Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2013/10595 E. 2014/1865 K. 13.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10595
KARAR NO : 2014/1865
KARAR TARİHİ : 13.02.2014

MAHKEMESİ : Şarkikaraağaç Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 21/03/2013
NUMARASI : 2008/232 – 2013/80

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Kadastro sırasında, Ş.. İlçesi, Y.. D.. Köyü 132 ada 32 parsel sayılı taşınmaz, 62211,51 m2 yüzölçümü ve tarla vasfı ile davalı Hazine adına tesbit görmüştür.
Davacı, dava dilekçesinde; 132 ada 32 parsel sayılı taşınmaz içinde kalan Doğusu: S.. A.., B..: S.. A.., K..: orman, Güneyi: dere ile çevrili takriben 12 dekar tarlanın kendisine ait olduğunu ve bu nedenle tapusunun iptali ile kendi adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi tabebiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davacının H.. A..’nın murisi olan babasının ekonomik amacına uygun biçimde aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla 20 yılı aşkın süredir dava konusu taşınmazı zilyetliğinde bulundurduğu, vefatıyla dava konusu taşınmazın taksim soncu H.. A..ya kaldığı, bu kişinin satması neticesinde taşınmazın davacıya intikal ettiği, böylelikle TMK’nun 713/2. maddesindeki şartların tümüyle oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile; Ş.. İlçesi, Y.. D.. Köyü 132 ada 32 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptaline, kadastro bilirkişisinin 15.06.2011 tarihli raporunda 32/B olarak gösterdiği taralı alanın davacı A.. K.. adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından taşınmazın 32/B ile gösterilen bölümüne yönelik olarak temyiz edilmiştir.
İncelenen 22 .06.2011 havale tarihli ziraat bilikişi raporunda, davalı taşınmazın üzerinde, sonradan dikilen 8-9 yaşlarında 50 adet kiraz, 2-3 yaşlarında 700’e yakın kiraz, armut, ceviz ve badem bulunduğu, aynı bilirkişinin 13.04.2012 havale tarihli raporunda ise, arazi üzerinde yaklaşık 30 yaşlarında 5 adet armut, kendiliğinden gelişen 30 yaşlarında 2 adet meşe ve 10 adet ardıç ağacı bulunmakta olduğunun yazıldığı görülmüş ve her iki raporda da taşınmazın davacı tarafça talep edilen kısmına ait yüzölçümü, 26.659 m2 olarak belirtilmiştir. Son alarak sunulan 30.10.2012 tarihli raporunda ise; davalı taşınmazın üzerinde, sonradan dikilen 8-9 yaşlarında 50 adet kiraz, 2-3 yaşlarında 700’e yakın kiraz, armut, ceviz ve badem bulunduğu ile diğer iki rapordan farklı olarak taşınmazın davacı tarafça talep edilen kısmına ait yüzölçümü, 18.095 m2 olarak yazılmış ve bu durum fen bilirkişi raporu ile de çelişki oluşturmuştur. Bu raporlar, çekişmeli taşınmazın yüzölçümü ve orman olup olmadığına ilişkin hukukî durumunu belirlemeye yeterli ve kanaat verici olmadığından, bu raporlara dayanılarak hüküm kurulamaz.
Dosya içeriğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp yapılmadığı anlaşılamamaktadır. Mahkemece, bu hususta araştırma yapılmamıştır. Bu yerde orman kadastrosu yapılmışsa, kural olarak: bir yerin orman olup olmadığı, kesinleşmiş tahdit harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenir. Yapılacak araştırma sonucu çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman tahdidi yapılmamış olduğunun ya da çekişmeli taşınmazın orman tahdidi dışında bırakılmış olduğunun anlaşılması hâlinde, mahkemece eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; kesinleşmemiş tahdit haritası ile irtibatlı taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte kroki düzenlettirilmeli, eski tarihli hava fotoğrafları incelenerek taşınmazın niteliği net ve kesin biçimde saptanmalı, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın kesinleşmiş tahdit içinde kalıp kalmadığı, kesinleşmiş tahdit içinde bulunmuyorsa, taşınmazın öncesinin orman sayılan yerlerden olduğunun saptanması halinde; ormanlarda sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceğinden, davanın tümden reddi gerekir. Dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte, tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsel tutanakları ve dayanağı kayıtları getirtilip uygulanmalı, mahallî bilirkişi ve zilyetlik tanıkları taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar gerçek kişi yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı yanında, murisler yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri dikkate alınarak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 13/02/2014 günü oy birliği ile karar verildi.