Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/1213 E. 2014/2840 K. 06.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1213
KARAR NO : 2014/2840
KARAR TARİHİ : 06.03.2014

MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 05/06/2013
NUMARASI : 2009/105-2013/95

Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

Kadastro sırasında G… Köyü 102 ada 12 ve 13 parsel sayılı sırasıyla 1274,25 m² ve 4467,97 m² yüzölçümündeki taşınmazlar, belgesizden hali arazi niteliğiyle davalı Hazine adına tesbit edilmişlerdir.
Davacılar, Kanunl süresi içinde K.. Köyüne ait 102 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazlar hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine ve tapu kaydına dayanarak dava açmışlar yargılama sırasında dava konusu taşınmazların bulunduğu köyün adının G… olduğunu belirterek dilekçelerini düzeltmişlerdir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın görev yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 16. Hukuk Dairesin 06/11/2008 gün ve 2008/8425 – 7079 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle: “Mahkemece, davacı vekili tarafından köy isminin düzeltilmesi için verilen dilekçe tarihinden önce kadastro tutanağının kesinleştiği kabul edilerek görev yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, verilen karar dosya kapsamına ve usule uygun değildir. Davacı vekili 15.05.2007 tarihli dava dilekçesinde Karadeniz Ereğli İlçesi, T… B.. mevkiinde bulunan (F 26-b-20-b-2-c) pafta numaralı, 102 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazlar için dava açmıştır. Dava dilekçesinde köy ismini yanlış bildirmiş, bu yanlışlığı da 8.8.2008 tarihli dilekçesi ile düzeltmiştir. Dava konusu edilen taşınmazların Karadeniz Ereğli İlçesi, G… B.. Köyü T.. B.. mevkiinde bulunan (F 26-b-20-b-2-c) pafta numaralı, 102 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazlar olduğunda kuşku yoktur. Taşınmazların kadastro tutanakları 14.04.2007, 16.05.2007 tarihleri arasında askı ilânına çıkmış dava da 15.05.2007 tarihinde açılmıştır. Hal böyle olunca köy adına ilişkin maddi hatanın düzeltilmesi için sunulan 08.08.2007 tarihli dilekçenin dava dilekçesi olarak değerlendirilmesi isabetsiz olup davanın süresinde olduğu gözetilerek işin esasına girilmesi” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne ve dava konusu G…Mahallesi 102 ada 12 ve 13 nolu parsellerin tesbitlerinin iptali ile R.. T… mirasçıları adına el birliği mülkiyet hükümlerine göre tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazların davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamında kaldığı ve zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki; hali arazi niteliği ile Hazine adına tesbit edilen taşınmazların doğu sınırı 102 ada 23 numaralı Devlet Ormanı olup, çekişmeli taşınmazların ormana bitişik olması sebebiyle orman sayılan yerlerden olup olmadıkları ve hukukî durumları öncesi itibariyle araştırılmadığı gibi davacıların dayandıkları tapu kaydı ilk oluşumundan itibaren tüm gittileri ile birlikte varsa revizyon kayıtları getirtilip usulünce uygulanmamış, yine krokiye göre taşınmazların sınırında dere olduğundan jeolog bilirkişiden de rapor alınmamıştır. Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı hüküm kurulamaz.
Dosya içeriğinden, çekişmeli taşınmazların bulunduğu bölgede daha önce orman tahdidi yapılıp yapılmadığı da anlaşılamamaktadır. Mahkemece, bu hususta araştırma yapılmamıştır. Tahdit yapılmışsa; kural olarak, bir yerin orman olup olmadığı, kesinleşmiş tahdit haritasının uygulanmasıyla çözümlenir. Ancak, bu sınırlandırmada 4785 sayılı Kanun hükümlerinin nazara alınmış olması halinde sağlıklı çözüme ulaştırır. Zira, 3116 sayılı Kanun sadece Devlet Ormanlarını belirlemiş olup; bu Kanuna göre, 4785 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13.07.1945 tarihinden önce yapılan sınırlandırmalar sonucu oluşup kesinleşen tahdit haritaları, sınır dışında kalan taşınmazların orman niteliğini ve hukuki durumunu saptamakta yetersiz kalır. Bu şekildeki taşınmazların orman olup olmadığının 4785 ve 5658 sayılı kanunlara göre çözümlenmesi gerekir. 4785 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar hiçbir işleme lüzum olmaksızın devletleştirilmiştir. Devletleştirilen ormanlardan bazıları sonradan yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanun ile iadeye tabi tutulmuştur. İadenin koşulları kanunda gösterilmiştir.
Mahkemece, öncelikle taşınmazın bulunduğu bölgede orman kadastrosu yapılıp yapılmadığı araştırılmalı, orman sınırlandırılması 4785 sayılı Kanun hükümleri nazara alınarak yapılmış ve kesinleşmiş ise, haritası uygulanmak suretiyle; sınırlandırma, 4785 sayılı Kanun hükümleri nazara alınmadan 3116 sayılı Kanunla göre yapılmış ve taşınmazlar, tahdit sınırları dışında kalıyor ise veya orman sınırlaması kesinleşmemiş ya da sınırlandırma hiç yapılmamışsa, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı, tesbit tutanağının düzenlendiği tarihten 15 veya 20 yıl önce çekilmiş hava fotoğrafları ile bu fotoğraflardan üretilmiş memleket haritası, topografik fotogrametri yöntemiyle düzenlenen kadastro haritaları, davacıların dayandığı Kasım 1978 tarih ve 7 nolu tapu kaydının ilk oluşumundan itibaren tüm gittileri, varsa krokisi ile revizyon kayıtları ilgili yerlerden getirtildikten sonra önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi, bir jeoloji mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapıları, bitki örtüsü ve çevreleri incelenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ölçeğinin kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftasının ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya
ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, fotogometri yöntemiyle düzenlenen kadastro paftalarında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı belirlenmeli, taraf tanıkları ve tesbit bilirkişiler dinlenerek dayanak tapu kaydı yöntemince zemine uygulanmalı, tapu kaydının mevki ve sınırlar itibariyle taşınmazlara uyup uymadığı saptanmalı; uyuyor ise geçerli kapsamı tayin olunmalı; fen bilirkişi krokisi üzerine tapu kaydı sınırları kırmızı renkli kalemle gösterilerek keşfi izleme olanağı sağlanmalı, çekişmeli taşınmazların miktarı ve konumuna göre 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi gereğince orman içi açıklığı niteliğinde olup olmadığı, orman içi açıklıklarının zilyetlikle kazanılamayacağı gözetilmeli; taşınmazların dere yatağı olup olmadığı yönünden jeolog bilirkişiden, zilyetlikle kazanılacak kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadıkları yönünden ziraatçı bilirkişiden rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları uygulanmalı; bu taşınmazları sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmazlar başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar davacılar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacılar yanında, (murisler) yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri dikkate alınarak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunnın getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 06.03.2014 gününde oy birliği ile karar verildi.