Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2012/4361 E. 2012/8237 K. 29.05.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/4361
KARAR NO : 2012/8237
KARAR TARİHİ : 29.05.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki orman kadastrosuna itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

2006 yılında yapılan kadastro sırasında ….. köyü, 106 ada 1 parsel sayılı 4481 hektar 1643,47 m² yüzölçümündeki taşınmaz, orman niteliğiyle davalı … adına tesbit edilmiş ve itirazsız kesinleşmiştir. Davacı vekili, 106 ada 1 parsel sayılı taşınmaz içinde müvekkiline murisinden kalmış bir parça taşınmazının bırakıldığı iddiasıyla irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak sulh hukuk mahkemesine dava açmıştır. Sulh hukuk mahkemesinin, taşınmazın değeri itibariyle asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle verdiği görevsizlik kararı üzerine, dosya davacının talebi ile asliye hukuk mahkemesine gönderilmiştir. ….. 07.05.2010 tarihli harçlı dilekçesiyle miras nedeniyle hissesi olduğu iddiasıyla davaya katılmıştır. Mahkemece, davacıların davasının kabulüne ve dava konusu …… köyü, 106 ada 1 sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile fen bilirkişi raporuna ekli krokide (A) ile gösterilen 1491,61 m²’lik bölümün taşınmazdan ifraz edilerek yeni parsel sayısı altında 1/2’şer hisse oranında davacı … katılan davacı gerçek kişiler adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro öncesi zilyetliğe dayanarak on yıllık süre içinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 5304 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Yasanın 4. maddesi hükmüne göre 2006 yılında yapılan orman kadastrosu 05.03.2007 ilâ 04.04.2007 tarihleri arasında ilan edilerek kesinleşmiştir.
Mahkemece, 106 ada 1 parsel sayılı taşınmazın krokide (A) ile gösterilen 1491,61 m²’lik bölümünün kültür arazisi olduğu ve davacılar yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de, incelenen dosya kapsamına, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına göre mahkemenin değerlendirmesi yerinde değildir. Şöyle ki; 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Yasanın 4/3. maddesi; “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır ve bu durum ekip tarafından iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Buna karşılık iki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür.Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” şeklinde iken 22.02.2005 gün 5304 sayılı Yasa ile sözü edilen üçüncü fıkra değiştirilmiş ve aynı maddeye 4, 5 ve 6’ıncı fıkralar eklenmiştir. Bu değişiklikte 3. fıkra “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Yasasına göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak; bu çalışmalarda kadastro ekibine ……teşkilatınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren 7 gün içinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir.” şeklini almış,
Eklenen 5. fıkra ise “Çalışma alanındaki ormanların bu ekipçe sınırlandırılma ve tesbitleri yapılarak otuz günlük kısmi ilana alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır” şeklindedir.
Yasanın getirdiği bu yeni düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Yasanın 5304 sayılı Yasa ile değişik 4. maddesi uyarınca orman kadastro çalışmalarının yapıldığı, kadastro ekiplerince dava konusu 106 ada 1 sayılı parselin orman niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiği ve kamu malı niteliğini kazandığı, 3402 sayılı Yasanın 16/D maddesi hükmünde “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu yasada hüküm bulunmayan hallerde, özel yasaları hükümlerine tabi olduğu”nun belirtildiği, bu nedenle ormanlar hakkında özel Yasa olan 6831 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerektiği ve 6831 sayılı Yasanın 11/1. maddesinde de orman kadastrosunun kesinleşmesinden sonra tapulu taşınmazlarda tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açabilecekleri hükmünün bulunduğu, bu ilkelerin H.G.K.’nun 08.06.2005 gün 2005/20 – 327 – 377 sayılı ve 28.06.2006 gün 2006/20 – 467 – 494 sayılı kararlarında da aynen benimsendiği anlaşılmakla, davacı gerçek kişilerin 106 ada 1 sayılı orman parselinin krokide (A) ile gösterilen 1491,61 m²’lik bölüme yönelik olarak zilyetliğe dayanarak açtıkları davanın, hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dinlenme olanağı bulunmadığından reddine karar verilmesi gerekirken, bu bölüme yönelik açılan davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Kabule göre ise, 106 ada 1 parsel sayılı taşınmazın krokide (A) ile gösterilen 1491,61 m²’lik bölümünün tapusunun iptaline karar verilmesi gerekirken, 106 ada 1 sayılı taşınmazın (A) bölümü dışında kalan bölümü dava konusu olmadığı halde taşınmazın tamamının tapusunun iptaline karar verilmesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 29/05/2012 günü oyçokluğu ile karar verilmiştir.

