarihinde ilân edilen orman kadastrosu, 3302 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 25/04/2013 tarihinde ilân edilen 2/B madde uygulaması ve 03/05/2005 – 01/06/2005 tarihleri arasında ilân edilen arazi kadasrosu vardır.
Yörede 2005 yılında yapılan kadastro sırasında dava konusu taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle H.. C.. adına tespit edilmiş ve Orman Yönetimi tarafından açılan davada Hendek Kadastro Mahkemesinin 2005/510 – 2006/239 sayılı kararı ile kadastro tesbitinin iptali ile taşınmazın orman niteliğiyle tesciline karar verilmiş, karar kesinleştirilerek tapuda infazı sağlanmıştır. Belirtilen dosyada alınan orman bilirkişi raporunda, taşınmazın 1959 tarihli memleket haritası ve 1947 tarihli hava fotoğraflarında orman sayılan yerlerden olduğu, eylemli 25-40 kök yaşlı fındık ağaçları bulunduğu bildirilmiş, mahkemece de orman bilirkişi raporu doğrultusunda eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle taşınmazın orman olarak tesciline karar verilmiştir. Tesbit tarihinde taşınmaz, eylemli fındık bahçesidir. Daha sonra 2013 yılında yapılan 2/B uygulaması sırasında taşınmazın orman sınırları dışına çıkartılmasına karşı davacı Orman Yönetimi tarafından açılan bu dava sırasında alınan orman bilirkişi raporunda, taşınmazın 1982 tarihli memleket hartasında taşınmazın (B) bölümünün açık alanda (tarım alınında) kaldığı ve 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak yitirdiği rapor edilmiştir. Mahkemece, çekişmeli taşınmazın hükmen orman olması nedeniyle 2/B uygulamasına konu edilemeyceği gerekçesiyle Hazine ile O.. B.. hakkındaki dava kabul edilmiş ise de, mahkemenin kabulü bu konudaki mevzuata ve dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; 20.11.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin 30. maddesi hükmüne göre;
“(1) 2/B uygulamalarında belde, mahalle veya köy sınırları esas alınmak suretiyle çalışma yapılır.
(2) Bir belde, mahalle veya köyde başlatılan çalışmalar o belde, mahalle veya köyün sınırları içinde kalan bütün Devlet Ormanlarını kapsayacak şekilde ve eksiksiz olarak yapılır.
(3) Bu yönetmelik hükümlerine göre işlemleri tamamlanmış ve kesinleşmiş belde, mahalle veya köylerdeki Devlet Ormanlarında bu amaçla tekrar çalışma yapılamaz.
(4) Ancak;
a) Kadastro uygulamaları yapılmış, ilân edilmiş ve kesinleşmiş, belde, mahalle veya köyde kesinleşmiş orman sınırlarına göre orman sayılmayan alanlar içinde kalan taşınmaz iken, herhangi bir nedenle mülkiyet anlaşmazlığının yargıya intikal etmesi ve niza konusu taşınmaz hakkında mahkeme kararı ile ilk defa ve hukuken orman sayılan yer kararının verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi ile orman niteliğini kazanmış, ancak, 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi araştırması ve uygulaması yapılmamış yerlerde,
b) 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ve 2896 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi gereğince orman sınırları dışına çıkartılıp orman sınırları dışına çıkarma işleminin iptali için dava açılmış, 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uygulaması sırasında yargılama devam ettiği ve yapılan uygulama iptal edilmiş olmadığından değerlendirilmemiş, uygulama sonrasında yargılaması tamamlanıp kesinleşmiş yargı kararı ile orman sınırları dışına çıkarma işlemi iptal edilmiş yerlerde,
c) Tapuda orman vasfıyla tescilli olup da 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uygulaması sırasında orman sınırları içinde değerlendirilmemiş olması nedeni ile 2/B araştırmasına konu edilmeyen yerlerde,
ç) Çalışma alanı sınırlarındaki kenarlaşma hataları ile fenni hatalardan kaynaklanan nedenlerle 2/B araştırmasına konu edilmeyen yerlerde,
d) Tapulama veya kadastro çalışmaları sırasında davalı olması nedeniyle malik tesbiti yapılmayan ya da gerçek veya tüzel kişiler adına tesbit edilen, ancak, bu tesbite karşı açılan davalar veya tapu iptal davası nedeniyle mahkemeye intikal ettirilen ve davası devam ederken 2/B uygulaması sonucu Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan, ancak, mahkemece 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmaksızın orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilen yerlerde,
Bölge Müdürlüğünce durum tesbiti yapılır. Sonuç ayrıntılı bir rapor ile Genel Müdürlüğe intikal ettirilerek Komisyon görevlendirilmesi talep edilir. Görevlendirilen Komisyon bu Yönetmeliğin ilgili hükümleri doğrultusunda 2/B uygulamalarını yapar.” hükümleri yer almaktadır. Anılan Yönetmeliğin özellikle 4. bendi (a) fıkrasında açıkça mahkeme kararı ile orman sayılan alanlarda dahi 2/B uygulamasının yapılabileceği kabul edilmiştir. Ancak, bunun için, taşınmazın dava tarihindeki eylemli durumuna göre orman sayılmış olmaması gerekir. Somut olayda, Hendek Kadastro Mahkemesinin 2005/1002-2006/717 sayılı kararı taşınmazın 1959 tarihli memleket haritası ve 1947 tarihli hava fotoğraflarında orman sayılan yerlerden olması nedeniyle orman sayıldığı, tesbit tarihinde taşınmazın eylemli fındık bahçesi olduğu, bilirkişi raporlarına göre de, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak yitirdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, mahkemenin gerekçesi yerinde değildir.
