Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2013/9871 E. 2014/1688 K. 11.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9871
KARAR NO : 2014/1688
KARAR TARİHİ : 11.02.2014

MAHKEMESİ : Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 21/10/2010
NUMARASI : 2010/561-2010/677

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar DSİ Genel Müdürlüğü, Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği … Köyü, T.. Mevkiinde bulunan toplam 2 parça taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, dava dilekçesinin 1. sırasında yazılı 8250 m2 ve 2. sırasında yazılı 13000 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar hakkındaki davanın kabulü ile davacı A.. A.. adına tapuya tesciline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; davalılar Orman Yönetimi, Hazine ve DSİ Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 22/06/2004 tarih ve 2004/1985-6438 sayılı kararı ile onanmıştır. Bu kez, davalı Orman Yönetimi ve Hazine vekili kararın düzeltilmesini istemekle, Dairemizin 17/03/2005 tarih ve 2005/1901 – 2965 sayılı kararı ile karar düzeltme talebinin kabulüne ve hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “İncelenen dosya kapsamın göre, çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1954 yılında yapılmış ve 05.08.1954 tarihinde kesinleşmiş olup, davaya konu taşınmazlar orman niteliğiyle taşlık, çalılık olması nedeniyle tapulama harici bırakılmış olduğundan, Medenî Kanunun 713. maddesi ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre tapuya tescil edilebilmesi için, orman kadastro işleminin kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıldan fazla süre ile kanunda belirtilen koşullar altında tasarruf edilmesi gerekir. Dava konusu taşınmazların tesbit tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre orman, taşlık ve çalılık yerlerden olması nedeniyle tesbit dışı bırakılarak orman olduğu belirlendiğine göre, taşınmazların orman olmadığı hususu, ancak yörede yapılıp kesinleşecek orman tahdidi dışında kalması halinde kabul edilebilir. Bu durumda, tahdidin kesinleşmesi tarihi zilyetliğin başlangıcına esas teşkil edecektir. Başka bir anlatımla, yörede yapılacak orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar, taşınmazlar orman sayılan yerlerden olma özelliğini sürdüreceğinden daha önceki tarihlerdeki zilyetliğe değer verilemeyecektir.
Yargıtay H.G.K.nun 24.10.2001 tarihli ve 2001/8-464/751 ile 12.05.2004 tarihli ve 2004/8 – 242 – 292 sayılı kararlarında açıklandığı üzere, genel arazi kadastrosu sırasında orman vasfında çalılık olarak tesbit dışı bırakılan taşınmazın öncesinin orman olduğunun kabulü ile daha sonraki tarihte yapılacak orman kadastrosunda tesbit harici bırakılmasından dava tarihine kadar yirmi yıllık zilyedlikle kazanma süresinin gerçekleşmediği durumda davanın reddinin gerekeceği hükme bağlanmıştır. Davaya konu taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce orman kadastrosunun yapılmadığı gözetildiğinde, davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleştiğinden sözedilemez.
O halde; anılan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olduğundan, davalılar Orman Yönetimi ve Hazine vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulünün gerektiği”ne değinilmiştir.
Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Davalılar Orman Yönetimi, Hazine ve A.. A.. vekillerinin temyizi üzerine, Yargıtay Genel Kurulunun 28/06/2008 tarih ve 2008/20-395 E. – 2008/405 K. sayılı kararı ile; “tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.” denilerek, direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece; Hukuk Genel Kurulu kararına uyulduktan sonra davacının davasının reddine, davalı Hazinenin T.M.K.’nun 713/6. maddesi uyarınca karşı tescil davasının kabulüne, (A) harfi ile gösterilen 13000 m² miktarındaki, (B) harfi ile gösterilen 8500 m² miktarındaki taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Orman Yönetimi vekili tarafından taşınmazın (C) harfli bölümüne yönelik, davalılar DSİ Genel Müdürlüğü vekili ve Hazine vekili tarafından taşınmazın (A) ve (B) bölümlerine yönelik temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanununun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce orman kadastrosu yapılmamıştır. Genel arazi kadastrosu işlemi ise, 1954 yılında yapılmış ve 05/08/1954 tarihinde kesinleşmiştir.
Yapılan incelemede; yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı son oturumda oluşturulan kısa kararda (davacının davasının reddine, davalı Hazinenin T.M.K.’nun 713. maddesi uyarınca karşı tescil davasının kabulüne) dendiği halde, gerekçeli kararda “Davacının davasının reddine, davalı Hazinenin T.M.K.nun 713/6. maddesi uyarınca karşı tescil davasının kabulüne, dava konusu edilen Adana İli, K.. İlçesi, … Köyünde bulunan fen bilirkişisi İbrahim Barukcu tarafından düzenlenen 03.10.2002 günlü rapor ve krokide (A) harfi ile gösterilen 13000 m2 miktarındaki, (B) harfi ile gösterilen 8500 m2 miktarındaki taşınmazların orman vasfı ile en son parsel numarası verilerek Hazine adına tapuya tesciline,” denmiştir. Oysa, kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olması mutlak bozma nedeni oluşturur (İ.B.B.G.K. 10.04.1992 t, 1991/7 E. – 1992/4 K.).
Ayrıca, 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesi hükmü uyarınca, kararın hüküm sonucu kısmında, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekmektedir. Kararın, hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir. Mahkemece, gerekçe bölümünde [(A) harfi ile gösterilen 6015 m², (B) harfi ile gösterilen 7250 m² ve (C) harfi ile gösterilen 33200 m² yüzölçümündeki taşınmazların orman niteliğiyle Hazine adına tesciline,] dendiği halde, hüküm fıkrasının karar bölümünde [(A) harfi ile gösterilen 13000 m² ve (B) harfi ile gösterilen 8500 m² miktarındaki taşınmazların orman niteliği ile Hazine adına tesciline,] karar verilmiş; anılan Kanun hükmüne aykırı olarak, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında ve hükmün kendi içinde çelişki oluşturacak şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar Hazine ve Orman Yönetimi ile DSİ Genel Müdürlüğü vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 11/02/2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.