Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2012/14833 E. 2013/3824 K. 04.04.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/14833
KARAR NO : 2013/3824
KARAR TARİHİ : 04.04.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

Çat Köyü 102 ada 1 ve 101 ada 1 parsel sayılı sırasıyla 751196,96 m2 ve 7431199,74 m²yüzölçümündeki taşınmazlar, yörede 5304 sayılı Kanunla değişik 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince yapılan orman sınırlandırılması sırasında orman vasfı ile Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar vekili, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak orman sınırları içinde bırakılan taşınmazlarının, ormanla ilgisinin bulunmadığı iddiasıyla tespitin iptali ve mübrez verâset ilâmındaki hisseleri oranında davacılar adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 102 ada 1 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine, 101 ada 1 paresl sayılı taşınmazın (A) ile gösterilen kısım hakkında açılan davanın reddine, 101 ada 1 parsel sayılı taşınmazın (B) ile gösterilen 29005,54 m²’lik alanın ifraz edilerek aynı ada son parsel numarası verilmek kaydı ile tarla vasfında davacılar olan … 19 Noterliği’nin 15371 yevmiye numarası ile verdiği 07/10/2011 tarihli mirasçılık belgesindeki payları oranında ….’ün mirasçıları adına tapuya kayıt ve tesciline,101 ada 1 parselden (B) harfi ile gösterilen alanın ifrazından geriye kalan kısmın aynı ada son parsel numarası verilerek orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından 101 ada 1 parsel sayılı taşınmazın (B) ile gösterilen kısmına yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Yörede 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi gereğince yapılan orman sınırlandırılması 06/08/2007 – 05/09/2007 tarihleri arasında ilâna çıkarılmış ve kesinleşmiştir.
Mahkemece; bilirkişi raporuna ekli krokide (B) ile işaretli 29005,54 m2 yüzölçümlü kısmın orman vasfında olmadığı ve davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de, incelenen dosya kapsamına, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporuna göre mahkemenin değerlendirmesi yerinde değildir.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanunun 4. maddesinin üçüncü fıkrası;
“Kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde; durum çalışmaya başlamadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tesbit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenememesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu Kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tesbit ve ilân edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” şeklinde iken 22.02.2005 gün 5304 sayılı Kanun ile sözü edilen üçüncü fıkra değiştirilmiş ve aynı maddeye dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Bu düzenlemede üçüncü fıkra “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak; bu çalışmalarda kadastro ekibine Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım mühendislerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir.” şeklinde değiştirilmiş; eklenen beşinci ve altıncı fıkralarda ise, “Çalışma alanındaki ormanların bu ekipçe sınırlandırılma ve tesbitleri yapılarak otuz günlük kısmî ilâna alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır”, “Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” hükümlerine yer verilmiştir. Yine, 27.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile 6831 sayılı Orman Kanununun 7. maddesinin birinci fıkrasının sonuna; “Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonlarınca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır” cümlesi eklenmek suretiyle 6831 sayılı Kanun hükümleri 3402 sayılı Kanun hükümleri ile uyumlu hale getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen kanunların getirdiği bu yeni düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde, 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca orman kadastro çalışmalarının yapıldığı, kadastro ekiplerince dava konusu taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tesbit ve tescil edildiği ve kamu malı niteliğini kazandığı, 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi hükmünde “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tâbi olduğu”nun belirtildiği, bu nedenle ormanlar hakkında özel kanun olan 6831 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesinde de orman kadastrosunun kesinleşmesinden sonra tapulu taşınmazlarda tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açabilecekleri hükmünün bulunduğu, bu ilkelerin H.G.K.’nun 08.06.2005 gün ve 2005/20-327-377 sayılı ve 28/06/2006 gün ve 2006/20-467-494 sayılı kararlarında da aynen benimsendiği anlaşılmakla, davacının zilyetliğe dayanarak açtığı davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle (B) ile gösterilen bölümün kabulüne karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine’nin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 04/04/2013 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu Kemaliye ilçesi Çat Köyü 102 ada 1 ve 101 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar, 5304 sayılı Kanunla değişik 3402 Sayılı Yasanın 4. Maddesi uyarınca orman niteliği ile Maliye Hazinesi adına 30.07.2007 tarihinde tespit edilmiştir.
Kadastro tutanaklarının edinme sebebi sütununda; “…tapu ve vergi kaydına rastlanmayan bu parselin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan orman vasıflı taşınmazlardan olduğu, bu yerlerin orman olarak sınırlandığı ve orman sınırlarının kesinleştiği teknisyenliğimizce yapılan inceleme, muhtar ve bilirkişilerin müşterek beyanlarından anlaşılmakla, Maliye Hazinesi adına tespiti yapıldı.” beyanına yer verilmiştir. Tutanak 06.08.2007 – 05.09.2007 tarihleri arasında 3402 sayılı Kanunun 11. maddesi uyarınca askıya çıkarılmış bu süre içerisinde itiraz edilmediğinden 06.09.2007 tarihinde kesinleşmiştir. İş bu dava ise Sulh Hukuk Mahkemesine 09.06.2011 tarihinde açılmıştır.
Dosya kapsamından niza konusu parsellerin tespitinin 5304 sayılı Kanunla değişik 3402 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre yapıldığı tartışmasızdır. Davacı tespitten önceki sebebe dayanarak iptal ve tescil talebinde bulunmuştur. Tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren; davanın açıldığı 09.06.2011 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesindeki 10 yıllık sukutu hak süresi geçmemiştir. Yani dava hak düşürücü süre geçmeden açılmıştır.
