Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2014/1103 E. 2014/5401 K. 12.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1103
KARAR NO : 2014/5401
KARAR TARİHİ : 12.05.2014

MAHKEMESİ : Torbalı(Kapatılan) Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 20/06/2013
NUMARASI : 2011/125-2013/2

Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı H.. T.. vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Kadastro sırasında, ….. Mah/Köyü, 434 ada 1, 2 ve 8 parsel sayılı sırasıyla 601,67 m², 1728,47 m² ve 756,20 m² yüzölçümündeki taşınmazlar, tarla niteliğiyle 3402 sayılı Kanunun geçici 8. maddesi gereğince, davalı Maliye Hazinesi adına tespit edilmiştir.
Davacı H.. T.. vekili, taşınmazları imar ve ihya ile zilliyetlik yoluyla müvekkilinin kazandığı iddiasıyla dava açmıştır.
Mahkemece; davanın reddine, 434 ada 1, 2 ve 8 parsel sayılı taşınmazların tesbit gibi Maliye Hazinesi adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından, taşınmazların evveliyatının orman olmadığı, imar ve ihya edildiği gerekçesi ile temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde, 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre 07/01/1998 tarihinde ilân edilip 07/07/1998 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulama çalışmaları ve 28/03/2011 – 27/04/2011 tarihleri arasında ilân edilen 3402 sayılı Kanunun geçici 8. maddesi gereğince tesbit harici bırakılan yerlerde yapılan kadastro çalışmaları vardır.
İncelenen dosya kapsamına, dosyadaki bilirkişi raporlarına göre, yörede 1969 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında çekişmeli taşınmazlar ve çevresi paftasında “orman” belirtmesi yapılarak tesbit dışı bırakılmış, 1998 yılında yapılan orman kadastrosu çalışmalarında ise orman sınırları dışında gösterilmiş ve bu işlemler itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu, arazi kadastrosu sırasında orman olarak tespit dışı bırakılan bir yer üzerindeki zilyetliğe, yörede yapılacak orman kadastrosu sonucu tahdit dışında bırakılma tarihinden itibaren değer verilebileceği, tahditten önce sürdürülen zilyetliğin değerlendirilemeyeceği, somut olayda ise, orman kadastrosu işleminin 1998 yılında kesinleştiği belirtilerek bu tarihten dava tarihine kadar kanunda belirtilen 20 yıllık olağanüstü kazandırıcı zamaşımı zilyetlik süresinin dolmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesine göre toprak muhafaza karakteri taşımayan makilik – fundalık ile örtülü yerler orman sayılmazlar. Bu nedenle, 3402 sayılı Kanunun 17. maddesine göre orman sayılmayan bu gibi yerlerin imar ve ihya ile zilyetlikle kazanılması mümkündür.
Bilirkişi raporuna göre, taşınmazların öncesinin kısmen çalılık ve eğimin en yüksek % 6 – 7 olduğu bildirildiğine göre, makilik kavramı içerisinde yeralan çalılık alanlardan eğimi % 12’den düşük olanların toprak muhafaza karakteri taşıdığından sözedilemez. Bu durumda, toprak muhafaza karakteri taşımayan çalılık alanlar esasen orman sayılmıyacağından, bu tür yerlerde sürdürülen zilyetliğin başlangıç tarihinin orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten değil, tespit dışı bırakıldığı tarihten başlayacağı dikkate alınmalıdır. Mahkemece, tahdidin kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi dolmadığı gerekçesi ile salt bu nedenle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Bu nedenle, yapılacak bilirkişi incelemesi sonucu taşınmazların en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında açık alanda gözükmesine rağmen, meyilinin % 12’nin altında olduğu ve eylemli durum itibariyle deliceliklerden aşılanmak suretiyle kazanılmadığı, aksine kişilerce bizzat düzenli şekilde dikilmek suretiyle yetiştirilmiş zeytin ağaçları ile kaplı olduğunun belirlenmesi halinde, bu tür yerlerin zilyetlikle kazanmaya elverişli yerlerden olduğu düşünülerek zilyetliğin başlangıç tarihinin 1969 yılında yapılan genel kadastronun kesinleşme tarihinden itibaren dikkate alınması gerektiği düşünülmelidir.