KARŞI OY YAZISI

Dava konusu ….. merkez …., 106 Ada 1 parsel sayılı taşınmaz, 3402 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca yapılan sınırlandırma neticesi orman niteliği ile Maliye Hazinesi adına 07.02.2007 tarihinde tespit edilmiştir.
Kadastro tutanağının edinme sebebi sütununda; “…tapu ve vergi kaydına rastlanmayan bu parselin orman kadastrosu yapılmamış, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan orman vasıflı taşınmazlardan olduğu ve orman vasfını koruduğu ziraar ve orman mühendislerinin katılımıyla zeminde yapılan incelemeden teknisyenliğimizce yapılan inceleme, muhtar ve bilirkişilerin müşterek beyanlarından anlaşılmakla, 3402 sayılı Kanunla değişik 5304 sayılı Kanunun 3. maddesine göre orman vasfıyla Maliye Hazinesi adına tespiti yapıldı.” beyanına yer verilmiştir. Tutanak 3402 sayılı Kanunun 11. maddesi uyarınca 05.03.2007 – 04.04.2007 tarihleri arasında askıya çıkarılmış bu süre içerisinde itiraz edilmediğinden 5.04.2007 tarihinde kesinleşmiştir. İş bu dava ise sulh hukuk mahkemesine 23.10.2007 tarihinde açılmıştır.
Dosya kapsamından niza konusu parselin tespitinin, 5304 sayılı Kanunla değişik 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 4. maddesine göre yapıldığı tartışmasızdır. Davacı tespitten önceki sebebe dayanarak iptal ve tescil talebinde bulunmuştur. Tutanağın kesinleştiği tarihten itibaren; davanın açıldığı 23.10.2007 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesindeki 10 yıllık sukutu hak süresi geçmemiştir. Yani dava hak düşürücü süre geçmeden açılmıştır.
Tespit 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapıldığına ve bu Kanun hükümleri uygulandığına göre, iptal ve tescil yönünden açılan davaya da bu Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğinde şüphe yoktur. Yani iptal için açılan davada, 3373 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Kanunun 11. maddesi hükümlerini uygulama olanağı bulunmamaktadır. O halde; sadece tapulu taşınmazlarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin nazara alınması ve süresi içerisinde açılmışsa esasa girilmesi gerektiğinin açıklanması, tapusuz taşınmazlarda zilyetliğe dayanılarak açılan iptal davalarında nazara alınmaması ve dava açılamayacağının belirtilmesini kabul 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesini yok farz etmek olur ki, bunu düşünmek dahi mümkün değildir.
Somut olaya; özel kanun olan 6831 sayılı Kanunun değişik 11. maddesinin uygulanması gerektiği de düşünülemez. Zira yukarda açıklandığı gibi, tespit 3402 sayılı Kanuna göre yapılmıştır. Kesinleşen tutanaklara karşı 10 yıl içerisinde ister tapuya dayanılarak, isterse zilyetliğe dayanılarak iptal davası açılabilir. Kanunda bu yönde boşluk yoktur. Eğer tespit 6831 sayılı Kanuna göre yapılmış olsa idi, o zaman 3373 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 11. maddesinin uygulanması gerekirdi.
Çoğunluğun görüşüne göre kişinin kadimden beri kendisine ait olup daha önceden kadastro geçmediği için tapusuz olan taşınmazının orman içinde bırakılmasında sadece 30 günlük kısmi ilan süresi içinde dava hakkı tanınması halinde ilgililerin dava hakkı neredeyse ortadan kaldırılmış olmaktadır. Zira kişiler kendi taşınmazlarının orman içinde kaldığını kısmi ilandan anlayamamakta ilgili kişilere herhangi bir tebligat da yapılmamaktadır.
