Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2013/7558 E. 2013/8520 K. 30.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7558
KARAR NO : 2013/8520
KARAR TARİHİ : 30.09.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği… Köyünde bulunan takriben 3.000’er m² yüzölçümündeki iki taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, orman kadastrosunun kesinleştiği 28.08.1993 tarihinden dava tarihi olan 17.07.2011 tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresi dolmadığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından esasa yönelik ve Hazine vekili tarafından vekâlet ücretine yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce 28.08.1992 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması bulunmaktadır.
Taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1956 yılında yapılmış ve kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir. Dava konusu taşınmazlar paftasına orman yazılarak tapulama harici bırakılmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanunun uygulanmaya başladığı 10/10/1987 tarihinden önce 2613, 5602 ve 766 sayılı kanunların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışdır. Bir diğer anlatımla, arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak, bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 sayılı Kanunun madde 46/3). Bölgede orman kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki ormanların sınırlandırılması Orman İdaresinden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra ise anılan Kanunun 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya, meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerinin uygulanması gerekir (H.G.K. 21.01.2004 gün ve 2004/8-15-7 ve 12.05.2004 gün ve 8-242-292 ve 12.03.2008 gün 2008/20-214-241 sayılı kararları).
1956 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazların paftasına orman yazılarak tesbit dışı bırakılmışsa da, daha sonra 1992 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosunda tahdit sınırları içine alınmamıştır. Mahkemece yapılan keşifte dinlenen orman, ziraat ve yerel bilirkişiler, çekişmeli yerin kültür arazisi niteliği taşıyan yerlerden olduğu, 25-30 yıl önce imar ve ihyasının tamamlandığı, üzerinde orman bitki örtüsü bulunmadığı, 1959 tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılmayan yer olduğunu açıklamışlardır. Ancak, orman bilirkişi raporu ekindeki memleket haritasında taşınmazların kısmen yeşil alanda kaldıkları anlaşıldığından, memleket haritasındaki işaretler bölümü incelenerek yeşil alanın ne anlama geldiği, çalılık mı, meyve bahçesi mi, orman mı olduğu ve eğimi incelenmemiştir.
Mahkemece, eski tarihli ve 1990’li yıllara ait memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı ( Orman ve Su İşleri Bakanlığı ) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 3/3/2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; orman kadastrosu kesinleştiğine göre, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak kesinleşmiş tahdit haritası ile irtibatlı, taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, yeşil alanda kalan kısımların çalılık rumuzlu yerlerden olması halinde taşınmazların eğimi saptanarak, 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesi karşıt anlamından (mefhum-u muhalifinden) orman sayılan yerlerden olup olmadığı saptanmalı, davalı taşınmazların 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi kapsamında orman içi açıklığı niteliğinde olup olmadığı da araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Ayraca, Medenî Kanunun 713.maddesindeki kanunî ilânlar yaptırıldıktan sonra, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca davacı adına tapu ve kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı kanunun 03.07.2005 gün ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükmü gözönünde bulundurularak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; bozma nedenine göre davalı Hazinenin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 30.09.2013 günü oy birliğiyle karar verildi.