Ayrıca, dosyaya sunulan orman bilirkişi raporu ekindeki memleket haritasında çekişmeli taşınmazlar, kadastro paftası ile 1963 ve 1979 tarihli memleket haritaları ölçekleri eşitlenip çakıştırılmadan parseller bazında gösterildiğinden, bilirkişinin raporu denetlenemediği gibi, taşınmazların 1963 ve 1979 tarihli memleket haritalarına esas alınan hava fotoğraflarındaki konumunun belirlenmediği; yine, uzman orman bilirkişisi raporunda 1963 tarihli memleket haritasında yanık sahada, 1979 tarihli memleket haritasında 434 ada 1 ve 8 parselin beyaz, 2 parselin ise bir kısmı çalılık rumuzlu yeşil bir kısmı beyaz sahada, 1976 tarihli fotoğrafta üçünün de beyaz sahada, 1995 uçuşlu fotoğrafta 434 ada 1 ve 8 parsellerin tarım arazisi, 2 parselin ise orman örtüsünün yeni kesilmiş alan olarak göründüğü, taşınmazlarda en yüksek eğimin % 6-7 olduğu açıklanmış, ziraat bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda da; 434 ada 1 parselde 10-15 yaşlarında deliceden aşılı 3 adet, 4-5 yaşlı kültür çeşidi 6 zeytin ağacı, 434 ada 8 sayılı parselde 15 – 20 aşlı 8 deliceden aşılanmış zeytin ağacı bulunduğu, 434 ada 2 sayılı parselde ise 20 adet 15 – 20 yaşlarında deliceden aşılanmış zeytin ağacı ile delice aşılı 3-5 yaşlarında 10 adet zeytin fidanı bulunduğu, taşınmazların killi-tınlı-çakıllı toprak yapısında olduğu bildirildiği halde, bu ağaç ve fidanların yaşlarına göre dağılımları belirtilmediği gibi, aşı yaşlarına göre de imar ve ihya ile zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususları irdelenerek raporda tartışılmamıştır.
Ayrıca, 1958 yılında yörede çıkan yangında taşınmazların içinde bulunan ağaçların tahrip olduğu ziraat bilirkişi tarafından bildirildiğine göre, Orman Yönetiminden taşınmazların da içinde bulunduğu bölgede 1958 yılında orman yangınının bulunup bulunmadığı, yangın var ise buna ilişkin tüm rapor ve belgelerin getirtilerek incelenip taşınmazlar üzerindeki yangından önceki bitki örtüsünün tespit edilmesi ve yine 1958 tarihinden önceki hava fotoğrafları ve memleket haritası var ise getirtilerek incelenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi, bir jeolog ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu fen memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla yeniden yapılacak keşifte, 2 Eylül 1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanununa Göre Orman Kadastrosu ve aynı Kanunun 2/B Maddesinin Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 54. maddesi uyarınca hazırlanan Orman Kadastrosu Teknik İzahnamesinin 49. maddesinde yazılı “orman sınır nokta ve hatlarının arza uygulanmasında tutanaklardan, orman kadastro haritasından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon, röper noktalarından yararlanılır. Sınırlama tutanakları ile orman kadastro haritaları arasında çelişme olduğunda ölçü değerleri ve tutanaktaki ifadeler arazinin durumuna göre incelenir. Hangisi araziye daha çok uyum gösteriyorsa ve gerçek duruma uygun ise o esas alınır.” hükmü ile 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin “Teknik İşler” başlıklı Dokuzuncu Bölümünde yazılı esaslar gözönünde bulundurularak uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi beyanlarına başvurularak yerinde bulunmayan orman sınır noktaları, bulunanlardan hareketle tutanak ve haritalarda yazılı mevki, yer, kişi isimleri ile açı ve mesafelere göre, orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulama tutanak ve