Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2013/5606 E. 2013/8247 K. 23.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/5606
KARAR NO : 2013/8247
KARAR TARİHİ : 23.09.2013

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … ile davalılar Bakanlık ve Orman Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

1995 yılında yapılıp 17.07.1995 ilâ 17.08.1995 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen kadastro sırasında, …. Köyü (Beldesi) 1721 parsel sayılı 35704,71 m² yüzölçümündeki taşınmaz 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereği orman niteliğini kaybedip, orman kadastro komisyonlarınca orman alanı dışına çıkarılan yerlerden olduğu gerekçesiyle, tutanağın beyanlar hanesine “2/B madde ve dava dışı … oğlu … lehine kullanım” şerhi verilerek Hazine adına zeytinlik niteliğiyle tespit edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede 2010 yılında yapılıp, 2011 yılında ilân edilen 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan aplikasyon, düzeltme ve güncelleme çalışmaları sırasında, dava konusu 1721 parsel sayılı taşınmaz, tescil bildirimi ile 801,71 m² yüzölçümündeki bölümü yola terk edilmiş, geriye kalan bölümleri ise, 2112, 2113, 2114, 2115, 2116 ve 2117 parsel sayıları ile 6 parçaya ifraz edilmiş ve 2112 parsel hakkında ise, tutanak düzenlenmeden 5817,03 m² yüzölçümüyle ve beyanlar hanesine 6831 sayılı Kanunun 2/B madde şerhi ile birlikte davacı … lehine zilyetlik (kullanıcı) şerhi verilerek Hazine adına zeytinlik niteliğiyle kadastro gören yerlerde düzeltme ve değişiklik işlemleri için tescil bildirimi beyannamesi ile tapuya tescil edilmiştir.
Davacı … vekili 09.09.2011 havale tarihli dilekçesiyle, 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan kadastro sırasında orman sınır noktalarının hatalı uygulandığı için müvekkilinin kullanımında olan 2112 parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 4000,00 m² yüzölçümündeki bölümünün orman sınırları içinde bırakıldığını ve bu hatalı uygulama ile müvekkilinin kullanımında olan 2112 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün daraltıldığı iddialarıyla, 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan düzeltme ve aplikasyon işleminin iptali ile 2112 parselin orman sınırları içinde bırakılan bölümü üzerinde de müvekkili lehine kullanım şerhi verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın reddine ve ….Beldesi 2112 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin iptali ile 26.03.2012 havale tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (A), (A1), (B) ve (C1) ile gösterilen sırasıyla 1843,44 m², 345,98 m², 880,39 m² ve 557,38 m² yüzölçümündeki bölümlerin beyanlar hanesine kullanım şerhi verilmeksizin orman vasfıyla Hazine adına, aynı krokide (C) ile gösterilen 2189,84 m² yüzölçümündeki bölümünün beyanlar hanesine “Taşınmaz Mehmet kızı, 1949 doğumlu …’nın zilyetliğindedir” şeklinde kullanım şerhi verilerek zeytinlik vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi ile davalılar Orman Yönetimi ve Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 5831 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan aplikasyon ve düzeltme çalışmalarına itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 28.05.1945 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra 1744 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 03.03.1978 tarihinde ilân edilerek kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması ile 16.12.1988 tarihinde ilân edilerek kesinleşen aplikasyon ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması vardır.
Mahkemenin 26.03.2012 tarihli kısa kararında, [davanın reddine ve Göcek Beldesi 2112 parselin teknik bilirkişilerin raporunda ve ekli krokisinde (B) ve (C1) harfi ile gösterdikleri kısımların eylemli orman niteliği ile Maliye Hazinesi adına tapuya kayıt ve tesciline, (B ve C1) harfi ile gösterdikleri kısımların tutanaklarının beyanlar hanesindeki zilyetlik şerhlerinin kaldırılmasına, teknik bilirkişilerin raporunda ve ekli krokisinde (C) harfi ile gösterdikleri kısmın zeytinlik niteliği ile Maliye Hazinesi adına tapuya kayıt ve tesciline, (C) harfi ile gösterdikleri kısmın beyanlar hanesinde “Taşınmaz Mehmet kızı, 1949 doğumlu …’nın zilyetliğindedir” şerhinin yazılmasına] denilerek karar verilmiş iken, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise, “krokide (A, A1, C1 ve B) gösterilen bölümlerin orman niteliğiyle Hazine adına tesciline” karar verilerek, kısa kararda hakkında hüküm bulunmayan krokide (A ve A1) ile gösterilen bölümlerin gerekçeli kararın hüküm fıkrasına eklendiği ve bu suretle, kısa kararla gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında çelişki yaratıldığı anlaşılmaktadır.
Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz (HMK. madde 298/2). Asıl olan duruşma tutanağına yazılıp taraflara tefhim olunan karardır. Tefhim ile birlikte yargılamadan elini çekmiş olan hâkim tefhim ettiği kararı taraflara tebliğ etmek durumundadır. Sonradan yazılan gerekçeli kararın kısa karara uygun olması zorunludur. 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, tefhim edilen kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasının gerektiği öngörülmüştür. Asıl talepler bakımından kısa kararda hükmedilmeyen bir hak ve yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olması veya tersi bir durumun çelişki teşkil etmediğini söylemek olanaklı değildir. İçtihadı birleştirme kararında; çelişkinin varlığı tesbit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu sebeple bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Bu sebeple, mahkemece bozmadan önceki kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak suretiyle bir karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
Ayrıca, kural olarak hukukî yarar dava koşulu olduğu gibi hiç kimsenin kendi aleyhine hukuksal sonuç doğuracak biçimde dava açmasına olanak yoktur. Aksi durumun kabulü, hayatın olağan akışına ve hukukun temel kurallarına aykırılık sonucunu doğurur. Yine önemle belirtmek gerekir ki, hâkim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK. madde 26/l) ve iki taraftan birinin talebi olmaksızın re’sen bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz (HMK.md.24/l). Eldeki somut dava, 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan aplikasyon ve düzeltme çalışmalarına itiraz niteliğindedir. Yani mahkemenin kabulüne konu yaptığı gibi, 2112 parselin niteliği (orman, zeytinlik, tarla vb) ve kullanıcı şerhi dava konusu değildir. Zira, söz konusu edilen parsel hali hazırda zeytinlik niteliğiyle ve beyanlar hanesinde 6831 sayılı Kanunun 2/B madde ve davacı kişi lehine kullanıcı şerhi ile birlikte tapuda kayıtlı olup, Orman veya Hazine tarafından taşınmazın niteliğine veya kullanıcı şerhine yönelik açılmış bir dava da bulunmamaktadır. Kaldı ki, Hazine veya Orman Yönetimi bu hususu dava konusu yapsaydı dahi, bu davanın görüleceği yer kadastro mahkemesi olmayacaktı. Çünkü, 2112 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki kadastro tutanağı 1995 yılında kesinleşmiş ve daha sonra taşınmaz hakkında güncelleme çalışmaları sırasında kullanım kadastro tutanağı düzenlenmemiş ve taşınmaz tescil bildirimiyle ifraz edilerek tapuya tescil edilmiştir. Bu nedenle, taşınmazın niteliği ve kullanıcı şerhiyle ilgili olarak dava açılması durumunda dahi mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekecekti. Ancak, 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan aplikasyon ve düzeltme işlemine karşı askı ilân süresi içinde dava açılması halinde bu davalara bakma görevi kadastro mahkemesine aittir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, davacı gerçek kişinin davada ileri sürdüğü vakıa, 2112 parsel sayılı taşınmazın tamamı, 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi kapsamında Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olduğu halde, yörede 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. madde uyarınca yapılan aplikasyon ve düzeltme çalışmaları sırasında sözü edilen parselin kısmen 6831 sayılı Kanunun 2/B madde kapsamı dışında ve kesinleşen orman tahdidi içinde orman olarak bırakıldığı hususuna ilişkindir.
Ancak, mahkemece davada dayanılan – ileri sürülen vakıa veya hususla ilgili olarak herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadığı gibi, yani bir başka anlatımla, kesinleşen orman ve 2/B madde uygulama çalışmaları ile 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile eklenen Ek 4. maddeye göre yapılan aplikasyon ve düzeltme çalışması arasında uyumsuzluk bulunup bulunmadığı, uyumsuzluk varsa bu uyumsuzluğun nedenleri ile aplikasyon ve düzeltmenin kanun ve yönetmeliklere uygun yapılıp yapılmadığı hususları araştırılmadığı gibi, gerçek kişinin açtığı dava reddedilmesine ve Hazine veya Orman Yönetimi tarafından taşınmazın niteliğine veya kullanıcı şerhine yönelik açılmış bir dava da bulunmamasına rağmen, (Yukarıda belirtildiği gibi, dava açılmış olsaydı dahi, sözü edilen iddialar yönünden genel mahkemeler görevlidir) davacı kişinin açtığı davayla H.M.K.’nun 24 ve 26. maddelerine ve hiç kimsenin kendi aleyhine hukuksal sonuç doğuracak biçimde dava açamayacağı yönündeki temel kurala da aykırı bir şekilde, re’sen alınan kararla, 2112 sayılı taşınmaz ifraz edilerek ve mevcut tapu da iptal edilmeden tapulu taşınmaz hakkında tescil kararları verilip mükerrer sicile yol açacak şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Belirtilen bu yönlerde de önemli usûl hataları mevcut olup, bu yönler de ayrıca bozma nedenidir. Bundan başka, tapu maliki Hazinenin davaya dahil edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; bütün tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 23/09/2013 günü oy birliği ile karar verildi.