YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/2350
KARAR NO : 2014/4963
KARAR TARİHİ : 24.04.2014
MAHKEMESİ : Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 15/09/2011
NUMARASI : 2011/228-2011/247
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine ve davalı A.. K.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine, davalı A.. K.. adına tapuda kayıtlı olan K… Köyü..ada 20 sayılı parselin asliye hukuk mahkemesinin 2009/38 D.İş sayılı tespit dosyasındaki bilirkişi A.Zeki T..’ın 20.10.2009 tarihli raporunda (A) harfi ile işaretli 45574,01 m² yüzölçümlü bölümünün orman bitki örtüsü ile kaplı, özel mülkiyete konu olmayacak dere yatağı olduğunu ileri sürerek, bu bölüme ilişkin tapunun iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tescilini veya dere yatağı olarak tescil harici bırakılmasını istemiştir.
Mahkemece, taşınmazın tapu kaydının 3083 sayılı Kanun hükümlerine göre arazi toplulaştırması sonucu idarî kararla oluştuğu, idarece yapılan veya yaptırılan toplulaştırma işlemi idarî yargı yerinde açılacak bir dava ile iptal ettirilebileceğinden davanın idarî yargının görevine girdiği gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmekle Dairece bozulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 29/11/2010 gün ve 2010/12202 E. – 14785 K. sayılı bozma kararında özetle; “mahkemece, dava konusu taşınmazın tapu kaydının oluşumuna esas teşkil eden toplulaştırma işlemlerinin idarî yargı çevresini de kapsayacak şekilde kesinleşmiş olduğu ve bu işlemlerin idari yargı yerinde dava açılarak bozulmadıkça hukukî varlıklarını koruyacakları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de,
Dava, … ada 20 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının oluşumuna esas toplulaştırma veya derecelendirme işleminin iptali değil, mülkiyet hakkına dayanılarak tapu kaydının iptali ve tescil istemine ilişkindir. Başka bir anlatımla; davacı Hazine, 3083 sayılı Kanun uygulamasının ya da toplulaştırma işlemlerinin yanlış veya kanuna aykırı yapıldığından iptalini istemeyip, toplulaştırma işleminden önce mevcut olan mülkiyet hakkına dayalı olarak tapu sicilinin düzeltilmesini istenmektedir. Medenî Kanunun 1025. – 1027. (933. – 935.) maddeleri gereğince ilgililerin yazılı bildirimleri dışında, kural olarak mülkiyetin belirlenmesine ilişkin tescil, tapu iptali tescil gibi tapu sicilinde değişiklik yapmayı gerektiren davalara bakma görevi adli yargı yerine aittir. Çünkü adli mahkemelerin kararı olmadan tapu sicilinde değişiklik yapılamaz. Bu nedenle, bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenenler, tapu sicilinin düzeltilmesini özel hukuk hükümleri uyarınca adli yargı yerinde dava edebilirler.
Temelinde özel mülkiyete konu olamayacak meralar, ormanlar, kıyılar, dere ve nehir yatakları gibi Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu malı niteliğindeki taşınmazlar 3083 sayılı Kanun hükümlerine, arazi toplulaştırma işlemine tabi tutulamaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.1997 gün ve 1997/1-655-1003 sayılı kararında da kabul edildiği gibi (İdarî mercilerin kanundan kaynaklanan bir yetkileri bulunmayan konularda aldıkları karar yok hükmünde olup, buna dayanılarak yapılan tescil de yolsuz tescil niteliğindedir.) Arazi toplulaştırma işlemi de idari bir işlemdir. Toplulaştırma işleminden önce kadastral parselde mevcut hak aynen toplulaştırma parseline yansıtılması gerekir. Yansıtılmamışsa bu usulsüzlük adli yargıda dava konusu edilebilir. H.G.K.’nun 30.05.2007 gün ve 2007/1 – 319 – 324 sayılı kararı ile “3083 sayılı Kanun hükümlerine göre arazi toplulaştırmasının yapılmasından önce taraflar arasındaki kesin hükmün toplulaştırma sırasında gözönünde bulundurularak işlem yapılması gerekir. Aksi takdirde toplulaştırma sonucu (idarî yolla) oluşturulan tapu kaydı yolsuz tescil niteliğindedir” gerekçesiyle toplulaştırma sonucu davalı adına tescil edilen tapu kaydının iptaline dair adli yargıda verilen karar oybirliği ile onanmıştır. Yine Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2009 gün ve 2009/8-59-106 ile 23.06.2010 gün ve 2010/8-283-340 sayılı kararlarında da “imar işlemine konu encümen kararlarının iptali istenmediği, imar uygulaması sırasında kadastral parselde davacının imar parseline yansıtılacak bir hakkı olmadığı halde, böyle bir hakkın