YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9293
KARAR NO : 2014/1033
KARAR TARİHİ : 23.01.2014
MAHKEMESİ : Borçka Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 01/03/2013
NUMARASI : 2013/55-2013/165
Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında A.. K.. 154 ada 12, 13, 158 ada 6, 167 ada 2, 168 ada 7, 170 ada 12, 14, 26, 28, 37 ve 57, 173 ada 1, 184 ada 6, 187 ada 1, 189 ada 4, 208 ada 1 ve 9 parsel sayılı taşınmazın, belgesizden kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle köy tüzel kişiliği adına tespit edilmiştir.
Davacı, taşınmazların Hazine adına tesbit ve tescili gerektiği iddiasıyla dava açmıştır.
Mahkemece, davanın süresinde açılmadığından görev yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11/04/2012 tarih ve 2012/332 – 5628 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; ”Çekişmeli taşınmazın bulunduğu A.. K..de 3402 sayılı Kanun çerçevesinde 2009 yılında yapılan kadastro çalışmalarının sonuçları 3402 sayılı Kanunun 11. maddesine göre 12.05.2009 tarihinde askıya çıkartılmış, 11.06.2009 tarihinde askıdan indirilmiştir. 3402 sayılı Kanunun 11. maddesi ile Kadastro Tutanaklarının ve Çalışma Sonuçlarının İlânı Hakkındaki Yönetmeliğin 7. maddesine göre, ilânın süresi 30 tam gündür. Aynı Yönetmeliğin 9. maddesinde de, “Kadastro Kanunundaki usûl, kazandırıcı zamanaşımı ve hak düşürücü süreler, 1086 sayılı H.U.M.K.’nın 160 ve 162. maddeleri gereğince hesaplanır”. Bu açıklamalar çerçevesinde, Kadastro Müdürlüğünün A.. K..de 3402 sayılı Kanunun 11. maddesine göre yaptığı ilân, Kanunun amir hükmü olan otuz tam gündür. 30 günlük askı süresi ilânın yapıldığı günün ertesi günü işlemeye başlayacağından, 12.05.2009 günü askıya çıkış günü hesap edilmediğinde, 30 tam günün başlangıcı 13.05.2009 tarihi olup, 30 günlük süre 11.06.2009 günü mesai saati bitiminde sona erer. Somut olayda; Hazine tarafından açılan davanın, 11.06.2009 tarihinde ve süresinde açıldığı ve kadastro mahkemesinin görevli olduğu düşünülmeden davanın esası incelenmeksizin hüküm kurulmasının usule aykırı olduğu”na değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra; dava konusu taşınmazlarla ilgili ada bazında tefrik kararı verilerek dosyalar ayrı esaslara kaydedilmiş, eldeki dava dosyasında davanın reddine, A.. K.. 208 ada 1 parsel sayılı taşınmazın su deposu ve bahçesi vasfıyla köy tüzel kişiliği adına, 208 ada 9 parsel sayılı taşınmazın tesbit gibi tapuya tescillerine karar verilmiş, hüküm davacı sayılı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu, 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4.madde hükmüne göre yapılmış, çekişmeli taşınmazlar orman sınırları dışında bırakılmıştır. Mahkemece, dava konusu 208 ada 1 ve 208 ada 9 parseller üzerinde davalı köy tüzel kişiliği yararına 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri gereğince, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Davacı Hazine, taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiasıyla dava açtığına göre, taşınmazların, öncesi itibariyle orman olup olmadığı ve zilyetlikle kazanılacak yerlerden olup olmadıklarının araştırılması gerekir. Yetersiz araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz.
O halde; mahkemece, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ile komşu parsellerin tutanak ve dayanakları ilgili yerlerden getirtilip, halen Çevre ve Orman Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir uzman orman mühendisi, bir fen elemanı ve bir ziraat bilirkişi marifetiyle yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak, taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazların orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte, tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadıkları belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanmalı; bu taşınmazları sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmazlar başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli,taşınmazın köylünün ortak kullanımında bulunan köy hizmet mallarından olup olmadıkları saptanmalı, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri tutanak içeriği ile çeliştiği takdirde, 3402 sayılı Kanunun 30/1. maddesi gereğince tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenerek çelişkinin giderilmesine çalışılmalı; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalı köy yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri gözönünde bulundurularak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 23.01.2014 günü oy birliği ile karar verildi.