YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/11112
KARAR NO : 2014/2710
KARAR TARİHİ : 03.03.2014
MAHKEMESİ : Pınarbaşı (Kayseri) Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/06/2013
NUMARASI : 2003/91-2013/129
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi tüm taraflar tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı K.. K.., tapuda davalı Hazine adına ham toprak niteliğiyle kayıtlı 115 ada 15 parsel sayılı taşınmaz içinde kalan 40, 15 ve 5 dönüm miktarındaki taşınmazın kendi kullanımında olduğunu iddia ederek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece davanın 06/06/2013 tarihli kadastro bilirkişi rapor ve krokisinde (D) harfi ile işaretli bölüm yönünden reddine, aynı raporda (A), (B) ve (C) harfleri ile işaretli bölümler yönünden kabulüne, bu bölümlerin tapu kayıtlarının iptaliyle davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı tarafından (D) harfi ile işaretli bölüme, davalı Hazine ile dahili davalı Orman Yönetimi tarafından (A), (B) ve (C) harfleri ile işaretli bölüme yönelik temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazı bulunduğu yerde 1995 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda 115 ada 15 parsel sayılı taşınmaz, ham toprak niteliğiyle Hazine adına tesbit edilip kesinleşmiştir.
Taşınmazlar başında yapılan keşif neticesi düzenlenen 06/06/2013 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisinde davacının talep ettiği (C) harfiyle işaretli 24617,21 ve (B) harfiyle işaretli 8651,48 m²’lik bölümün Hazine adına tapuda kayıtlı 115 ada 15 parsel sayılı taşınmaz içinde; (A) harfiyle işaretli 7025,40 m²’lik bölümün (A-1) ile gösterilen kısmının Hazine adına tapuda kayıtlı 111 ada 70, (a-2) ile gösterilen kısmının ise orman niteliğiyle Hazine adına tapuda kayıtlı 111 ada 57 parsel içerisinde; (D) harfiyle işaretli 15282,07 m²’lik bölümün (D-1) ve (D-4) ile gösterilen kısmının 115 ada 15 parsel içerisinde, (D-2) ile gösterilen kısmının tapuda R… Y… adına kayıtlı 115 ada 13 parsel içerisinde, (D-3) ile gösterilen kısmının ise tapuda Z..Y… adına kayıtlı taşınmaz içerisinde kaldığı belirtilmiştir.
Yargılama sırasında Orman Yönetimi davaya dahil edilmiştir.
Mahkemece, dava dışı R… ve Z…Y.. adına tapuda kayıtlı (D) harfiyle işaretli bölüm içinde kalan (D-2) ve (D-3) ile gösterilen bölümlere yönelik, tapu maliklerine husumet yöneltilerek açılan bir davanın olması nedeniyle, davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işen esasına girilerek reddedilmiş olması doğru değil ise de, sonuç olarak reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Taşınmazların (A), (B) ve (C) ile (D-1) ve (D-4) ile gösterilen bölümlerine yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir. Şöyle ki; hükme dayanak alınan 19/06/2013 tarihli orman bilirkişi raporunda 1957 basım tarihli memleket haritası uygulanmış olmasına rağmen, elde edildiği hava fotoğrafı uygulanmamış olması ve
(D-1) ve (D-4) harfleriyle işaretli bölümüm ise, memleket haritası kapsamı dışında kalması nedeniyle orman bilirkişi raporu hükme yeterli değildir. Ayrıca, mahkemece üç defa çekişmeli taşınmaz başında keşif yapılmış olup, 28/05/2004 tarihli keşifte dinlenen ziraat bilirkişi M…D..tüm taşınmazların tarım arazisi niteliğinde olduğunu, 22/05/2007 tarihli keşifte dinlenen ziraatçi bilirkişi (A) ve (B) harfleriyle işaretli taşınmaz bölümlerinin tarım arazisi, (C) harfiyle işaretli taşınmaz bölümünün ise boş arazi olup işlenmesi halinde, tarım arazisi niteliği kazanabileceğini, 05/06/2013 tarihli keşifte dinlenen ziraat bilirkişi Zeki Büyüktanır (D) harfiyle işaretli bölümümün tarım arazisi niteliğinde olduğu, (A), (B) ve (C) harfleriyle işaretli bölümler üzerinde uzun yıllar tarım yapılmadığı bildirilmiştir. Bu haliyle, ziraat bilirkişi raporları arasında çelişki mevcut olup, mahkemece bu çelişki giderilmemiştir.