varlığı imar işleminden önce veya sonra saptanmış olması halinde, idarî yargıda imarın iptaline gerek olmadan adli yargıdan verilen ve böyle bir mülkiyet hakkını saptayan bir karar ile imar parseline ait tapu kaydının iptal edilebileceği kabul edilmiştir. Doğal olarak, salt toplulaştırma işlemlerindeki haksızlık ve usûlsüzlüklere dayalı isteklere ilişkin davalar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usûlü Kanununun 7. maddesi gereğince 60 gün içinde açılması halinde idarî yargı yerinde görülecektir. Somut olayda; 3083 sayılı Kanun uygulamasının iptali istenmeyip, kadastro ve toplulaştırma işlemi öncesi mülkiyet hakkına dayanılarak davalı adına yolsuz olarak oluşturulan sicilin iptali istendiğinden davaya bakma görevi adli yargıya aittir. Bu nedenle, mahkemece davanın esası hakkında inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin usûl ve kanuna aykırı olduğu” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne ve 20.10.2009 günlü fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen alanın tapusunun iptali ile dere yatağı olarak tescil harici bırakılmasına karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından vekâlet ücreti yönünden, davalı A.. K.. tarafından ise esasa ilişkin olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, arazi toplulaştırma işlemi sonucu davalı adına tescil edilen tapu kaydının mülkiyet iddiasına dayalı olarak iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde bugüne kadar orman kadastro çalışmalarının yapılmadığı anlaşılmıştır. Yörede, 3083 sayılı Kanun ile 24.09.1979 gün ve 7/18231 sayılı tüzük hükümlerine göre yapılan ve 24/09/2004 – 08/10/2004 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen arazi toplulaştırma ve borçlandırma yoluyla yapılan arazi dağıtımı işlemi vardır. Bu işlem sonucunda dava konusu parsel, 3083 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince davalı adına tahsis edilmiştir.
Mahkemece (A) harfi ile gösterilen bölümün tespit dosyasındaki raporlara göre çatak olduğu ve özel mülkiyete konu olamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki; mahkemece çekişmeli yerle ilgili 2004 yılında yapılan arazi toplulaştırma ve borçlandırma yoluyla yapılan arazi dağıtımı işlemlerine ilişkin tüm belgeler, dava konusu taşınmazın toplulaştırma öncesi kadastro paftası, komşu parsellere ait kadastro tutanakları ve dayanak belgeleri getirtilerek keşifte uygulanmamış, tespit dosyasındaki çekişmeli taşınmazın renksiz fotokopi memleket haritası üzerinde elle gösterildiği yetersiz bilirkişi raporu hükme esas alınmış, davalıya bu yerin ne şekilde tahsis edildiği, başka yerdeki arazisine karşılık olarak mı, yoksa bedel alınarak mı verildiği sorulmamıştır. Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı hüküm kurulamaz.
Bu nedenle; mahkemece öncelikle çekişmeli yerle ilgili 2004 yılında yapılan arazi toplulaştırma ve borçlandırma yoluyla yapılan arazi dağıtımı işlemlerine ilişkin tüm belgeler, dava konusu taşınmazın toplulaştırma öncesi kadastro paftası, davalıya bu yerin ne şekilde tahsis edildiği, başka yerdeki arazisine karşılık olarak mı, yoksa bedel alınarak mı verildiği sorularak alınacak cevap, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı, tahsisle oluştuğu tarihten 15 veya 20 yıl önce çekilmiş hava fotoğrafları ile bu fotoğraflardan üretilmiş memleket haritası, topografik fotogrametri yöntemiyle düzenlenen kadastro haritaları, komşu parsellere ilişkin kadastro tespit tutanak ve dayanakları ilgili yerlerden getirtildikten sonra önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı marifetiyle yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; kesinleşmiş orman kadastrosu bulunmadığından, yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, fotogrametri yöntemiyle düzenlenen kadastro paftalarında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı belirlenmeli, taşınmazın Toplulaştırma Kanununa uygun kullanılıp kullanılmadığı yönünden ziraatçı bilirkişiden rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Kabule göre de; dava kabul edildiği halde davacı Hazine yararına vekâlet ücreti takdir edilmemiş olması da doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hazine ile davalı A.. K..’ın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/04/2014 günü oy birliği ile karar verildi.