Diğer taraftan, davalı H.. C.. hakkındaki dava husumetten reddedilmiştir. 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin üçüncü fıkrasında, Orman Yönetimi tarafından orman kadastrosu ve 2/B uygulamalarına karşı açılacak davalarda hasım, hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler olarak gösterilmiştir. Eldeki davada davalı H.. C..’ın taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, kanundaki “hak sahipliği” kavramının şerh edilmesiyle açıklığa kavuşturulabilir.
6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin ikinci fıkrasında, “hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü; 2 nci maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında ise hasım Hazine ve Orman Genel Müdürlüğüdür.” denilmektedir. Bu maddedeki “hak sahipliği” kavramı yerleşmiş Yargıtay uygulaması ile tapulu taşınmazlarda tapu sahipliği, tapusuz yerlerde ise 3402 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği bulunan
gerçek ve tüzel kişiler olarak kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile, bir taşınmaz üzerinde lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşulları gerçekleşmiş olan kişiler tarafından sınırlamaya itiraz davalarının açılabileceğidir. Bu durumda, evrensel hukukun genel ilkelerinden olan silahların eşitliği ilkesinden hareketle, aktif dava ehliyeti için taşınmaza zilyet olmak kabul edildiğine göre, pasif dava ehliyeti için zilyetliğin öncelikli olarak kabulü ile pasif husumet yönünden taşınmaza zilyet olmak yeterli kabul edilmelidir.
Kaldı ki; 20.11.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin, “2/B uygulama tutanaklarında yer alacak hususlar” başlıklı 31. Maddesinin (d) bendinde, “orman sınırları dışına çıkarılacak yerlerin ormana bitişik sınırlarında kalan kısımlarının halen ve fiilen kimlerin işgali altında bulunduğu”nun tutanaklarda gösterileceği düzenlenmiştir. 2013 yılında yapılan 2/B uygulaması sırasında 2/B çalışma tutanağında halen Mustafa Türkoğlu’nun işgalinde olduğu belirtmesi yapılarak orman sınırları dışına çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, taşınmazın orman olarak tapuda kayıtlı olduğu dönemdeki zilyetlik kabul edilmezse dahi, 2/B ile orman sınırları dışına çıkartıldıktan ve çalışma tutanağında da zilyet belirlemesi yapıldıktan sonra, yönetmelik hükümleri ile 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin 2 ve 3. bentlerinde ifade edilen hak sahipliği statüsünün şartlarının oluştuğunun kabulü gerekir.
Somut olayda; çekişmeli taşınmaz, 2005 yılında yapılan kadastro sırasında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği süresi 20 yılı geçtiği kabul edilerek davalı adına tesbit edilmiştir. Bu tesbite karşı Orman Yönetimince açılan dava üzerine taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman olması nedeniyle tesbit iptal edilmiştir. Daha sonra 2013 yılında yapılan 2/B uygulaması sırasında, taşınmazın (B) harfli bölümünün 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak yitirdiği belirlenerek orman sınırları dışına çıkartılmıştır.
Taşınmazın, Hendek Kadastro Mahkemesinin 2005/510 E. – 2006/239 K. sayılı dosyasında alınan orman bilirkişi raporunda, eylemli 25-40 kök yaşlı fındık ağaçları yaşlarında fındık ağaçları ile kaplı olduğu ve davalının bu yerdeki zilyetliğinin fındık ağaçlarının yaşından daha fazla olması gibi olgular karşısında davalının taşınmazda hak sahibi olduğu açıktır. Şüphesiz buradaki zilyetlik, özellikle taşınmazın orman olarak tescil edildiği 2007 yılından sonra hukuki temeli olmayan bir zilyetlik olsa da, sosyolojik olarak geçerli ve meşru bir zilyetliktir. Zira, davalının bu taşınmaza zilyet olduğu yaklaşık 50 yıllık dönemde, yöre halkının taşınmaza herhangi bir müdahaleleri olmadığı gibi, bu yerin davacıya ait olduğunun da kabul edildiği ve bu durumun tanındığı görülmektedir. Benzer durumların oldukça yaygın olduğu hususu da ülkemizin bir gerçeğidir. Bütün bu olgular karşısında, davalı gerçek kişinin bu taşınmaz üzerinde hak sahibi olmadığını iddia etmek, açık, somut gerçekliğe ve hakkaniyete aykırı düşer. Her ne kadar 2/B uygulaması ile orman sınırları dışına çıkartılan yerler Hazine adına çıkarılmakta ise de, özellikle 6292 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, 2/B alanlarının kullanıcılarına satılması ve/veya bedelsiz iadesi (tapulu alanlar için) sözkonusu olduğundan, bu yerin 2/B ile orman sınırları dışına çıkartılmasında davalı olan zilyedin hukukî yararının bulunduğu da tartışmasızdır.
Yukarıda açıklanan gerekçelere göre, davalı gerçek kişi aleyhine açılan davanın husumetten reddine karar verilmiş olması yerinde olmadığı gibi, çekişmeli taşınmazın (B) harfli bölümünün 31/12/1981 tarihinden önce orman niteliğini yitirdiği ve 25 – 40 kök yaşlı fındık ağaçları ile kaplı taşınmaza yönelik davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı H.. C..’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 18/02/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.