Dosya içeriğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp yapılmadığı anlaşılamamaktadır. Mahkemece, bu hususta araştırma yapılmamıştır.
Kural olarak; bir yerde orman kadastrosu yapılmışsa bir yerin orman olup olmadığı, kesinleşmiş tahdit harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenir ise de, o yerde köy ya da belde sınırlarının tümünü kapsayan ve 4785 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak orman kadastrosunun yapılması halinde sağlıklı çözüme ulaşılır. Çünkü, 3116 sayılı Kanunda sadece Devlet Ormanlarının kadastrosunun yapılması öngörülmüştür. Bu nedenle; 4785 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13.07.1945 tarihinden önce yapılan sınırlandırmalar sonucu kesinleşen tahdit harita ve tutanaklarıyla, sınır dışında kalan taşınmazların orman niteliği ve hukukî durumu saptanamayacağından, çekişmeli taşınmazın orman olup olmadığının 4785, 5658 sayılı kanunlar ile 6831 sayılı Kanunun 5/11/2003 tarihli ve 4999 sayılı Kanunla değişik 7. maddesi hükümlerine göre (19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Kanunla 7. maddede yapılan ibare değişikliği de nazara alınarak) çözümlenmesi gerekir. 4785 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince, aynı Kanunun 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar hiçbir işleme lüzum olmaksızın Devletleştirilmiştir. Devletleştirilen ormanlardan bazıları sonradan yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanun ile iadeye tabi tutulmuş ve iade koşulları bu kanunda gösterilmiştir.
Mahkemece, öncelikle orman sınırlandırması 4785 sayılı Kanun hükümleri nazara alınarak yapılmış ise, tahdit haritası uygulanmak suretiyle; sınırlandırma 4785 sayılı Kanun hükümleri nazara alınmadan 3116 sayılı Kanuna göre yapılmış ve taşınmaz, tahdit sınırları dışında kalıyor ise veya sınırlandırma hiç yapılmamışsa, eski tarihli memleket haritası ile elde edildikleri hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip; önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, üç ziraat mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli yer ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle, bu belgelerde taşınmazın ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ölçeğinin kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan, krokili, bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyedlik yolu ile kazanma koşulların araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak, yapılacak keşifte 1990’lı yıllara ait hava fotoğrafları ve memleket haritasında taşınmazların o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, yine fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı, zilyedlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, taşınmazların toprak yapısı incelenmeli, çekişmeli taşınmazın fiili durumunu da belirtir şekilde rapor alınmalı, imar ve ihya üzerinde durulup, bu konuda ve zilyedliğin tesbiti yönünden tanık beyanlarına başvurulmalı, tarafların bildirecekleri zilyedlik tanıkları taşınmaz başında dinlenip; taşınmazın öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyedliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin hangi eylemli olaylara dayandırıldığı belirlenmeli, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı yanında, (murisler) yönünden de aynı çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden başkaca taşınmaz mal tesbit ya da tescil edilip edilmediği tapu müdürlüğü ve ilgili kadastro müdürlüğü ile hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden sorulup, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükmü gözetilerek sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Ayrıca, HMK’nun 297. maddesi uyarınca hükmün; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde olması gerekirken, mahkemece hüküm yerinde sadece (A), (B) ve (C) harfleriyle işaretli bölümlerin yüzölçümleri ve hangi parsel içerisinde kaldıkları belirtilmeden tapu kayıtlarının iptaline karar verilmiş olması da usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; tüm tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 03/03/2014 günü oy birliği ile karar verildi.