haritalarının düzenlenmesinde kullanılan hava fotoğrafları ve memleket haritalarından yararlanılarak, değişik açı ve uzaklıklardaki en az 6-7 adet orman sınır noktası bulunup röperlenmeli, anlatılan yöntemle bulunan ilk orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulaması ile ilgili sınır noktaları aynı ölçeğe çevrilerek, çekişmeli taşınmazların orman kadastrosu aplikasyon ve 2/B madde haritalarına göre konumu genel kadastro paftası üzerinde, ayrı renkli kalemlerle gösterilip keşfi izleme olanağı sağlanmalı, aynı ya da yakın orman sınır hatlarında, dava konusu edilen parseller varsa, bunların tümü birleşik harita üzerinde gösterilerek bilirkişilerden müşterek imzalı rapor ve kroki alınmalı, ilk orman kadastro harita ve tutanakları ile aplikasyon ve 2/B madde harita ve tutanaklarının uyumsuz olması halinde yukarıda yazılı Yönetmelikler ile Teknik İzahnamelerde yazılı tutanakların düzenlenmesine esas alınan hava fotoğrafı ve memleket haritası ile desteklenen ve gerçek duruma uygun düşen tutanaklara değer verileceği düşünülmeli, taşınmazlar kesinleşen orman kadastro sınırları içinde bulunduğu takdirde davanın reddine karar verilmelidir.
Taşınmazların kesinleşen orman kadastro sınırlarının dışında bulunduğunun anlaşılması halinde ise, 1963, 1979 ve 2000 basım tarihli memleket haritası, varsa 1963 yılından daha eski tarihli düzenlenmiş memleket haritası ile bu haritaların düzenlenmesine esas alınan hava fotoğrafları ve amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, bilirkişiler yardımıyla çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; taşınmazların eğim ölçer (klizimetre) aleti ile ve memleket haritasındaki münhanilerden yararlanılarak kesin ve gerçek eğimi belirlenmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazların dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır. Ayrıca; uzman orman, ziraat ve fen bilirkişilerden, taşınmazların üzerinde bulunan ağaçların cinsi, sayısı, kapalılık oranı, taşınmazlar üzerindeki dağılımları ile aşı yaşları belirlenmeli, taşınmazların toprak yapısı ve çevresi incelenmeli, bilirkişilerden bu hususları içeren doyurucu rapor alınmalı, mahalli bilirkişi ve tanıklardan taşınmazların öncesinin ne olduğu, ne zamandan beri ne şekilde kullanıldığı hususları ayrıntılı şekilde açıklattırılmalı, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kısıtlamalar davacı (varsa satıcı veya miras bırakan) yönünden araştırılmalı, taşınmazların bulunduğu yerde 1958 yılında çıkan orman yangınına ilişkin tüm harita, tutanak, rapor ve belgeler getirtilerek uygulanmalı, taşınmazların bu yangından etkilenip etkilenmediği, etkilenmiş ise önceki bitki örtüsü belirlenerek bilirkişilerden bu yönde de rapor alınmalıdır. Tüm bu araştırmalardan sonra, zilyetlikle kazanılacak yerlerden olup olmadığı ve dava tarihine kadar davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı saptanmalıdır.
Taşınmazların öncesi orman veya 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesi kapsamında eğimi % 12’yi aşan (toprak muhafaza karakteri taşıyan) çalılık niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde, orman kadastrosunun yapıldığı tarihten dava tarihine kadar zilyetlik süresinin dolmadığı gözetilmeli, aksi takdirde dosyadaki tüm deliller değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hüseyin Tokgöz’ün temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 12/05/2014 günü oy birliği ile karar verildi.