Orman idaresine ve Hazineye süresiz dava hakkı tanınırken davalının tapusunun bulunmaması gerekçe göstererek sadece 1 aylık askı ilan süresini hak düşürücü süre olarak kabul edip genel mahkemelerde dava açma hakkı tanımamak davanın süjelerine karşı farklı muamele edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Orman Kadastrosunun yapılması 3402 sayılı Kanun kapsamına alındığına göre dava hakları da bu Kanuna göre belirlenmelidir.
Nitekim sayın çoğunluğun dayandığı Genel Kurul kararlarından daha sonra Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2006 gün ve 2006/20 – 619 – 665 sayılı Kararıyla; ” 3402 sayılı Yasanın 4. maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olamadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı, sınırlayıcı bir hüküm bulunmadan kişinin anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı suretiyle ilana çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınmasının doğru olmadığı, adil yargılanma hakkının gerek milli Anayasa ve gerek usul hukukunun önemli bir parçası olduğu gibi Avrupa Ortak Anayasal düzeninin temel bir değeri olarak kabul edildiği, bu özgürlükler sağlanana kadar bu hakların etkin bir şekilde korunmasını isteme hakkının güvence altına alınmasının önemli olduğu, başvurunun etkin olabilmesi için başvuru için konulan süreninde makul olması gerektiği, 30 günlük dava süresinin dava hazırlığı için yeterli olmadığı 3402 sayılı Yasanın 4. maddesine göre yapılan kadastro işlemiyle bir yerin niteliğinin orman yada kültür arazisi olarak belirlenmesi durumunda, sonuçlarının ilanı ve hak düşürücü süreler ve bu sürelerde yapılacak itirazlar yönünden bir fark olmadığı, taşınmazların kadastro tesbitinde belirlenen niteliğinin, uyulması gereken usul kurallarını, ilan süresi ve hak düşürücü süreler yönünden fark yaratmayacağı, her ne kadar, 4. madde de orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemlerinin orman kadastro komisyonlarınca tesbit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edileceği öngörmüşse de, yasa metninden 6831 Sayılı Yasanın 11. maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekeceğinin değil sadece orman olan yerlerde orman sınırlarının belirlenmesinde zorunlu olarak Orman Yasasının sınır belirlemesi ile ilgili özel hükümlerinin uygulanması gerektiği şeklinde anlaşılacağı, hak düşürücü süreler yönünden 3402 sayılı Yasa tarafından orman yasasına bir atıfta yapılmadığı, somut olayda orman kadastro komisyonu 3402 sayılı Yasanın 4. maddesine göre sınırlandırma yaptığına göre hak düşürücü sürenin de 3402 sayılı Yasının 12/3. maddesinde düzenlendiği şekilde olacağı,..” yönünde karar verilmiştir.
Kanaatimce 5831 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanunun 7. maddesine eklenen değişiklikle de Kadastro Kanuna göre yapılan orman sınırlandırmalarının hak düşürücü sürelerine ilişkin herhangi bir değişiklik de getirilmemiştir ve yukarıda açıklanan hukuk genel kurulu kararındaki değerlendirmeler geçerliliğini sürdürmektedir.
Dava süresinde açılmıştır. Davacı dava konusu parselin tamamına değil meyvelik ve tarla olan bir kısmına dava açmıştır. Dava konusu kısım üzerinde usulüne uygun şekilde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesinden bu yerin gerek eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritası ve gerek eylemli durumu itibarıyla orman özelliği taşımadığı, davacı lehine zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu, davacıya atalarından kalan bir taşınmaz olduğu anlaşılmış ancak dava konusu parselin değeri nedeniyle görevsizlik kararı ile asliye hukuk mahkemesine gönderilmiş, bu mahkemece yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda dava konusu yerin orman olmayan tarım arazisi niteliğinde olduğu tespit olunduğuna göre dava konusu kısma ilişkin tapunun iptaline ve davacı adına tesciline karar verilmesi doğrudur. Açıklanan nedenlerle, mahalli mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.