Tespit 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapıldığına ve bu Kanun hükümleri uygulandığına göre, iptal ve tescil yönünden açılan davaya da bu Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğinde şüphe yoktur. Yani iptal için açılan davada, 3373 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Kanunun 11.maddesi hükümlerini uygulama olanağı bulunmamaktadır. O halde; sadece tapulu taşınmazlarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin nazara alınması ve süresi içerisinde açılmışsa esasa girilmesi gerektiğinin açıklanması, tapusuz taşınmazlarda zilyetliğe dayanılarak açılan iptal davalarında nazara alınmaması ve dava açılamayacağının belirtilmesini kabul 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesini yok farz etmek olur ki, bunu düşünmek dahi mümkün değildir.
Somut olaya; Özel Kanun olan 6831 sayılı Kanunun değişik 11.maddesinin uygulanması gerektiği de düşünülemez. Zira yukarda açıklandığı gibi, tespit 3402 sayılı Kanuna göre yapılmıştır. Kesinleşen tutanaklara karşı 10 yıl içerisinde ister tapuya dayanılarak, isterse zilyetliğe dayanılarak iptal davası açılabilir. Kanunda bu yönde boşluk yoktur. Eğer tespit 6831 sayılı Kanuna göre yapılmış olsa idi, o zaman 3373 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 11.maddesinin uygulanması gerekirdi.
Çoğunluğun görüşüne göre kişinin kadimden beri kendisine ait olup daha önceden kadastro geçmediği için tapusuz olan taşınmazının orman içinde bırakılmasında sadece 30 günlük kısmi ilan süresi içinde dava hakkı tanınması halinde ilgililerin dava hakkı neredeyse ortadan kaldırılmış olmaktadır. Zira kişiler kendi taşınmazlarının orman içinde kaldığını kısmi ilandan anlayamamakta ilgili kişilere herhangi bir tebligat da yapılmamaktadır.
Orman idaresine ve Hazineye süresiz dava hakkı tanınırken davalının tapusunun bulunmaması gerekçe göstererek sadece 1 aylık askı ilan süresini hak düşürücü süre olarak kabul edip genel mahkemelerde dava açma hakkı tanımamak davanın süjelerine karşı farklı muamele edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Orman Kadastrosunun yapılması 3402 sayılı Kanun kapsamına alındığına göre dava hakları da bu Kanuna göre belirlenmelidir.
Nitekim sayın çoğunluğun dayandığı Genel Kurul kararlarından daha sonra Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2006 gün ve 2006/20-619-665 sayılı Kararıyla; ” 3402 Sayılı Yasanın 4. maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olamadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı, sınırlayıcı bir hüküm bulunmadan kişinin anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı suretiyle ilana çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınmasının doğru olmadığı, adil yargılanma hakkının gerek milli Anayasa ve gerek usul hukukunun önemli bir parçası olduğu gibi Avrupa Ortak Anayasal düzeninin temel bir değeri olarak kabul edildiği, bu özgürlükler sağlanana kadar bu hakların etkin bir şekilde korunmasını isteme hakkının güvence altına alınmasının önemli olduğu, başvurunun etkin olabilmesi için başvuru için konulan süreninde makul olması gerektiği, 30 günlük dava süresinin dava hazırlığı için yeterli olmadığı 3402 Sayılı Yasanın 4. maddesine göre yapılan kadastro işlemiyle bir yerin niteliğinin orman yada kültür arazisi olarak belirlenmesi durumunda, sonuçlarının ilanı ve hak düşürücü süreler ve bu sürelerde yapılacak itirazlar yönünden bir fark olmadığı, taşınmazların kadastro tesbitinde belirlenen niteliğinin, uyulması gereken usul kurallarını, ilan süresi ve hak düşürücü süreler yönünden fark yaratmayacağı, her ne kadar, 4. madde de orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemlerinin orman kadastro komisyonlarınca tesbit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edileceği öngörmüşse de, yasa metninden 6831 Sayılı Yasanın 11. maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekeceğinin değil sadece orman olan yerlerde orman sınırlarının belirlenmesinde zorunlu olarak Orman Yasasının sınır belirlemesi ile ilgili özel hükümlerinin uygulanması gerektiği şeklinde anlaşılacağı, hak düşürücü süreler yönünden 3402 sayılı Kanun tarafından orman yasasına bir atıfta yapılmadığı, somut olayda orman kadastro komisyonu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre sınırlandırma yaptığına göre hak düşürücü sürenin de 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde düzenlendiği şekilde olacağı,..” yönünde karar verilmiştir.
Kanaatimce 5831 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanunun 7. maddesine eklenen değişiklikle de Kadastro Kanuna göre yapılan orman sınırlandırmalarının hak düşürücü sürelerine ilişkin herhangi bir değişiklik de getirilmemiştir.
Dava süresinde açılmıştır. Yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesi, dava konusu yerlerin hava fotoğraflarında açık olup orman olmadığı ancak 20 yıllık davasız zilyetlik koşullarının sadece 101 ada 1 nolu parselin, bilirkişi raporunda B harfi ile işaretlenen kısmında oluştuğu, 102 ada 1 ve 101 ada 1 sayılı parselin A harfi ile işaretli kısmında yasal koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle; dosya kapsamına uygun şekilde davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Kemaliye Asliye Hukuk Mahkemesinin ONANMASI gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun BOZMA kararına katılamıyorum.