Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2013/10456 E. 2014/2540 K. 27.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10456
KARAR NO : 2014/2540
KARAR TARİHİ : 27.02.2014

MAHKEMESİ : Silifke 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/09/2013
NUMARASI : 2011/237 – 2013/948

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı M.. U.. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği .. Köyü, Taşatacak, .. ve K..B.. Mevkiilerinde bulunan taşınmazların tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, krokide 1 rakamı ile göterilen 1671,88 m2 ve 2/A ile gösterilen 2556,42 m2 yüzölçümündeki taşınmazların davacı M.. U.. adına tapuya tesciline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28/02/2011 gün ve 2011/1625 – 1776 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [Dosya içeriğinden, taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosunun 1987 yılında yapılıp 17.06.1988 tarihinde kesinleştiğinin anlaşıldığı, dava tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresinin dolmadığı, kural olarak, orman kadastrosunun kesinleştiği yerlerde, bir yerin orman olup olmadığı kesinleşmiş orman kadastrosu harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenir ise de; orman kadastrosunun üzerinden 20 yıllık zilyetlik süresi geçmediğinden taşınmazın öncesi ve eski tarihli belgelerdeki durumunun araştırılmasının gerektiği” açıklandıktan sonra “mahkemece eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları, amenajman planı ve fotogrametri yöntemiyle kadastro çalışmalarına altlık olarak düzenlenen kadastro paftasının getirtilip yöntemince uygulanması; taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olduğunun saptanması halinde, zilyetlikle kazanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi] gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, çekişmeli yerlerin dere yatağında olduğu ve kazanılmasının mümkün olmadığı, imar- ihya edildiğine dair belirti de bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce 17.12.1987 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Genel arazi kadastrosu işlemi ise 26.01.1966 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir. Çekişmeli yerler taşlık- çalılık olarak tapulama dışı bırakılmıştır.
Her ne kadar, mahkemece çekişmeli yerlerin dere yatağında olduğu ve kazanılmasının mümkün olmadığı, bu yerlerin imar- ihya edildiğine dair belirtinin de bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de, mahkeme gerekçesi ile dosya içeriği birbiriyle çelişmektedir.
Taşınmaz başında dinlenen yerel bilirkişi ve tanık çekişmeli yerlerin öncesinde H.. K.. isimli kişiye ait olduğu, onun zamanında arpa- buğday ekildiği, bu kişi 40 yıl kadar bu şekilde zilyet olduktan sonra ölümü ile taşınmazın mirasçılarına kaldığı, mirasçılar tarafından da davacıya satıldığını açıklamışlardır.
Taşınmaz başında dinlenen tarım bilirkişi 1 numaralı yerin % 2-5 eğimli yapıda, toprağının killi- tınlı, humussuz olduğu, üzerinde aşılı ve mahsuldar 30 yaşlı zeytin, 20 yaşlı iki adet harnup ağacının bulunduğu, toprağının önceki yıllarda sürülüp işleniyorsa da bu yıl işlenmediği, bu nedenle tek yıllık otların bittiği, taşınmazın 20 yıldan fazla süredir tarımda kullanılan alan olduğu, 2/A numaralı yerin ise % 5- 10 eğimli olup teraslama yapıldığı, toprağının çakıllı- killi- tınlı, humussuz bir yapı gösterdiği, üzerinde 20- 30 yaşlı harnup ağaçları bulunup kısmen tarla olarak kullanıldığı, zilyetlik süresinin 20 yıldan fazla olduğunu açıklamış; ek raporunda ise bu yerlerin kadim tarım alanları olup Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığını, bu nedenle de imar- ihyaya konu olmadıklarını bildirmiştir.
Jeolog bilirkişi ise taşınmazların jeolojik yapısı ve bitki örtüsü; çevre araziler ile birlikte değerlendirildiğinde, etraflarında yer alan sarp kayalık alanları oluşturan kireçtaşı kırıntılarından oluşan yamaç molozları ile kaplı oldukları, toprak oluşumunun görüldüğü, 1. taşınmazın güney; 2. taşınmazın batıdan kuru dere ile sınır olduğu, akarsu yatağından kazanılmadıkları, akarsu yatağı içinde yer almadıkları, ancak, kuvvetli yağışlarda su altında kalabilecekleri ve bu yağışlarla gelen akarsu moloz ve çökellerinin depolanabileceğinden söz etmiştir.
Dosya içeriğinden tescili istenen yerlere komşu durumda kadastro parselleri bulunup bulunmadığı ya da aynı istemle başka kişiler tarafından açılmış tescil davaları bulunup bulunmadığı anlaşılamamaktadır. Mahkemece bu yön üzerinde durulup araştırma yapılmamıştır.
Yerel bilirkişi ve tanık anlatımları ile teknik bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece gerekçesine dayanak olabilecek açık bir anlatımın olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, mahkemece yöreyi bilen olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler ve varsa taraf tanıkları ile bir fen, bir tarım uzmanı ve bir jeolog bilirkişi eşliğinde taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak yukarıda değinilen çelişkilerin giderilmesi, toprak numuneleri alınarak inceleme yapılıp taşınmazların dere yatağında kalıp kalmadığı, dere yatağından kazanılan yerlerden olup olmadığı, normal yağış alan dönemlerde de dere yatağından etkilenip etkilenmeyeceği, imar – ihya edilmiş olup olmadığı, halen ekonomik amacına uygun tarım yapılabilecek nitelikte bir yer olup olmadığı, tarımda kullanılma süresinin ne olduğu hususlarının açıklığa kavuşturulması, bu yerlere komşu durumda kadastro parselleri bulunup bulunmadığı ya da aynı istemle başka kişiler tarafından açılmış tescil davaları bulunup bulunmadığı araştırılarak kadastro parsellerinin bulunması halinde bunlara ait kesinleşmiş tutunak örnekleri ile varsa dayanaklarının getirtilerek keşifte uygulanıp yerel bilirkişi ve tanık anlatımlarının denetlenmesi, Medenî Kanunun 713. maddesi gereğince açılmış bulunun davaların varlığı halinde bunlarla ilgili dava dosyalarının da dosyaya eklenerek birlikte değerlendirilmesi ve oluşacak sonuca göre bir hüküm kurulması gereklidir. Eksik inceleme ve araştırma sonucunda kurulan hüküm usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacının temyizi itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 27/02/2014 günü oy birliği ile karar verildi.